Aralıksız 70 yıl 214 gün hüküm sürerek tahtta en uzun süre kalan İngiliz hükümdarı olan II. Elizabeth’in tacı, oğlu III. Charles’a geçti. Charles, annesi kadar popüler değil. Eski eşi Prenses Diana’nın dünya ölçeğinde uyandırdığı sempatinin ve trajik sonunun gölgesi üzerinde. Babası Prens Philip’ten genetik miras kabul edebileceğimiz nobranlığa varan gafları, imajını örseleyen bir başka unsur. Annesi tahta çıkıp taç giydiğinde daha 26 yaşında bile değildi. III. Charles ise 73’ünde. Taç giyme tarihi itibariyle İngiliz tarihinin en yaşlı hükümdarı. Diyeceksiniz ki, “Bu İngilizler babası V. Henry ölünce, 1422’de 9 aylık çocuğu VI. Henry diye tahta çıkarmışlardı. O mu daha iyi?” Haklısınız… En azından Charles şimdiden “klasik”.
Esas olan yönetimde istikrar elbette(!) Ama bugünün İngiltere’sinde, bu yaş işi bir mesele. Zira, seçilmiş bir devlet başkanına sahip olmalıyız diyenlerin oranı 65 yaş üzerinde %18’ken 18-24 yaş aralığında yüzde 38’e çıkıyor. II. Elizabeth 8 Eylül 2022’de vefat ettiğinden bu yana III. Charles’a olan destek, düşüş trendinde. Henüz şahsi “onaylanmama” rekorunu kırabilmiş değil ama yine de desteği %60’ın altında. Klasiklik bir yere kadar anlayacağınız. Değişim esas.
Bu 18-24 yaş aralığında görülen monarşi karşıtlığı önemli. Zira bu nesil İngiltere’nin hem Birleşik Krallık olarak dağıldığını hem de monarşinin sona erdiğini görebilir. Zaten, İngiltere’nin Avrupa Birliği’nden çıkmasına ilişkin Brexit oylamasında 18-24 yaş grubu %73, 25-34 yaş aralığıysa %62 oranında AB’ye üye kalmaktan yana oy kullanmıştı. Demokrasinin cilveleri işte… Aldıkları kararların sonuçlarını ahiret hayatından seyreyleyecekler, o kararların sonuçlarıyla yaşayacakların nasıl yaşayacaklarını belirliyor. Brexit oylaması %52 ile geçmişti. Ben bu satırları yazarken İngilizlerin %53’ü (kimi araştırmalarda bu oran %58’e çıkıyor) bu kararın yanlış olduğunu düşünüyor. Asgari %5 fikrini değiştirmiş ama son pişmanlık fayda etmiyor bu seçim, sandık, oylama işlerinde anlayacağınız… (Laf aramızda parantezi: Bizde de Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne ilişkin referandum %51,41 ile geçmişti. Şimdi nasıl çıkardı o sonuç birileri araştırsa, ya da biliyorsa paylaşsa da öğrensek… Bu arada belki yardımcı olur diye ben de mevcut bir oranı paylaşabilirim: O tarihte oylamaya katılanların %44’ü eğer bugünkü Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan bu makama seçilmeyecekse “Evet” oyu vermeyebileceğini söylüyordu. Tam da Erdoğan seçilecek diye “Hayır” oyu verenlerinse %17’si bir başkasının cumhurbaşkanı olması durumunda referanduma sunulan sistemi destekleyebileceğini ve oyunu “Evet”e çevirebileceğini belirtiyordu.)
III. Charles’ın kraliyeti sonrasında İngiltere parlamenter sisteme sahip anayasal monarşiden “ileri” demokrasiye geçerse bu enteresan olmaz. Ancak, dile kolay M.S. 927 yılından bu yana süren 1096 yıllık “yönetimde istikrar” döneminin sonu manasına gelir bu durum. Acısı tatlısıyla, inişi çıkışıyla, beraber yürüdü İngilizler bu yollarda(!) Üzücü olur ama, sıkı monarşistleri karşıma almak pahasına düşüncemi söyleyeyim: Windsor ailesi iktidardan düştü diye İngiltere’ye pek bir şey olmaz sanırım… Ama bu benim münafıklığımdan da olabilir. Normanlar İngiliz adalarına 1066’da çıkmışlardı, 1071’de de Fatih William fethi tamamlamıştı. O gün bugün İngilizlerin yurdu bu adalar. Ne Tudorlar, ne Stuartlar geldi geçti bir şeycik de olmadı. Değişimden korkmamak lazım…
Malumunuz İskoçlarla İngilizlerin sürtüşmeli bir birliktelikleri vardır. Mel Gibson’ın 1995 tarihli Cesur Yürek filmi sayesinde bu konuya ilişkin kültürlenmemizi, senaryonun tarihi çarpıtması bir yana, yüreğimiz ağzımızda tamamlamıştık memleketçe. İngiltere AB üyesiyken ve II. Elizabeth de tahtında otururken İskoçya 1707’den beri kesintisiz birlikte yaşadığı adanın kalanından ayrılmak yolunda bir referandum yapmıştı. 2014’de yapılan bu referandum %55,3 ile birlik ve beraberlik ruhunun galebe çalmasıyla sonuçlanmıştı. Şimdi İngiltere AB üyesi değil. III. Charles da annesi kadar popüler değil. Daha fazla demokrasi İskoçları birlik içerisinde tutmuştu. Şimdi halin şartları meseleyi tersine çevirebilir. İskoçlar açısından kararlara katılımın doğrudan ve dolaylı yollarını tıkayacak sonuçlar verdiği düşünülürse Brexit Birleşik Krallığın bekasını tehdit altında bırakmış olabilir anlayacağınız… Siyasette paradoksal sonuçları yönetememenin, toptancı hoyratlığın, dayatmacılığın sonuçlarına dikkat etmemenin bedelini arzularınızın tam tersi bir neticeyle ödeyebiliyorsunuz. Bir de İngiliz hükümdarı Avustralya’dan Kanada’ya, Papua Yeni Gine’den Bahamalar’a 14 ayrı memleketin devlet başkanı. Taç III. Charles’dan gitmeden bunların bir bölümü de İngiliz hükümdarının bu vesayetini tanımamak yoluna gidebilirler. İngiliz müesses nizamı da bundan hoşlanmayabilir. Dost acı söyler ya, benden söylemesi…
Türkiye, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi için 2017’de referanduma giderken, bir televizyon programında, Hukuk Fakültesi’nde okumuş ancak sanırım Anayasa Hukuku dersinde uyumuş bir zat-ı muhteremin şu yorumuna muhatap olmuştum: “Dinleyin de öğrenin Hocam, İngiltere de başkanlık sistemi ile yönetiliyor”(!) “Temel Anayasa Hukuku veya Siyaset Bilimi derslerinden kalmasına neden olacak bu yorumu televizyon ekranından yapmasının bir “ödülü” olmalı, yoksa insan kendini kolayına böyle ‘garip’ bir duruma düşürmez”, diye düşünürken bu zatın baro başkanlığına “oynadığını” öğrenmiştim. III. Charles tacını giyerken bu yorum gelmez mi aklıma.
Anlayacağınız, bundan İngilizlerin haberi var mı bilinmez ama, “Kraliyet” görüntüsüne gizlenmiş bu “Başkanlığa” bunun üzerine taktım. Aklım ekonomide olduğundan olsa gerek, öncelikle de işin masrafına takıldı zihnim.
İngiliz Kraliyet Ailesi’nin net varlığı 28 milyar dolarmış. Kraliyetin yıllık masrafı da yaklaşık 45 milyon dolar tutuyor. Buna mukabil Fransa Cumhurbaşkanlığı’nın masrafı yaklaşık 115 milyon; İtalya Cumhurbaşkanlığı’nın 150 milyon dolarmış. Baktım, Türkiye’nin rakamı yaklaşık 250 milyon dolar olarak hesaplanıyor. İtibardan tasarrufu şiar edinen Almanya 38 milyon dolar mertebelerinde.
Öte yandan II. Elizabeth’in taç giyme töreni masrafı 26 milyon dolardı. III. Charles aynı işi asgari 63 milyon dolara bitirmiş. Yukarıda bahsini geçirdiğim ehli mugalatanın (safsata uzmanı) başkanlık sistemine layık gördüğü İngiltere’de, Başkan Charles annesinin mirasını alınca kişisel serveti 2,28 milyar dolar olmuş. Annesinin mirası deyince bizim komşu Hafize Hanımın bir tanecik evladına bıraktığı düğün altınları değil, 500 milyon dolardan bahsediyoruz. Bir de Başkan Charles bunu İngiltere’de mevcut %40 veraset vergisini de ödemeden hesabına geçirdi iyi mi! Zira hazret veraset vergisinden muaflar. Ne var bunda, diyeceksiniz. Katılıyorum. Bence de anasının ak sütü gibi helaldir. Hatta, “yetmez ama evet” diye çığırasım var! İngilizleri yönetme zahmeti karşılığında ufak bir minnettarlık göstergesi. Çok mu? Değil! Zaten yöneticilerimiz bunları da yapamayacaksa, bizim adımıza bizi yönetmek külfetine niye katlansınlar. Onları bu konularla uğraştırmamak, kendi sorunlarımızla yormamak, tepemizde taşımak, öyle bir çırpıda harcamamak lazım!