Irak’ta yapılan seçimlerin sonuçları, ülke yönetimi ve yönelimi açısından yanıttan çok, soru işareti yarattı. Kim kazandı, kim kaybetti? İran-ABD-Türkiye etki savaşlarının sonuçlara etkisi ne oldu? Sandıktan çıkan oylar zar zor kurulmuş siyasi istikrarı devam ettirebilecek mi?
Bu soruların yanıtı, ülkede yeni bir hükümet kurulunca daha net ortaya çıkacak.
Ancak sandıktan çıkan oylar ülkenin geleceği açısından ilk işaretleri de veriyor.
İRAN ETKİSİ AZALIYOR MU?
Seçimlerin en görünen sonucu İran etkisinin azalması; İran’ın etkisine karşılık “Irak Şiiliği” kavramını öne çıkaran Sadr hareketi seçimlerin birinci partisi oldu. Nitekim seçimlerden sonra hareketin lideri Mukteda El Sadr’ın yaptığı konuşmada İran yanlısı Şii politikacıları da, İran’ın eğitip donattığı Iraklı silahlı grupları da çok rahatsız edecek unsurlar vardı. Iraklı gazeteciler, Sadr’ın konuşmasında kendi hareketinden “ne doğu, ne de Batı etkisindeki bir Irak hareketi” olarak bahsetmesini, hem ABD’ye, hem de İran’a mesaj olarak yorumladılar. Sadr aynı konuşmada bir adım daha ileri giderek, “Mukavemet hareketi dahil, ülkedeki tüm silahlı güçlerin Irak ordusu çatısı altında birleşmesi gerekir” dedi. Mukavemet Hareketi’nin İran’ın desteğiyle Irak’ta hem IŞİD, hem de ABD’ye karşı bir mücadele veren silahlı bir hareket olması göz önüne alındığında, bu ifadenin Tahran’da ciddi rahatsızlık yaratacağını öngörmek mümkün.
Nitekim, Irak’taki İran yanlısı siyasi hareketlerin hemen hepsinin ilk sonuçların açıklanmasından itibaren “hile yapıldı” söylemini benimsemelerini de Tahran’daki bu rahatsızlığın somut işareti olarak yorumlanabilir.
IRAK’IN KUZEYİNDE KDP-KYB DENGESİ BARZANİ LEHİNE
Kuzey Irak Kürt bölgesindeki seçim sonuçları da ilginç; Talabani ve Barzani aşiretlerinin siyasi dengesi üzerinden yönetilen bölgede, son seçim sonuçları Barzani’nin KDP’sinin etkisini arttırdığını gösterdi. Talabani aşiretinin kontrolündeki KYB ise pek çok seçim çevresinde sandalye kaybederek bitirdi seçimleri.
Bu durum Irak politikasını PKK terör örgütü ile mücadele üzerine kuran Ankara açısından da bir ölçüde rahatlatıcı. Son dönemde AK Parti hükümeti Kuzey Irak’ta Barzani yönetimi ile giderek yakınlaşmıştı. O kadar ki, PKK teröristleri ile Barzani’ye bağlı olan peşmergeler arasında zaman zaman sıcak çatışmalar bile yaşanmıştı.
Bu yakınlaşmanın etkisi var mıdır bilinmez, PKK terör örgütünün Irak’ta kurduğu siyasi hareket de seçimlerden hezimetle çıktı. Daha önce vekil çıkarabildikleri yerlerde parlamento üyeliklerini kaybettiler. –Bu sonuçlarda, seçim bölgelerinin değiştirilmesinin, PKK’nın çok etkili olduğu yerleşim bölgelerinin Kuzey Irak seçim çevrelerinden çıkarılıp, Bağdat yönetimi kontrolündeki, nüfusun çoğunluğunu Kürtlerin değil Sünni Arapların oluşturduğu bölgelere kaydırılmasının da etkisi olduğu yazılıp çiziliyor Irak basınında.- Bunu da Ankara’nın özellikle son dönemde Bağdat’la yakınlaşma çabalarının getirdiği “başarı” olarak Türkiye tarafına yazmak mümkün olabilir.
Ankara açısından bir başka önemli sonuç, Türkiye’ye yakın duran Irak Türkmen Cephesi’nin sandalye sayısının azalması. Türkmen nüfusun Sünni ve Şii olarak bölünmüş olmaları, AK Parti hükümetinin de –deyim yerindeysetüm yumurtalarını yıllardır Sünni Türkmenlerin kefesine koymaya çalışması, belli ki Irak’ta kurulmaya çalışılan “Türkmen etkisine” hiç yaramamış.
SEÇİME DÜŞÜK KATILIM; IRAKLILAR SİYASETE GÜVENMİYOR…
Irak seçim sonuçlarını analiz ederken, seçime katılım oranının düşüklüğüne ayrıca değinmek gerekir; Irak’ın Sünni, Şii ya da Kürt çoğunluklu bölgelerinin çok büyük bölümünde seçime katılım yüzde 50’yi aşmadı. Hatta belli bölgelerde sandık başına giden seçmenlerin oranı yüzde 35’lere kadar düştü.
Bu durum da Irak vatandaşlarının artık siyasetten de, demokrasiden de pek umutlu olmadıklarını gösteriyor.
Bunun başlıca nedeni ise, zengin petrol yatakları üzerinde oturan Irak’ın, bunların işletmesinden ve satışından gelen parayı vatandaşına aktaramaması. Zenginlik ve ülke gelirleri Bağdat’ın farklı dini ya da etnik siyasi gruplarının çekişmeleri arasında eriyip gidiyor.
Ülke yönetiminin, dini ve siyasi gruplar arasında kota sistemine göre bölüştürülmüş olması, üst düzey bürokratlarının tümünün de yine kotalar uyarınca atanıyor olması da, yolsuzluk ve kayırmacılığı iyiden iyiye körüklüyor. Halk derin yoksulluk girdabından bir türlü çıkamıyor. Bu da siyasete olan güveni ve umudu ortadan kaldırıyor.
Dış müdahalelerle kurulmuş ülkelerin kaderi bu; Ülke yönetimleri etnik/dini kotalara göre bölünmüş Lübnan’da da, Bosna-Hersek’te de durum hiç farklı değil.
Türkiye’de hala etnik ya da dini/ mezhepçi siyaset yapmaya çalışan siyasi partilerin, bu üç ülkenin yaşadıklarından ders çıkarmasının zamanı geldi de geçiyor; Kimlik siyaseti kimseye hayır/ refah getirmiyor…