2003 YILI Mayıs ayı, TBMM Yolsuzlukları Araştırma Komisyonu toplantısı… Komisyonun o günkü oturumda dinlediği isimler arasında dönemin Merkez Bankası Başkanı Süreyya Serdengeçti, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) Başkanı Engin Akçakoca ve Merkez Bankası eski Başkanı Gazi Erçel var…
Komisyon, hem Süreyya Serdengeçti’ye, hem de Gazi Erçel’e Şubat 2001 krizinde, devalüasyon öncesi bankalara ucuz döviz satılmasının gerekçeleri soruldu.
Serdengeçti’ye ayrıca şu soru yöneltildi:
- Gazi Erçel’in şahsi hesabını devalüasyondan önce TL’den dolara çevirmesini doğru buluyor musunuz?
Serdengeçti, şu yanıtı verdi:
- Onu kendisine sorun…
Erçel, söz sırası kendisine geldiğinde önce Kasım 2000 ve Şubat 2001 kriziyle ilgili süreçleri anlattı, ardından kendisiyle ilgili konuya girdi:
- Şimdi de şahsi paramı dövize çevirme olayını anlatayım. O dönemde döviz bazında bir ödemem vardı. Dolara dönmem tümüyle tesadüftür.
2000 yılının “En Başarılı Merkez Bankası Başkanı” seçildiğini vurguladı:
- Bu başarılara imza atmış bir insan 50 milyar liraya (6 sıfır atılmadan önceki rakamlar) ya da 50 bin dolara tenezzül etmez.
Sonra ekledi:
- Hem Başbakanlık Teftiş Kurulu’nda, hem de açılan davada bu olay enine boyuna incelendi, bir şey çıkmadı.
Bu noktada şu mesajı verdi:
- Gelin hep birlikte benim düştüğüm durumdan ders alalım…
Şu öneriyi gündeme getirdi:
- Siyasetçiden bürokrata Türkiye’nin yönetiminde etkin noktalara gelenler için kayyum modeli geliştirelim. Bu model dünyada birçok ülkede var.
Modelin Merkez Bankası Başkanından Hazine Müsteşarına, milletvekillerine, akla gelen bütün birimler düşünülerek önemli noktalarda görev alanlara uygulanabileceğini kaydetti:
- “Kişisel hesaplarınızı bile kayyum yönetecek” denilsin. Üst yönetimdeki insanlara habersiz havale gönderip, “rüşvet verdim” diyen de çıkabilir. Bu riskleri de ortadan kaldırmak için kayyum modelinin Türkiye’de de geliştirilmesi yararlı olur.
Bu noktada Uluslararası Para Fonu’nda (IMF) çalıştığı günlere uzandı:
- IMF’de 4 yıl çalıştım. Orada alınacak hediyelerle ilgili sınırlar çok net çizilmişti. Çalıştığım dönemde bizler için hediye sınırı “10 dolar”dı. Yani, değeri 10 doları aşan herhangi bir hediye kabul edilmesi söz konusu olamazdı.
IMF’de “üst sınır”ı aşan hediyelerle ilgili uygulamayı da anlattı:
- Diyelim ki pahalı ama reddedilmesi zor bir hediye geldi. O zaman tutanakla idareye teslim edilirdi. Türkiye’nin bu tür uygulamaları da örnek alıp kendine çeki düzen vermesi gerekir.
Pazartesi sabahı saat 06.42’de Merkez Bankası eski Başkanvekillerinden, Tekfen Holding Yönetim Kurulu Başkanı Zekeriya Yıldırım’dan mesaj geldi:
- Gazi’yi kaybettik. Başımız sağolsun, Allah rahmet eylesin…
Zekeriya Yıldırım’dan gelen mesajın ardından Erçel’le ilgili yazılarımı taradım. 2003 yılı Haziran ayı başında yazdığım yazının başlığı dikkatimi çekti:
- IMF’de hediye sınırım 10 dolardı…
Erçel, o günlerde TBMM Yolsuzlukları Araştırma Komisyonu’na şu çağrıyı yapmıştı:
- Benim durumumdan ders alın…
Aradan 19 yıl geçti... Ders aldık mı?..
Gazi Bey’e Allah’tan rahmet diliyorum…
1 milyon liraya sivri biber yemeyin enflasyon düşsün
2000 YILI Mart ayı başlarıydı. Kısa süre önce Uluslararası Para Fonu’yla (IMF) stand-by imzalanmış, dönemin iki bürokratı Merkez Bankası Başkanı Gazi Erçel ile Hazine Müsteşarı Selçuk Demiralp öne çıkmıştı.
Gazi Erçel, uygulanan programı anlatmak için sivil toplum kuruluşlarını dolaşıyor, toplantılarında konuşuyordu.
O günlerde Kadın Adayları Destekleme Derneği’nde (KADER) şu çağrısıyla gündeme oturdu:
- 1 milyon liraya (TL’den 6 sıfır atılması öncesindeki rakam) sivri biber yemeyiverin, enflasyonu düşürün…
Ardından mesajları akıllarda yer etsin diye futbola sarıldı:
- Fenerbahçe gibi aceleci değil, Galatasaray gibi sabırlı olalım. Sonuca ulaşalım.
Erçel, o dönemde DÜNYA Gazetesi’nin Gaziantep’te düzenlediği panele katıldı, uygulanan ekonomi programını, hedefleri anlattı. Bir iş insanı söz aldı:
- Sayın Başkanım, ekonomi programıyla ilgili konuşmalarınızda ilginç örnekler veriyorsunuz. Geçenlerde Galatasaray’ı örnek gösterdiniz. Örnek için Gaziantepspor’u neden seçmiyorsunuz? Bizim takım başarılı değil mi?
Merkez Bankası ‘füze menzili’ne girdi, şimdi orada cami yükseliyor
MERKEZ Bankası, Rüşdü Saracoğlu’nun başkanlığı döneminde İstanbul Levent’te bir arsa aldı. Amaçları orada Merkez Bankası’nın İstanbul’daki tüm birimlerini toplayacak bina yapmaktı.
Ancak, Merkez Bankası’nın söz konusu arsadaki bina işi çeşitli nedenlerle beklemede kaldı. Gazi Erçel, Merkez Bankası başkanı olduğunda proje hazırlattı:
- O arsa üzerinde İstanbul’u finans merkezine dönüştürecek bir projeyi hayata geçirelim.
Projeler çizildi. Biri 33 katlı, diğer ikisi de 10 kat dolayında toplam 3 bina yapılabileceği anlaşıldı. İstanbul’da büyükşehir ve ilçe belediyesiyle görüşmeler yapılırken Merkez Bankası’na bir yazı ulaştı:
- Levent’te yapmayı planladığınız bina füze menziline girmektedir. Dolayısıyla oraya 33 kat çıkamazsınız.
Merkez Bankası yönetimi yazıyı gönderen askeri makama sordu:
- O bölgede daha yüksek binalar varken bizimki neden füze menziline giriyor?
Şu yanıt verildi:
- Yapılmışı yıkmak olmaz. Onlar bize görüş sormadan yaptılar. Sizin proje için soruldu, görüşümüz budur.
Bunun üzerine projede değişiklik yapıldı. 33 katlı düşünülen bina, plan üzerinde 25 kata indirildi. Proje için tüm izinler Gazi Erçel’in Şubat 2001 krizinde görevi bıraktığı gün çıktı:
- Artık İstanbul’da inşaata başlayabiliriz.
Erçel döneminin son gününde tüm izinleri tamamlanan proje daha sonra da hayata geçirilmedi.
O arsada şu anda 20 bin kişilik yeni Levent Camisi yükseliyor…