Eskiden, “Türkiye, Avrupa Birliği’ne (AB) tam üye olabilir mi” diye sorunca genellikle “Bizi oyalıyorlar, keşke olabilsek ama olmamız zor” gibi yanıtlar alırdık. Sonra öyle gelişmeler, Türkiye ile AB ve ABD arasında öyle gerilimler yaşandı ki bu soruyu sormak bile anlamını yitirdi. Soru da yanıtları da değişti ve AB’ye üyeliğin gerekip gerekmediğini tartışır olduk. İki taraf birbirine ne kadar kızgın olsa da Türkiye’nin AB tam üyelik süreci uzun süre buzdolabında kalsa da mesele ortada duruyor. Son olarak Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, “Bizi AB’ye alın, biz de...” diye başlayan yaklaşımı iki tarafı da umutlandırdı. ABD dahil birçok önemli aktörden Türkiye’nin AB’ye üyeliğinin Avrupa’yı çok güçlendireceğine dair olumlu yorumlar duyduk. Sonuçta Türkiye AB tam üyelik projesinin arkasında olduğunu siyasi iradenin tepe noktasından güçlü bir şekilde beyan etmişti. Bundan sonra Fransa ve Almanya’nın tutumları çok önemli. Türkiye ile AB aynı takımda oynuyorsa Türkiye pasını verdi. Rakip takımlarsak ya onlar ya biz gol atacağız ve birlikte olmanın sinerji etkisinden yine uzak kalacağız.
Türk iş dünyası AB süreci için çok çaba harcadı
1980’lerde merhum Turgut Özal’ın Başbakanlık döneminden itibaren Türkiye’nin AB üyelik sürecinde ‘sivil toplum örgütlerinin rolü’ ve bu kapsamda Türk iş dünyasının güçlü örgütlerinin yapabilecekleri çok önemsenmişti. 1994’te AB ile Gümrük Birliği anlaşmasının imzalanması ve başlamasıyla AB’ye ‘yarım üye’ gibi olmayı başarmıştık. Türk iş dünyasında Türkiye Odalar Borsalar Birliği (TOBB), Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği (TÜSİAD), İstanbul Sanayi Odası (İSO), İstanbul Ticaret Odası (İTO) ve daha pek çok güçlü örgüt hepsi, ülkemizin AB tam üyelik sürecini destekledi ve bu konuda önemli katkılar sağladı. Aslında iş insanlarımız o kadar istekliydi ki sadece AB üyelik sürecini desteklemek ve bu yolda sorunlara çözüm önermek için İktisadi Kalkınma Vakfı’nı (İKV) da kurmuşlardı. İKV, bu yolun ete kemiğe bürünmüş iş dünyası örgütüdür. 26 Kasım 1965’te Türkiye ile Avrupa Ekonomi Topluluğu (AET) arasında imzalan Ankara Anlaşması’ndan sadece iki yıl sonra İTO, İSO ortak girişimiyle kurulsa da sonradan ‘mütevelliye’ çok sayıda iş dünyası örgütü de katıldı. Yıllar içinde İKV’ye Fazıl Zobu, Ertuğrul Soysal, Refik Baydur, Asım Kocabıyık, Jak Kamhi, Sedat Aloğlu, Meral Gezgin Eriş gibi Türk iş dünyası tarihine damga vurmuş çok önemli isimler Başkanlık yaptı. Türkiye AB üyelik süreci zayıfladıkça İKV’nin de sesi çıkamaz oldu.
AB sürecinin yeniden canlanması neden önemli?
Geçen hafta İSO Başkanı Erdal Bahçıvan, Türkiye’nin AB üyelik sürecinin canlandırılmasına dair siyasi kararlılığa vurgu yaptı ve Türk iş dünyasının en baştan beri AB sürecini desteklediğini, bundan sonra da destekleyeceğini söyledi. Aynı gün İKV delegelerinin belirlenmesi de gündem maddesiydi. İşte böyle bir ortamda ben de İKV Başkanı Ayhan Zeytinoğlu’na, yeni gelişmeler ışığında ‘AB üyelik sürecimizin canlanmasının neden önemli olduğunu’ sordum. Zeytinoğlu şöyle yanıtladı: “AB sürecinin yeniden canlanması Türkiye'nin ekonomik durumu ve yabancı yatırımlar açısından büyük önem taşıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın AB üyelik süreci hakkındaki görüşleri ve Maliye Bakanı Şimşek'in gümrük birliğinin güncellenmesini gündeme getirmesini çok olumlu buluyoruz. İlişkiler uzun bir süredir durağan ilerliyordu. AB sürecinin canlandırılması Türkiye'nin ekonomik açıdan rahatlaması ve en büyük ihracat pazarı olan AB'ye ihracatını artırması ve yabancı yatırımlar açısından elzem bir konu. 29-30 Haziran tarihlerinde yapılan Zirvede AB liderleri Türkiye-AB ilişkilerinin geleceğine ilişkin bir rapor hazırlanması görevini verdiler. Bu rapor ilişkilerin geleceğine ışık tutacak öneriler içerecek ve Komisyonun genişlemeden sorumlu üyesi Varhelyi ve Güvenlik ve Dış Politika Yüksek Temsilcisi Borrell tarafından hazırlanacak. AP Türkiye raportörü Sanchez Amor son raporunda Türkiye'nin AB üyeliğinin gerçekleşmeyeceğini ve alternatif bir ilişki biçimi bulunması gerektiğini yazmıştı. Bu yönde düşünen çevrelerin sayısı oldukça fazla. Türkiye'nin bu gibi öneriler karşısında üyelik hedefi doğrultusundaki kararlılığını vurgulaması önemli. Ancak bunun inandırıcı olması için mutlaka tıpkı 2000'li yıllarda olduğu gibi AB reformlarına geri dönülmesi ve ciddi bir hedef olarak ele alınması gerekiyor. Sürecin canlandırılmasına ilk olarak gümrük birliğinin güncellenmesi ile başlanabilir. Tekrar bu konuda müzakerelerin başlaması Türkiye ve AB'yi tekrar yakınlaştırır ve AB iç pazarını büyük ölçüde değiştiren yeşil mutabakat ve dijital gündem alanlarında uyum çabalarını hızlandırır.”
AB üyesi ülkelere dış ticaret fazlası veriyoruz
Bu yeni heyecan dalgası umarım kısa sürmez ve Türkiye’nin AB üyelik süreci yeni büyük kazanımlara ve mutlu sona sahne olur. Bu arada Türkiye ile AB üyesi ülkelerin dış ticaretine baktığımızda Türkiye AB’ye dış ticaret fazlası veriyor. 2022 yılında AB üyesi ülkelerden ithalatımız 93,3 milyar dolar oldu. AB ülkelerine aynı yıl ihracatımız ise 103 milyar doları aştı. Bir zamanlar, merhum Bülent Ecevit’in AB üyeliğine karşı söylediği “Onlar ortak biz pazar oluruz” sözünün artık geçersiz olduğunu görüyoruz. İhracata AB üyesi ülkelerden turizm gelirlerimizi de eklersek ticaret fazlamızın daha da büyük olduğu ortada. Türk iş dünyasının bütün olumsuzluklara rağmen mücadelesi, bu başarıda en büyük katkıdır.