İranlı bakandan nezaket ve dayanışma ziyareti

İlter TURAN SİYASET PENCERESİ

Son günlerde Türk kamuoyunun dikkati iç siyaset meseleleri, özellikle muhalefetin cumhurbaşkanı adayını belirlemesi üzerinde yoğunlaşmıştır. Maalesef dış ilişkiler iç siyasetin yarattığı heyecanın dinmesini beklemiyor. Örneğin, Altılı Masa kendi içinde siyasi güç mücadelelerine sahne olurken, ABD Genel Kurmay Başkanı General Milley Suriye’nin kuzeyinde ülkesinin sözde İslam Devleti’ne karşı destek verdiği bölgeyi ziyaret etti. Türkiye’nin “Teröristlerle görüşüyor” diye itiraz ettiği bu ziyarete Amerikalılar, “General sadece askerleri ziyaret etti, yerel teşkilat temsilcileriyle görüşmedi” diye cevap verdiler. Bu belki görüşmesine nazaran biraz daha iyi ama Türkiye aslında Suriye Kürtlerine yardım ederek bir yandan Suriye’nin toprak bütünlüğüne meydan okuyan, diğer yandan ülkemizin güvenliği açısından da sorun yaratan bir Amerikan mevcudiyetine karşıdır.

Daha ilginç gelişme, İran Dışişleri Bakanı Abdullahayan’ın geçtiğimiz Çarşamba günü önce Ankara’yı, ardından da İranlı ekiplerin kurtarma çalışmalarına katıldığı deprem bölgesindeki Adıyaman’ı ziyaret etmesiydi. Dost ülkelerin liderlerinin komşularında felaket yaşanan bölgeleri ziyaret ederek ülke halkına ve siyasi liderlere üzüntü ve sempatilerini ifade etmeleri olağandışı değildir. Bu tür ziyaretlerin ülke liderlerine bazen aralarındaki önemli sorunları görüşmek için bir fırsat yarattığı da bilinmektedir. Örneğin, Yunanistan Dışişleri Bakanının Türkiye’yi ziyareti iki ülkenin aralarındaki çok boyutlu sorunları ele almalarını teşvik eden bir ortam yaratmıştır. Acaba İranlı bakanın ziyareti Türk-İran ilişkileri için benzer bir fırsat yaratacak mıdır?

Bu günlerde İran zor durumdadır. Rejim, kamuoyunun büyük bir bölümünün mollaların kadınları örtünmeye zorlamasından duyduğu memnuniyetsizlikten kaynaklanan bir meydan okuma ile karşı karşıyadır. Kadınların önderliğinde cereyan eden, molla rejiminin denetim altına almakta zorlandığı, bir türlü bitmeyen gösterilerde gençler dini polisin giyim kurallarını keyfi biçimde uygulamaya kalkışmasını protesto etmişlerdi. Tam bunlar yatışırken, kız öğrencilerin zehirlenmesi olayı patlamış, böylece rejime yeniden meydan okuma ortamı doğarken, İran uluslararası alanda da mahcup duruma düşmüştür. Her ne kadar rejimin varlığını sürdüreceğinden kuşku duyulmuyorsa da, ülkede hüküm süren istikrarsızlıkla nasıl baş edeceği kestirilememektedir.

İçerde yaşanan güçlüklere, dış ilişkilerinde yaşanan zorluklar da eklenince, İran’ın sıkıntıları daha da yoğunlaşmaktadır. Bazı ülkelerin Amerikan yaptırımlarına muhatap olmamak için isteksizce katıldığı ambargo uygulamaları, İran ekonomisi üzerinde ağır bir baskı oluşturmaktadır.

Amerikalılar İran’ın dış iktisadi ilişkilerini sürekli gözleyerek, bazı ülkelerin ambargo kurallarının etrafında dolaşmak için hangi yeni yolları bulduklarını tespit etmektedir. Her ne kadar İran halkı mahrumiyetler altında yaşamaya alışkın olsa, hatta bazıları bunun ülkelerinin birkaç gün içinde nükleer silah üretebilecek duruma gelmesine değdiğini düşünse de, bunlar ambargonun çok can yaktığı gerçeğini ortadan kaldırmamaktadır.

İran’ın Irak, Suriye ve Lübnan’ın iç siyasetlerinde etkin role sahip olma girişimleri de zora girmiştir. Başlıca nedenler arasında İran’ın bölgedeki faal rolünü destekleyecek maddi imkanlardan yoksun olmasıyla beraber, diğer bazı faktörlerin ağırlığı da ihmal edilemez. Örneğin, Lübnan öyle bir çöküş yaşamıştır ki, burada herhangi bir ülkenin nüfuz sahibi olmasından söz etmek zordur. Ancak çöküşün önemli bir boyutu Lübnan ekonomisinin yıkılmasıdır ve bu alanda İran’ın etkin bir rol üstlenmesi mümkün gözükmemektedir. Irak’ın iç siyaseti ise istikrarlı bir hükümet kurulmasını adeta engellemektedir. Ülkedeki Şii çoğunluğun bir bölümü kendisini İran’a yakın hissetmekte, ayrıca İran’ın bazı Şii milis güçleriyle yakın bağları bulunmaktadır. Bununla beraber, İran’a yakınlık duyanlar dahi İran’ın Irak’ın iç siyasetine fazla müdahalesine taraftar değillerdir. Özellikle bölgedeki İranlı milisleri yöneten Kudüs Güçleri komutanı General Süleymani’nin öldürülmesinden sonra İran’ın bölgedeki nüfuzu zayıflamaya başlamıştır.

Daha erken dönemlerde İran, Suriye iç siyasetinde önemli bir aktör olarak görülmekte iken, nüfuzu bir hayli zayıflamıştır. Örneğin Türkiye, Erdoğan ve Esad’ın bir araya gelmesini ve eski ilişkilerini inşa etmesini amaçlayan Rusya ile iletişim halindedir. Rusya’nın hedefi Esad’ın tüm Suriye’yi denetim altına alma yolunda ilerlemesi, buna karşılık Türkiye’nin Kürtlerden kaynaklanan güvenlik sorunlarına ve göçmenlerin dönüşüne bir çözüm bulunmasıdır. Rusya’nın şu sıralarda İran’ı tekrar devreye sokması ise muhtemelen onların gururunu okşamak ve tecrit edilip dışarda bırakılmış olma duygularını engellemeyi öngörmektedir.

İran Dışişleri Bakanı’nın ziyareti, nazik ve dostane tavırla karşılandığı bir dayanışma ziyareti mahiyetindedir. İki ülke işbirliklerini arttırmayı taahhüt etmişler, Filistin ve Filistinlilerin kaderi üzerinde aynı düşünceleri paylaştıklarını belirtmişlerdir. Görüşmelerde Nahçıvan ile Azerbaycan arasında karayolu koridoru açılması gibi İran’ın olumlu bakmadığı, iki ülke arasındaki rekabetçi ilişkilere konu olan önemli sorunların ciddiyetle ele alındığı belli olmamaktadır. Sayın Abdullahayan’ın ziyareti, İran’ın bölgede önemli bir aktör olmaya devam ettiğini göstermeyi amaçlayan bir nezaket jesti görünümündedir.

Tüm yazılarını göster