Alt yapı mı üst yapıyı belirler, üst yapı mı altı yapıyı? Sosyal yapılar ve kurumlar mı bireyi şekillendirir, yoksa birey mi kurumları dönüştürür? Yapısalcılar, kurumları ve sistemleri öne çıkarırken; post-yapısalcılar kurumların önemini teslim etmekle birlikte bireye bir oyun alanı açmıştır. Bu tarihsel felsefi tartışmada ben şahsen biraz kurumları önceleyen kamptayım. Toplumun çok dar bir grubu; dehalar ve aydınlar, kurumları ve sistemleri tasarlarken, toplumun çoğunluğunu tasarlanan yapılar biçimlendirir. Eğer gerçekten yenilikçi bir ekonomi, rekabetçi bir ülke ve gelişmiş bir toplum hedefliyorsak çok iyi kurgulanmış kurumlara ve iyi tasarlanmış sistemlere ihtiyacımız var. Tasarıma eğitim alanından başlamamız şart. Bugün iyi tasarlanmış eğitim kurumları ve iyi hazırlanmış müfredatlar ile yola çıkarsak 10 yıl sonra etkilerini görür, 20 yıl sonra somut sonuçlarını alırız. Eğitim kurumları itaat eden değil itiraz eden “birey” yetiştirmeli. Toplumsal sorumluluk taşıyan ama kalabalıklardan ayrılan, kolektif çalışabilen ama yalnız kalabilen insanlar yetiştirmeli. Yığınlara eleman değil; kendisini keşfettiren, bireysel farlılıklarına odaklanan, şahsi yeteneklerini güçlendiren eğitim kurumları ve sistemleri tasarlamamız şart. Bir ülkenin kalkınması için tek yol; inovasyon. İnovasyon için tek yol; sistematik düşünebilen insan. Korkan, tereddüt eden, çekinen ve utanan değil; soran, sorgulayan, eleştiren, analiz ve sentez yapan öğrenciler yetiştirmemiz gerekiyor.
Maalesef ülkemizde girişimcilik ve inovasyon eğitimi fazlasıyla kadük durumda. Mesela ABD’de bırakın üniversiteleri liselerde girişimcilik dersleri vardır. Ülkemizde bazı liselerde başlandığını biliyorum ama tüm liselerde zorunlu kılmalıyız. En büyük 10 ekonomi arasına girmek ve kişi başı gelirimizin 20 bin doları aşmasını istiyorsak girişimcilik dersleri özellikle ticaret ve Anadolu liselerinde, inovasyon ise ticaret ve fen liselerinde mutlaka okutulmalı. Türkiye’de iyi bir özel üniversitenin İşletme Fakültesinde iki yıl ders vermiş birisi olarak söyleyebilirim ki üniversitelerimizde durum pek farklı değil. Tek tük girişimcilik dersleri görüyoruz ama inovasyona dair maalesef ders bulmak çok zor. Öncelikle inovasyonun mühendislere ait bir alan olduğu algısını yıkmamız gerekiyor. İnovasyon yönetimi, yönetim bilimlerinin bir alt dalıdır. İşletme fakültelerinde mutlaka “inovasyon yönetimi”, “kurumsal inovasyon”, “kurum içi girişimcilik” gibi dersler olmalı. Hatta bu dersler Endüstri Mühendisliği başta olmak üzere tüm öğrencilere açılmalı. On yıllar önce ABD’de MBA (işletme yüksek lisansı) yaparken en az üç tane girişimcilik ve inovasyonla ilgili dersimiz vardı (Business Plan, Entrepreneurship, New Venture Analysis). Kıtalar ötesine gitmeden hali hazırda görev yaptığım Prag Ekonomi Üniversitesi’nde (VSE) ‘sosyal girişimcilik’ ve ‘inovasyon yönetiminde yeni trendler’ gibi beşin üzerinde dersimiz var. Hepsinden önemlisi inovasyon ve girişimcilik bölümümüz var. Ülkemizde inovasyon bölümü olan bir iktisadi idari bilimler fakültesi henüz bilmiyorum. Konu henüz finans, muhasebe, pazarlama vb. düzeyde önemsenmiyor. Sakarya Üniversitesi gibi bazı üniversitelerimizde girişimcilik ana bilim dalı başkanlığı var ama bilgim dahilinde henüz bölüm yok. Kaldı ki girişimcilik ve inovasyon farklı araştırma alanları. Modern anlamda girişimci; inovasyon yapan kişidir ama ülkemizde ticaretle ilgilenen herhangi birisi girişimci sıfatını taşıdığı için inovasyonun önemi ayrıca vurgulanmalı. Köşede simitçi açmak ticarettir ve işletme sahibi esnaftır. Simit Sarayı’nı hem marka hem ürün bazında ortaya çıkartmak inovasyondur. Simit Sarayı ülkenin en başarılı inovasyonlarından biri. Görüldüğü gibi sadece mühendisleri ilgilendiren teknik ve teknolojik bir vakadan bahsetmiyorum.
Son olarak, ülkemizde inovasyon yönetimini (organizational level) çalışan akademisyenimiz çok az. Multidisipliner çalışmalar var ama asıl uzmanlığı inovasyon yönetimi olan çok az hocamızı tanıyorum. Yanılıyorsam email atabilirsiniz. Bu büyüklükte bir ekonomi için ciddi bir eksiklik. InnoSuit gibi programların istenilen seviyeye gelmemesinin nedenlerinden biri, alanda yetişmiş akademisyen olmaması. Gelişmiş bir toplum ve büyük bir ekonomi gibi ideallerimiz varsa konuya eğitimden başlamamız şart. Eğitimde kurumları, öğrencileri (müfredat), öğretmenleri ve akademisyenleri ayrı ayrı ele almak lazım. Milli Eğitim Bakanının akademiden gelmesi bu anlamda bir şans olabilir.