Her ne kadar yanılma payları yüksek olsa da, her ne kadar önyargılı olsa da IMF tahminleri dünyadaki pek çok kişi ve kuruluşun veri olarak kullandığı, karar verirken dikkate aldıkları rakamlardır
Uluslararası Para Fonu’nun (IMF) yıllık toplantıları geçen hafta yapıldı. Online toplantılarda konuşulan ve yapılan açıklamalardan ortaya çıkan tabloya göre küresel ekonomi COVID-19 nedeniyle içine düştüğü çukurdan çıkacak çıkmasına ama bu çıkış biraz sancılı olacak. IMF uzmanları geçen hafta açıkladıkları Dünya Ekonomik Görünüm raporunun başlığını da bu öngörüye uygun olarak “Uzun ve zorlu tırmanış” koymuşlardı.
Raporda hem küresel ekonomiye hem de üye ülkelerin ekonomilerine dair tahminler vardı. IMF’ye göre küresel ekonomi bu yıl yüzde 4.4 daraldıktan sonra gelecek yıl yüzde 5.2 büyüyecek. Fon bir önceki tahminini haziranda yapmıştı. O zamanki büyüme tahminlerine göre şimdiki 2020 öngörüsü 0.8 puan daha yüksek. Birçok ülkeye ilişkin tahminlerinde de benzer şekilde düşük oranlı da olsa iyileşmeler var. Ancak IMF’nin Türkiye ile ilgili tahminlerinde dikkat çeken nokta bu yıl için daha önce yaptığı yüzde 5’lik sert daralma öngörüsünde ısrar etmesi oldu. Oysa Türkiye’de hükümet ekonominin bu yıl yüzde 0.3 büyümesini bekliyor. Mevcut durumda IMF’nin büyüme tahmini ile Yeni Ekonomi Programı’nda açıklanan yüzde 0.3’lik büyüme tahmini arasında bu verileri kullananlar açısından kafa karıştırıcı ciddi bir fark oluştu.
IMF’nin tahminleri ile gerçekleşmeler arasında ciddi farklılıklar olduğu yıllar da olmuştur, tahminlerin tuttuğu yıllar da. Dolayısıyla IMF tahminlerini gerçekleşeceğine kesin gözüyle bakılması gereken veriler olarak almamak gerekir. Bundan birkaç yıl önce Bloomberg Ajansı 1999 yılından bu yana IMF’nin yaptığı tahminlerin ne kadar yanıldıklarını incelemişti. Buna göre tahminlerin sadece yüzde 6.1’i yüzde 0.1’lik bir yanılma marjı içindeydi. Geri kalanların yüzde 56’sında GSYH’ı gerçekleşenden daha düşük ve yüzde 44’ünde ise daha yüksek tahmin etmişti. Ortalama yanılma ise 2 puandı. Hatta bazı zamanlar IMF’nin kimi ülkelere sürekli iyimser, kimilerine ise sistemli şekilde kötümser baktığı eleştirileri de yapılmıştı, hala da yapılır. Mesela IMF tahminlerinin yüzde 80’inde ABD ekonomisini olduğundan daha yüksek tahmin edilmiştir. Öte yandan Asya ülkelerine ilişkin tahminler ise genellikle gerçekleşenin altında kalmıştır.
Ancak bu duruma bakıp, “IMF tahminlerinin bir anlamı yoktur demek” doğru olmaz. Evet, IMF yanılıyor ama aynı şekilde resmi tahminlerin de çok ciddi yanıldığı pek çok yıl olmuştur. Hatta resmi tahminlerin yanılma payının IMF’ninkilerden daha fazla olduğu bile söylenebilir. Üstelik resmi olanlar aslında tahmin değildir, hedeftirler. Ve bu hedefleri koyan otoritelerin elinde bunlara ulaşabilmek için kullanacakları imkânlar vardır. Buna rağmen IMF’ye göre daha büyük oranlı yanılabiliyorlar. Mesela Türkiye 2018’de yüzde 5.5 büyüme hedeflerken ekonomi yüzde 2.8 büyümüştü. İzleyen yılda ise ancak yüzde 0.9’luk bir büyüme sağlanabildi. Oysa hedef yüzde 2.3’tü. Bu yıl yüzde 5’lik büyüme hedefine karşı IMF ekonominin daralmasını, hükümet ise ancak yüzde 0.3 büyümesini bekliyor.
Burada asıl mesele hangi tahminlerin daha az yanıldığı değil, küresel yatırımcıların ve fon sahiplerinin hangisine itibar ettikleridir. IMF tahminleri önemlidir. Her ne kadar yanılma payları yüksek olsa da, her ne kadar önyargılı olsa da ve her ne kadar biraz eski olsalar da IMF tahminleri dünyadaki pek çok kişi ve kuruluşun veri olarak kullandığı, karar verirken dikkate aldıkları rakamlardır. Ne kadar eleştirilirse eleştirilsin dünyada en fazla takip edilen tahminlerdir. Ekonomistlerden karar vericilere, para yöneticilerinden akademisyenlere hükümetlerden şirketlere kadar çok geniş bir kesim bu tahminleri izler ve kendi çalışmalarında veri olarak kullanırlar. Fon yöneticileri portföylerini yönetirken, yatırımcılar bir ülkeye yatırım kararı alırken IMF’nin o ülkeye dair tahminlerine de bakarlar. Dolayısıyla bizim bu tahminleri beğenmememiz, güvenilmez bulmamız ya da küsmemiz tahminlerin etkisine dair hiçbir şeyi değiştirmez.