Irak seçimleri; demokrasi mi demiştiniz?

Zeynep GÜRCANLI Yedi Düvel

Irak, ABD’nin 2003’teki işgalinin ardından beşinci kez sandık başına gidiyor.

ABD’nin müdahale gerekçesi, Saddam Hüseyin gibi halkını demir yumrukla yöneten bir diktatörün devrilmesi ve ülkeye demokrasi getirilmesi olarak açıklanmıştı.

Ancak 10 Ekim’de yapılacak seçimler öncesinde - işgalden yaklaşık 20 yıl ve 5 seçim sonra- Irak’taki hakim görüntü hala “işlermiş gibi duran” bir demokrasi, etnik/dini/mezhepsel olarak bölünüp parçalanmış bir ülke olmaktan öteye geçmiyor; 

  • 10 Ekim’deki seçimlere giderken ülkedeki hakim siyasi güç Şiilerde;

Ancak Şii örgüt/partileri de İran yanlısı olan ya da olmayan şeklinde bölünmüş durumda.

Şii gruplar arasında en güçlü olan, Irak üzerindeki İran etkisinde karşı duran Sadr hareketi. Sadr hareketinin hem siyasi ayağı, hem de kendi silahlı milis gücü var.

İran yanlısı siyasi cephenin başında ise Hadi Al Amiri var. Amiri, pek çok İran yanlısı küçük grubun oluşturduğu Fetih İttifakını yönetiyor. Fetih İttifakı içinde, ABD’nin resmen terör örgütü listesinde yer alan silahlı hareketler bile bulunuyor. Bu ittifakın da – çoğunlukla İran tarafından eğitilip donatılan- kendi silahlı milis gücü var.

Şii siyasal hareketi içinde bir de görece daha ılımlı görünen, kimi İran’a daha yakın, kimi daha uzak irili ufaklı partiler de var. Eski Başbakanlardan Abadi’nin partisi, Şii lider El Hekim’in kontrolündeki gruplar ile ittifak yapmış ve Ulusal Devlet Güçleri İttifakı’nı kurmuş durumda.

Yine eski başbakanlardan Nuri El Maliki de, liderliğini yaptığı Dava Partisi ile seçimlere girecek.

  • Sünni cephe de bölünmüş durumda; 

Halen Irak Meclis Başkanlığını yürüten Muhammed El Halbusi’nin liderliğindeki Takaddum, pek çok irili ufaklı Sünni parti ile İttifak kurmuş durumda.

Sünni cephede El Halbusi’nin en büyük rakibi ise Irak Azim İttifakı’nın Başkanı Hamis Hançer.

Bu bölünmüşlük, Sünni nüfusun büyük çoğunluğunun IŞİD’le mücadele adı altında son birkaç yılda Şii silahlı milisler tarafından yerlerinden edilmiş olmalarıyla birleşince, Sünni hareketin ülkedeki etkinliğine iyiden iyiye darbe vurmuş durumda. Irak’ta en çok “seçim boykotu” çağrısı da Sünni bölgelerden geliyor. Dolayısıyla Sünni siyasetin 10 Ekim’de yapılacak seçimlerde de ülke yönetiminde büyük bir etkisi olmayacağı hesaplanıyor.

Nitekim yaklaşan seçimler öncesinde bunu görmüş olacak, Ankara da hareketlendi. El Halbusi ve Hançer geçen hafta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından ayrı ayrı kabul edildiler. Diplomatik kulislere sızan bilgiler, Erdoğan’ın iki lidere de “güç birliği yapmaları” yolunda telkinde bulunduğunu gösteriyor. İran’ın Şii gruplar üzerinden yarattığı etki alanına karşılık, Türkiye de Sünni gruplar üzerinden sahip olmaya çalışıyor. Ancak gerek Sünni kesimin bölünmüşlüğü, gerekse ülke nüfusunun büyük bölümünün Şii olması nedeniyle, Ankara Irak’ta isteği etki alanını oluşturabilmiş değil. 

  • Kuzey Irak’ta da Kürtler arası rekabet kızıştı;

Irak’ın kuzeyindeki Kürdistan Özerk Bölgesi görece daha istikrarlı gibi görünse de, aslında bu bölge de iki hakim aşiretin, Barzani ve Talabani güçlerini yoğun rekabeti nedeniyle iyi yönetilir bir görüntü vermiyor. Erbil’i kontrol eden Barzani aşireti ABD ve Türkiye’ye yaklaştıkça, Süleymaniye’de hakim Talabani grubu üzerindeki İran etkinliği artıyor.

PKK terör örgütüne nasıl davranılacağı konusu da kuzey Irak’taki Kürt güçler arasındaki rekabet konulardan birine dönüşmüş durumda; Barzani’ye bağlı peşmergeler, Ankara ile koordinasyon içinde, PKK’ya karşı giderek daha sert tavır alırken, Talabani yönetimi Türkiye tarafından PKK teröristlerine “daha çok müsamaha göstermekle” eleştiriliyor.

ETNİK YA DA DİNİ KÖKEN NE OLURSA OLSUN; ORTAK SIKINTI YOLSUZLUK…

Irak’ta, ABD işgalinden sonra oluşturulan etnik ve dini açıdan parçalı yapı, devlet yönetiminin etnik ya da dini unsurlara paylaştırılmasına dayalı sistem (Cumhurbaşkanlığı Kürtlere, Başbakanlık Şiilere, Meclis Başkanlığı Sünnilere tahsis edilmiş durumda) işlemiyor.

Irak’ın son dönemlerdeki en büyük sorunu, etnik ya da dini kökeni ne olursa olsun, siyasetçilerin giderek daha fazla yolsuzluğa bulaşmaları. Ülkenin petrol zengini olması ve petrolden kazandığı paranın büyüklüğü de, yolsuzluk oranını arttırır nitelikte.

Sonuçta, onca doğal zenginliğe rağmen Irak vatandaşları hala devletten doğru düzgün hizmet alamıyor, çoğu fakirlik içinde yaşıyor. Seçimler ise, “elitler arasında güç paylaşımı” şeklinde devam edip gidiyor. Yönetimde, seçimler yoluyla yapılan değişim de genel olarak “devlet imkanlarından şahsı için yararlanan” siyasilerin görev devir-teslimi olarak geçiyor.

ABD’nin –Saddam gibi bir diktatörü devirmek için bile olsa- ülkeye müdahalesinin etkisi “demokrasi” adı altında, fiilen bölünmüş, yolsuzluğa batmış bir ülkeye çevirmek olmuş Irak’ı.

Irak’tan, gerek yolsuzluklar, gerek etnik/dini siyasetin ülkeyi soktuğu kaos açısından çıkarılacak çok ders var…

Tüm yazılarını göster