İş alemi durgunluktan yakınıyor ama Ankara'nın amacı zaten bu

Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ

Bu satırları okuduğunuz saatlerde ikinci çeyreğe ilişkin GSYİH verileri açıklanmış olacak. Ekonomide üçüncü çeyrekte daha fazla hissedilen yavaşlama ikinci çeyrekte pek söz konusu değildi. Dolayısıyla saat 10.00’da açıklanacak ikinci çeyrek verilerinde genel eğilim dışında bir gidişat beklenmiyor. Tahminler yüzde 3 dolayında bir büyüme. İlk çeyrekteki büyüme de yüzde 5.7 olmuştu

Büyüme hızına ilişkin sorun kendini daha çok üçüncü çeyrekte gösterecek. Bu çeyrekte büyüme hızının çok yavaşladığına mı tanıklık edeceğiz, yoksa bir küçülme mi görülecek; bunu 29 Kasım Cuma günü saat 10.00’da öğreneceğiz.

İkinci çeyrek geride kaldığına göre artık önemli olan şu dönemde ne yaşandığı ve bu politikalarla gelecekte ne yaşanacağı.

Mevcut ekonomik tercihin değişmeyeceği varsayımıyla son çeyreğin çok daha sıkıntılı geçeceğini söylemek de kehanet olmaz.

Dikkatler içinde bulunduğumuz günlerde bir yandan da 2025-2027 dönemine ilişkin yeni orta vadeli programa çevrilmiş durumda. Aslında bu programların çok önemsenecek bir yanı var mıdır, tartışılır ama yine de acaba ne söylenecek, hangi büyüklükte nasıl bir öngörü ortaya konulacak diye merak ediliyor işte. OVP’yi şimdilik bir kenara koyup büyüme ve bu kapsamda sektörlerin yaşadığı sıkıntılara bakalım...

“Ankara bu sorunu görüyor ama sorun olarak görmüyor!”

İstanbul Sanayi Odası’nın geçen hafta düzenlediği “OVP Bir Yılını Tamamlarken Türkiye’de Üretim Hayatının Değerlendirilmesi” konulu panele katıldım.

Üretim ve tabii ki son dönemde giderek daha çok hissedilen ekonomideki durgunluk... Panelin soru-cevap kısmına damgasını vuran konu da zaten yaşanmakta olan bu durgunluk kaynaklı sorunlar oldu. Nasıl olmasın ki!

Sanayicinin üretmesi için talep olması lazım.

Üretim çarkının durmaması için finansman olanaklarının uygun olması lazım.

Ancak bunların ikisinde de sıkıntı var...

■ Talep giderek daralıyor ve sanayici bundan çok yakınıyor.

Faiz görece yüksek, finansmana erişmek zor.

Yakınmalar bu kapsamda yoğunlaşıyordu ve bazı sanayicilerde adeta şunu gözlemledim:

“Ankara bizim sorunlarımızı görsün ve ona göre adım atsın!”

Bu yakınmaların karşılık bulmayacağını anlatmak gerekiyordu. Söz aldım:

“Sizin yakındığınız konular Ankara’nın zaten gerçekleştirmek istedikleri... Amaç bu! Ekonomi yönetimi işlerin bu şekle evrildiğini bilmiyor olabilir mi, tabii ki hayır. Zaten bu duruma gelinmesi, talebin daralması için uğraşılıyor. Merkez Bankası’nın metinlerinde her zaman talep daralmasına vurgu yapılıyor. Dolayısıyla siz Ankara’nın sesinizi duyup ona göre önlem almasını beklemek yerine Ankara’nın bu politikasına adapte olmaya bakın!”

Merkez Bankası ne diyor?

Merkez Bankası’nın talebin yavaşlaması konusunda ne dediğini ve genel yaklaşımını zaten biliyordum da Ankara’ya dönünce Para Politikası Kurulu açıklamalarına yeniden göz attım.

Son iki toplantıya ilişkin açıklamalarda bu konuda ne denildiğini bir kez daha aktarayım.

Temmuz toplantısı sonrası yapılan açıklama:

“Yakın döneme ilişkin göstergeler yurt içi talebin, halen enflasyonist düzeyde olmakla birlikte yavaşlamaya devam ettiğini teyit etmektedir.”

Ağustos toplantısı sonrası yapılan açıklama:

“Üçüncü çeyreğe ilişkin göstergeler yurt içi talebin, yavaşlamaya devam ederek enflasyonist etkisinin azaldığına işaret etmektedir.”

Merkez Bankası daha ne desin! İşte açık açık dile getiriyor:

“Talebi kısacak adımlar atılacak ve bu sayede enflasyon düşecek.”

Enflasyon talebin kısılmasıyla ne ölçüde düşer ya da düşmez, orası ayrı. Ama enflasyonu düşürme amacının temel araçlarından biri talebi olabildiğince kısmak.

Talep kısıldığına göre üretim de daralacak.

İç pazarda satılamayanı bugünden yarına ihraç eder duruma gelmek mümkün olmadığına, her ürün zaten ihraç edilemeyeceğine ve ihracatçı da kur yönüyle gidişattan pek memnun olmadığına göre iç pazardaki daralma üretimi kaçınılmaz olarak etkileyecek. Bundan kaçış yok!

Dolayısıyla sanayicinin de kolay kolay dönülmeyecek olan bu ekonomik tercihe (ekonomi politikası diyemiyorum) adapte olmaya çalışmaktan başka çaresi yok.

Sanayici buna bir şekilde adapte olur olmaya da Türkiye zorunlu olarak bu tercihe yönelmenin ceremesini asıl işsizlik yönüyle çekecek.

Tüm yazılarını göster