Muhtemelen kısa bir süre sonra, IMF ekonomi gündemimizde epey yer alacak… Konuyla ilgili çalışmalar yapanları hariç tutarak, yeni neslin Türkiye-IMF ilişkilerinin yakın geçmişi hakkında bilgilenmesi için bu yazıyı hazırladım.
IMF’in kuruluş amacı; ülkelerin karşılaştıkları geçici ödemeler dengelerindeki krizleri gidermek, ödemeler dengesindeki krizden kaynaklanan ithalat kısıtlamalarına çözüm getirerek dünya ticaretinin daralmasına engel olmaktır.
IMF bu amaç doğrultusunda 1944 yılı Temmuz ayında, ABD New Hampshire eyaletindeki Bretton Woods kentinde kurulmuştur. IMF’in bugün 189 üyesi bulunmaktadır. Türkiye, 1947 yılında IMF’e üye olmuştur.
Uluslararası ticaret artışının dünya refahını artıracağını ileri süren, kapitalist sistemin temel önerilerinden olan bu anlayış / kuram çerçevesinde çalışan üç önemli uluslararası kuruluş olduğu herkes tarafınca bilinir.
Bunlar;
- IMF, (International Monetary Fund/Uluslararası Para Fonu)
- WB, (World Bank / Dünya Bankası),
- WTO, (World Trade Organization / Dünya Ticaret Örgütü)
şeklindedir.
IMF'nin kaynakları;
Üye ülkelerin kota yükümlülüklerini IMF’e taahhüt etmesi ve belirli bir miktarını da fona yatırması ile oluşur. Kota, sermayeye katılım payı olarak da tanımlanabilir.
Kota; Dolar, Euro, Yuan, Yen ve Sterlin’ in belirli ağırlıklarda oluşturduğu bir sepette toplanır. Bu kotalar toplamı SDR (Special Drawing Rights / Özel Çekme Hakları) olarak ifade edilir.
IMF kotalar toplamı 477 milyar SDR’dır. 1 SDR yaklaşık 1,385 dolarda eşit olduğunda kotalar toplamının karşılığı 661 milyar dolar ve Türkiye’nin payı da 4.658,6 SDR karşılığı 6,455,6 milyon dolardır. (Sayıları güncellemek gerekli ve yararlı olabilir.)
Özetle IMF’in temel kaynağı kotalardır. Maliyetsiz olan bu sistem IMF’e hareket esnekliği sağlamaktadır. IMF, sadece üye ülkelere borçlanmak suretiyle kendi kaynakları yetmediğinde bu şekilde bir karşılama yapar.
Yani; IMF, Piyasalardan borç almaz. Son olarak IMF, bir borçlanma fonu kurmuştur, Türkiye de bu fona 5 milyar dolar katılım taahhüdünde bulunmuştur. IMF Türkiye’den, Türkiye’nin bu taahhüdü karşılığı olan katkıyı almamıştır.
Merak edenler için Türkiye’nin kotasının sağladığı oy gücü %0,95 karşılaştırma yapabilmek için belirtelim, en büyük oy gücü oranı da ABD’nin olup, oy gücü %16,52 dir.
Rezerv tahsislerinde SDR miktarı ülkelerin oy gücüne göre belirlenir.
Türkiye’de IMF ile ilişki kuracak yetkili makamlar; Hazine, Maliye Bakanlığı, TCMB, BDDK olarak sıralanabilir.
IMF’in temel fonksiyonları;
- Global ekonomiyi ve devletlerin ekonomilerini takip etmek,
- Ödemeler dengesinde zorluklar yaşayan ülkelere kredi vermek,
- Üye devletlere pratik destekler vermek şeklinde özetlenebilir.
IMF’in hedefleri;
- Uluslararası parasal işbirliğini artırmak,
- Mali istikrarı güvence altına almak,
- Uluslararası ticareti kolaylaştırmak,
- Yüksek istihdam oranlarını ve sürdürülebilir ekonomik büyümeyi desteklemek,
- Dünya genelinde yoksulluğu azaltmaktır.
IMF’den borç alma uygulaması;
Bir üye ülke, bir ödemeler dengesi ihtiyacına sahipse (fiili veya potansiyel) , yani ileriye yönelik yeterli bir rezerv tamponunu muhafaza ederken net uluslararası ödemelerini karşılamak için uygun koşullarda yeterli finansman bulamıyorsa, IMF’den mali yardım talep edebilir.
IMF’den alınan borç, bir ülkenin ödemeler dengesini düzeltmek ve güçlü ekonomik büyüme için gerekli koşulları yeniden tesis etmek için yapmak zorunda olduğu reform ve politikalara uyumu kolaylaştıran bir tampon görevi görür.
Yani;
IMF, durup dururken, kendiliğinden hiçbir üye ülkeye borç vermez. Birçok ülke halkı IMF’i ülkelerini borçlandıran, bu kredilendirmeye karşılık halka acı reçeteler uygulayan zalim bir kurum gibi algılamaktadır.
Oysa bu, asla böyle değildir. Üye ülke olmak sıfatıyla IMF’e, IMF'den kredi / borç almak üzere başvurursanız, o zaman bu kredinin teminatları, faizi, geri ödeme koşulları, geri ödeme işlemi tamamlanıncaya kadar geçecek süre içinde borcun faiziyle beraber geri ödenebilmesini olanaklı kılacak ekonomik önlemler hakkında borç alanla borç verenin anlaşması gerekir kuralı çalışır.
IMF, Birleşmiş Milletler’in uzman kurumlarından biridir. Çoğu zaman ülkelerin iç siyasette bahsettikleri gibi bir yapı değildir.
IMF kredilerinin faizle olan ilişkisi bazen sıfır faizli borç verme şeklinde de olabilmektedir. İmtiyazlı üye ülkelere bu uygulama zaman içinde, koşullu olarak yapılabilmektedir.
Konu harici olanlar, genellikle IMF ile WB’ı karıştırırlar.
Hatırlatalım...
WB (World Bank / Dünya Bankası) dünyadaki yoksullukla mücadele etmek amaçlı olarak belirli projeler için gelişmekte olan ülkelere borç vermektedir. IMF bu tür projelere borç vermez.
IMF tarafından sunulan kredilerin doğallıkla birçok şartı bulunur.
Genellikle ciddi borcu olan ülkeler için “kurtarma” adı altında verilen kredilerin asıl işlevi, uluslararası ticareti istikrarlı hale getirmek, dünya ticaret hacminin daralmasına izin vermemektir.
IMF'den borç alan ülkeler, sonrasında bu krediyi bazen ağır faiz oranları ile geri ödemek zorundadırlar. Bu genel bir yaklaşımdır. Ancak halk arasında bilinen şekil de budur ve bu nedenle de IMF zaman zaman iç siyasete sıkça konu olur.
Oysa doğal olarak bu bir kredilendirmedir ve her kredilendirme kendi içinde özel koşullara sahiptir.
Yakın geçmişte Pakistan, Yunanistan, Ukrayna, Arjantin, Uruguay gibi ülkeler bu kurtarma operasyonlarında IMF’den kredi alan ülkeler olmuşlar ve yüksek oranlı faizlerle karşılaşmışlardır.
Fransa Maliye eski Bakanı, ECB (European Central Bank / Avrupa Merkez Bankası) Başkanı Christine Lagarde IMF’deki başkanlık görevini Kristalina Georgieva’ya devretmiştir. Yaklaşık bir yıllık Başkanlık görevinde Başkan Georgieva özellikle COVID-19 Pandemisinin neden olduğu ekonomik çöküşlerle mücadele etmek durumunda kalmıştır.
Georgieva, küresel ekonomilerin bu yıl %4,4 daralmasının beklendiğini hatırlatarak, gelecek 5 yıl içindeki üretim kayıplarının $ 28 trilyon olabileceğini ifade etmiştir.
Tabii bu arada COVID-19 pandemisi için bulunacak tıbbi çözümler bu karamsar tabloyu değiştirecektir.
Georgieva, IMF’in 81 ülkeye finansman sağladığını, en yoksul üye ülkeler için borç servisinde uzatmaya gidildiğini, imtiyazlı sıfır faizli kredileri desteklemek için ek $21 milyar rezerve edildiğini de son toplantısında açıklamıştır.
Tekrarlamak gerekirse; IMF, BM’e (Birleşmiş Milletler) bağlı, kredilendirme konusunda uzman, WB ve WTO gibi bir kurumdur.
Sadece üye ülkelere borç veren yapısı içinde zaten bu borç vermenin şekil ve kuralları, mali disiplin içinde belirlenmiştir. Bununla beraber, Stand-by sözleşmelerinin şartlarının oldukça ağır olduğunu da yeri gelmişken belirtmekte yarar var. Borç alan ülkenin enerji fiyatlamasından istihdamına, faiz oranlarından cari açık değerlerine ve daha birçok ekonomi konularına müdahil olan IMF koşulları, tabii ki yanlış olmamakla beraber, hakikaten ağır koşullardır.
IMF’i bu şekilde tanımak ekonomi bağlamında doğru ve malûmun ilanıdır.
Türkiye, 1961-2005 yılları arasında 19 Stand-by anlaşması yaparak tahsis olunan 56.942 milyon doların 49.557 milyon kısmını kullanmıştır.
Türkiye-IMF ekonomik ilişkilerinde 1980 yılına kadar kullanılan krediler düşük kabul edilebilir mertebede olmuştur.
Ancak pek bilinen tanımlamaları ile “70 cent’e muhtaç olmak” durumu ve “24 Ocak Kararları” IMF kredi (Stand-by) desteğini kullanmayı zorunlu kılmıştır.
IMF ve IMF ile olan ekonomi ilişkilerimizi bu şekilde özetlemek mümkündür.
NOT: Yukarıdaki yazıyı yaklaşık iki yıl önce yazdım, yayınladım. Henüz güncelliğini kaybetmediğini düşündüğüm için bugün bir kere daha yayınlamayı uygun görüyorum. Bazı güncellemeler de yaparak tekrarını sunuyorum.