Belirli bir yaş üzerindekilerden sirke gitmeyen yoktur ama şimdi gençliğini ve çocukluğunu yaşayanların büyük kısmı gitmemiştir. Video oyunları, internet ve sosyal medyanın yükselmesi ile farklı eğlence seçenekleri birçok geleneksel sirkin kapanmasına neden oldu. Sadece Kanadalı sirk, Cirque du Soleil, bu çöküşten çıkarak fenomen bir işe imza attı. Adeta sirk tanımını değiştirdi. Sirki çocukların gittiği bir gösterinden, yetişkinlerin hedef kitle oluğu bir eğlence anlayışına dönüştürdü. Hayvanlar ve star şovmenler yerine sofistike kolektif performanslar geliştirdi. Hayvansız sirk mi olur diyenler için tam bir başarı hikâyesi. Peki, baş döndürücü bu başarı nasıl yakalandı? Formül basit: küçülen mevcut pazarda kalıp mevcut müşterileri (çocuklar) fiyatı düşürerek kapmak yerine pazarın dışındakilere ulaşıp (yetişkinler ve kurumsal firmalar) karlı niş bir pazar yaratmak. Bunu yaparken elbette değer önermesi değişerek ürün yeniden konfigüre edildi. Tüm süreçler, en etkili inovasyon metotlarından biri olan Mavi Okyanus Stratejisi ile ele alındı. İnovasyon metotsuz olamaz. Mutlaka etkili çerçeveler (framework), modeller ve metotlar kullanmamız şart. O yüzden her cümlesine inovasyonu yerleştiren ama metotlar dahil inovasyonun teknik boyutlarına hâkim olmayan ‘uzmanlarla’ yollarınızı acilen ayırmanızı öneririm.
Sirklerin de dahil olduğu şov dünyasında malum bir söz var: ne olursa olsun “show must go on”. Yılbaşı geliyor, yeni şovlar hazırlanıyor. Yılsonu aynı zamanda iç muhasebe için güzel bir zaman. Kendimize, “şov gerçekten her durumda devam etmeli mi? sorusunu yöneltmek için doğru an. Nitelik yerine niceliğin esas alındığı post-truth çağında; değer yargıları, sadece kapitalizmin doğruları ile şekillenmiş bireyler, aksini dahi düşünemiyor olabilir. Zeki reklamcıların bize sattığı hayaller ve sosyal medyanın soktuğu illüzyonlar sayesinde hepimiz akil insan olduk. Müthiş fikirlerimiz var. Önce kendimizi çözdük. Sonra bulunduğumuz ekosistemin, sonra tüm doğanın ve gezegenin sırlarına eriştik. Yetmedi evreni ve tüm kozmosu inceliklerine kadar keşfettik. Her şeyi anladık. Şimdi sıra anlatmaya geldi. Hepimiz durmadan anlatma yarışında koşar olduk. Konuşmalar, nutuklar, videolar, podcastler dur durak bilmiyor. Kendi hayatlarımızı o kadar doğru ve huzurlu yaşıyoruz ki herkesin de hayatını düzeltmek ve onlara huzuru ulaştırmak için gece gündüz konuşuyoruz. Gülten Akın bir dizesinde, “Ah, kimselerin vakti yok durup ince şeyleri anlamaya” der. İyi ki bugünleri görmedi. İnsanların artık durup dinlemeye de vakti kalmadı. Sadece konuşmak ve sürekli konuşmak istemek nasıl bir bastırılmışlığın, bilinçaltındaki hangi sorunların emaresidir merak ediyor insan. Cioran: “Etrafımıza saçtığımız kelimeler oranında ölürüz” diyordu. Konuşurken kendisini inşa ettiğini zannedenler aslında tükendiğini fark edemeyecek kadar yüzeysellikte savruluyorlar. “Varlıklar arasında gerçek ilişki, ancak sessiz bir mevcudiyetle, iletişimsiz bir görünüşle ve iç duaya benzer sözsüz ve gizemli bir alışverişle kök salar."
Kendi uzmanlık alanıma dönecek olursam; inovasyon bugün itibari ile Türkiye’de sadece konuştuğumuz bir meseledir. Birkaç nitelikli kurum geneli yansıtmaz. Süslü konuşmalar için gösterişli sahneler kuruyoruz. Değerlendirme kriterlerinin ve seçici kurulun kimler olduğu bilinmediği inovasyon ödülleri dağıtıyoruz. Kurumlar aslında müşterilerine ödül veriyor. İnovasyona dair tek eğitimi, tek makalesi, tek bir başarısı olmayan ama sirkin çadırını büyütecek sermayedarlar sürekli konuşuyor. Konuştukça çadırlar büyüyor, kuyruk uzuyor. Sirk turneyi uzatıyor, 1 hafta kalıyor kasabada. Sahnede birlikte akrobasi gösterileri yapanlar sahne arkasında kavga halinde. Hasılatı paylaşmayı başarırlarsa bir başka kasabaya yol alacak sirkimiz. Bu büyük ülkenin hiç yetişmiş insanı yokmuş gibi her şova bir Amerikalı ve Avrupalı mutlaka ekleniyor. Hepsini bizatihi tanıdığımız, ekosisteme bazılarını zaten bizim tanıttığımız bu Avrupalılar üzerinden, yerli ve milli Henry “ticket” sayısını artırma telaşında. Ben ise tüm bu şovları bir süre durdurmayı öneriyorum! Derin yaralarımız kabuk bağlayana kadar biraz iyileşmeye ne dersiniz? Gencecik insanların tabutta geldiği, çocukların evlendirildiği, tecavüz edildiği, 300 TL değerindeki montu alamadığı için gençlerinin hüngür hüngür ağladığı bir toplumda pek sirke gidesim kalmadı. Zira inovasyon, insan için vardır. Sirke sıra gelmeden önce mutsuz ve çaresiz insanımızın fiziksel/ruhsal ihtiyaçlarına gidermek gerekmez mi? Böyle bir hengâmede yeni sirklere ve palyaçolara ihtiyaç var mı?