Bir süredir önümüzdeki dönemde GSYH büyümesinin nasıl şekillenebileceği hakkında yazıyorum. “Geniş halk kesimlerinin GSYH’den aldıkları pay düşerken, çalışanların çoğu asgari ücretle çalışırken ve sigortasız çalışanların toplam çalışanlara oranı azımsanmayacak boyutta iken, GSYH şu ya da bu oranda artmış o kadar da önemli değil” diye düşünülebilir. Böyle düşünenlerin, büyüme oranları potansiyel büyüme oranının oldukça altında kalmadıkça haksız olduklarını söyleyemem. Ancak yüzde 6,5 ya da yüzde 4,5 büyüme değil de yüzde 3 büyüme ya da yüzde 1 daralma önemli. Büyüme oranı çok düşükse ya da ekonomi daralıyorsa, işsizlik de artıyor. Böyle bakınca büyümeden çoğu kesim yeterince yararlanamasa da, daralma halinde durumları çok kötüleşiyor. Asimetrik bir etki söz konusu.
Bugüne kadar üç öncü gösterge üzerinde durdum. OECD’nin yapay öğrenme teknikleri kullanarak yaptığı ekonomideki haftalık faaliyet hacmi tahminleri. Günlük elektrik tüketimi verileri ve son olarak da aylık reel kesim güven endeksi. Frekans arttıkça göstergedeki gürültü de artıyor. Özellikle haftalık ve günlük veriler için geçerli bu. Hem on beş günlük ortalama elektrik tüketimi hem de ekonomik faaliyet hacmi verilerindeki değişim oranları, geçen hafta verdiğim değerlere göre son bir haftada daha olumlu geliştiler. Yine de ekonomide belirgin bir yavaşlama sinyali veriyorlar. Keza Salı günü değindiğim reel kesim güven endeksi de.
Bazı nedenlere bağlı olarak (sonuç olarak) ortaya çıkan göstergeler değil de arkalarındaki olası nedenler ele alınınca, ekonomimizin sadece yavaşlaması değil daralması ihtimali de var. Bu nedenleri daha önce tartıştım. İç nedenler şöyleydi: Yanlış ekonomi politikası sonucu sıçrayan risk primimiz nedeniyle dış kaynak bulmanın hem zorlaşması hem de maliyetinin yükselmesi. Azan enflasyonun aşındırdığı alım gücünün azaltacağı tüketim harcamaları. Rekor düzeyde eksi reel faizin, bir yılda ödememiz gereken 183 milyar doların ve yüksek düzeylerde seyreden cari açığın yarattığı döviz talebi. TCMB ve BDDK’nın bazı kararları sonucu kredi artış oranının düşmesi ve bazı şirketlerin işletme sermayesi sıkıntısına girme ihtimali. Bu koşullar altında artan belirsizliğin yatırım harcamalarının ertelenmesine yol açması olasılığı. Dış nedenler: Fed ve ECB’nin faiz artırım sürecinde olmalarının dış kaynak bulma sorunumuzu artıracak olması. Büyük ekonomilerin resesyona girme olasılığının bulunması, girmeseler bile büyüme oranlarının belirgin biçimde düşecek olması nedeniyle ihracatımızın olumsuz yönde etkileneceği gerçeği. Rusya-Ukrayna savaşının artırdığı arz kısıtları. Kış aylarında önemli bir enerji darboğazı yaşanacak olması.
Hafta içinde IMF’nin güncellenmiş büyüme tahminleri çıktı. IMF, Türkiye için 2022 büyüme tahminini yüzde 4, 2023 için de yüzde 3,5 olarak açıkladı. İşin ilginci, her iki tahminin bir önceki tahmine göre yukarıya doğru güncellenmiş olması: 2022 için 1,3 puan, 2023 için ise 0,5 puanlık bir güncelleme var. Yukarıdaki analizle tutarsız mı bu tahmin? Değil.
2018-19 krizini düşünün. Yıllık büyüme 2018’de yüzde 3, 2019’da ise yüzde 0,9 oldu. Oysa çeyrek dönemlik verilere bakılırsa, 2018’in son çeyreği ile 2019’un ilk yarısında ekonomimiz küçüldü. Dahası, bu gelişmelerden inşaat sektörü çok olumsuz etkilendiği için, istihdamda büyük bir düşüş yaşandı. 2018’in ilk yarısının sonundan 2019’un sonuna kadar 800 bin istihdam kaybı gerçekleşti. Gelin, bu çerçevede IMF’nin 2022 büyüme tahminine bakalım. Yılın ilk çeyreğinde yüzde 7,3 oranında büyüdük. İkinci çeyrekte de benzer oranda bir büyüme gerçekleşecek muhtemelen; yüzde 7 olsun bu değer. IMF’nin bütün bir yıl için yüzde 4 büyüme tahmini, mesela şöyle bir büyüme patikası ile uyumlu: Üçüncü çeyrek yıllık yüzde 4, dördüncü çeyrek yıllık eksi yüzde 1,9. Daha da ilginç olan çeyrekten çeyreğe bu değerlerin ne ima ettikleri: Üçüncü çeyrekte hemen hemen aynı kalıyor reel GSYH (büyüme yok), dördüncü çeyrekte ise yüzde 4,3 daralma. IMF’nin büyüme tahmini de önümüzdeki dönemin zorlu geçeceğini ima ediyor. Elbette bu bir tahmin ve her tahminde olduğu gibi önemli bir yanılma payı var. Yine de daha önce verdiğim öncü göstergelerle ve ekonomik analizle uyumsuz değil IMF tahmini. Olsa olsa iyimser tarafta kaldığı belirtilebilir.