Filistin meselesi bir kez daha Ortadoğu'daki tüm dengeleri değiştirmiş durumda; Yeni hedefin Filistin'de Hamas'ı, Lübnan'da Hizbullah'ı, Irak ve Suriye'de Haşd-İ Şabi'yi destekleyen İran olacağına ilişkin belirtiler birer birer ortaya çıkıyor.
"İsrail'i korumak" adı altında ABD yönetiminin Ortadoğu'ya yaptığı müthiş silah yığınağı malum; Körfez Arapları "tarafsızlık" adı altında İsrail-ABD ikilisinin yanında saf tutmaya başladı bile. Ürdün ve Katar ise, topraklarındaki Amerikan askeri varlığı üzerinden taraflarını şimdiden açık ettiler.
Bölgedeki diğer kritik ülkeler, Türkiye ve Irak'ın da "pozisyon almaya başladıkları", Irak Başbakan Yardımcısı Fuad Hüseyin'in Ankara ziyareti ile somut şekilde görüldü. Ankara ve Bağdat, bölgede İran'a karşı kuşatmaya, sessiz sedasız ortak oluyorlar izledikleri politikalarla.
Irak Başbakanı'nın derdi koltuğu korumak
Irak'a son 35 yıl içinde iki ayrı askeri müdahale düzenleyen ABD, bu ülkenin siyasi yapısını -bilerek ve isteyerek- çok parçalı hale getirdi; Tıpkı Lübnan'da olduğu gibi Irak da etnik ve dini kotalar üzerinden yönetiliyor artık. Bu da Irak içindeki siyasi aktörlerin kimi zaman içinden geldikleri etnik ya da dini topluluk, kimi zaman da düpedüz kişisel çıkarları doğrultusunda hareket etmelerinin önünü açıyor. Aylar süren pazarlıkların ardından Şii Arap kotasına ayrılan Başbakanlık koltuğuna oturmuş olan Sudani de, şimdi uluslararası pazarlıklar üzerinden koltuğunu korumaya çalışıyor.
Irak Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Fuad Hüseyin'in Ankara'ya yönelik kritik ziyaretini de bu açıdan okumak gerekiyor. Fuad Hüseyin'in "hangi kotadan" o koltukta oturduğuna bakmak gerek elbette; Kuzey Irak'ta Ankara'nın ilişkilerini normalleştirmenin ötesine taşıyıp, "ittifak" haline getirmekte olduğu Barzani aşiretinin kontrolündeki Kürdistan Demokrat Partisi üyesi Fuat Hüseyin. Dolayısıyla aslında Bağdat'ta siyaset yapmakla birlikte, Kuzey Irak'taki KDP yönetiminin de "çıkarlarını koruyan" bir isim. Bu da, Ankara'nın işini kolaylaştırıyor elbette.
Ankara'da imzalanan anlaşmalar
Fuad Hüseyin'in Ankara ziyaretinde imzalanan anlaşmalar Türkiye'nin uzun süredir kovaladığı PKK terör örgütü ile mücadeleye Bağdat'ı da "resmen" dahil etmenin yolunu açar nitelikte. İmzalanan mutabakat zaptı ile Türkiye'nin Pençe Kilit operasyonu çerçevesinde Kuzey Irak'ta bulunan askeri varlığına Bağdat nezdinde "meşruiyet" getirildiğini söylemek mümkün. Nitekim anlaşma çerçevesinde uzun süredir Ankara ve Bağdat arasında sorun haline gelen Başika askeri üssü meselesi de çözüldü; Başika resmen Irak ordusu kontrolüne verilmekle birlikte, üs komutanlarından birinin Türk subayı olduğu kayıtlara geçirilerek fiilen Türkiye'nin kontrolüne bırakılmış görünüyor. Ankara açısından büyük bir diplomatik-askeri kazanım bu. İran açısından ise Irak'taki Ankara-Tahran etkinlik rekabetinde eksi hanesine yazılacak bir gelişme.
Irak'a bu kritik anlaşma karşılığında, Bağdat yönetiminin kendi vatandaşlarına da "satabilmesi" için bir "vize muafiyeti" sağladı Türkiye; 15 yaşından küçük ve 50 yaşından büyük Irak vatandaşları Türkiye'ye vizesiz girebilecekler. Bu da, Suriyeli sığınmacı meselesi nedeniyle iç politikada sıkışmışlık yaşayan Ankara açısından sıkıntılı bir konu. Bakalım AK Parti hükümeti, sığınmacı meselesini artık yüksek sesle eleştirmeye başlayan kendi oy tabanına nasıl anlatacak?
Tahran hiç memnun değil...
Bağdat ile Ankara arasındaki yakınlaşmadan İran'ın hiç memnun olmadığını söylemek mümkün; Nitekim Tahran yönetimi Irak sınırlarında bulunan Kerkük üzerinden somut olarak "dişlerini göstermekten" çekinmedi. Kerkük'te valilik makamı, Kuzey Irak'taki Türkmen gruplar ve Barzani'nin partisi KDP'nin işbirliğine rağmen, Talabani aşiretinin kontrolündeki KYB'ye geçti. Kerkük seçimlerinde Şii Türkmen ve Arapların KYB tarafında durmaları kadar, Sünni Arapların "taraf değiştirmeleri" de rol oynadı. Barzani yanlısı politikacılar taraf değiştiren Sünni Arapların Süleymaniye'de birer villa, 3'er milyon dolar ve lüks arabalar aldıkları iddialarını ortaya attılar. KYB kontrolündeki Süleymaniye'nin İran sınırına yakın olduğunu, bunca parayı sağlayabilecek "derin cebin" neresi olabileceğine ilişkin bir ipucu veriyor aslında.
Ortadoğu'da İran'a yönelik kuşatma, hem askeri, hem siyasi açıdan son hızla ilerliyor. Tahran yönetiminin de "kendi silahları" olduğu unutulmamalı. Ekonomik kriz nedeniyle sıkışmışlık içindeki Türkiye açısından ise, İran kuşatmasında "piyon" haline gelmemek en çok dikkat edilmesi gereken unsur...