COVID-19 salgınıyla mücadele tüm dünyada olanca hızıyla devam etmekte. Bir yandan salgın dünya genelinde olanca hızıyla yayılmaya devam ederken, diğer yandan ülkeler de salgının gerek ekonomik gerek ise sosyal bağlamda olumsuz sonuçları ile başa çıkabilmek için önlemler almayı sürdürmekte. Ülkemizde de ilk vakanın ortaya çıktığı 11 Mart 2020 tarihinden bu yana yaklaşık dört ay geçti. Ekonomik ve sıhhi açıdan pek çok önlem alındı. Ülkemizde özellikle pandemi döneminde dünya genelinde son yıllarda dış ticarette uygulanan korumacılık eğilimlerine paralel olarak yoğun şekilde uygulama alanı bulan ilave gümrük vergileri dış ticaret dünyasının bir numaralı gündem maddesi oldu. Bu yazımızda ilave gümrük vergilerinin herkesin tartıştığının aksine ithalat üzerindeki etkisini değil ihracatımız üzerindeki olası etkilerini irdeleyeceğiz.
Bildiğiniz üzere özellikle pandemi döneminde yayınlanan muhtelif kararlar ile pek çok eşyanın ithaline ilave gümrük vergisi getirildi. İlave gümrük vergisi daha önceki yazımda ifade ettiğim üzere menşe kriteri gözetilmek suretiyle uygulanan bir tarife önlemi olmakla birlikte ilave gümrük vergilerine tabi eşyayı ithal eden işletmeler bakımından da ithalat maliyetlerini arttıran bir unsur. İlave gümrük vergilerinin uygulanma sebeplerini ülkemiz açısından adeta kronik bir sorun olan dış ticaret açığının azaltılması, ithalatın frenlenmesi suretiyle döviz talebinin aşağı çekilmesi ile yerli sanayici lehine bir satın alma ortamı hazırlanması olarak saymak mümkün. Ancak bu işin bir de ihracat tarafı var ki kanaatimce asıl ihmal edilmemesi gereken kısmı da burası.
Hepimiz dış ticaret istatistiklerini takip ediyoruz. Türkiye’nin Nisan/2020 dönemi ihracatı yaklaşık 9 milyar USD, Mayıs/2020 ihracatı 10 milyar USD ve Haziran/2020 ihracatı ise 13,5 milyar USD olarak gerçekleşti. Nisan-Mayıs 2020 dönemindeki düşük rakamları COVID-19 pandemisi ile ilişkilendirmek mümkün. Zira dünyadaki ülkelerin önemli bir kısmının ve en büyük ticaret partnerimiz Avrupa Birliği’nin büyük bölümünün ekonomik açıdan kapalı olduğu dönemde bu düşüşün izahı hiç de zor değil. Zira ihracatta kısa vadede yeni pazarlar ve müşteriler bulmak araştırma ve fayda-maliyet analizleri gerektiren zaman alıcı bir süreç.
Yukarıda da ifade ettiğim üzere pek çok eşyanın ithaline getirilen ilave gümrük vergilerini sadece ithalat yönüyle değil ihracat tarafındaki olası etkileri yönüyle de değerlendirmek gerekmekte. Aslında Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü’ne göre (OECD), ihracatımızın içinde ithalatın yüzde 16,5 civarında. İtiraf edeyim bu rakam bana da herkes gibi ilk görüşte gayet makul gibi geliyor. Bunu tersinden okuduğumuzda ihracatımızın yüzde 80’inden fazlası ithalattan bağımsız durumda. Bununla birlikte ihracatımızın yaklaşık yüzde 40’lık kısmı ise dahilde işleme rejimi kapsamında yapılan ihracattan oluşuyor. Dahilde işleme rejimi kapsamındaki ihracatı ise en basit haliyle ihracat yapmak için ithalat yapmak zorunda olduğumuz durum olarak tanımlamamız mümkün. Diğer taraftan ithal ettiğimiz malların yaklaşık % 75’i ise ara malı niteliğinde. Yani ithal ettiğimiz ürünlerin dörtte üçünü başka bir ürünün imalinde kullanıyoruz.
Son dönemde ithalatına ilave gümrük vergileri getirilen eşyalara baktığımızda bunların sadece pandeminin etkisiyle tüketiciler nezdinde talebi artan oyun konsolu gibi nihai ürünlerden oluşmadığını pek ara malı ithalatını da kapsadığını görüyoruz. İlave gümrük vergisi getirilen ara mallarının ülkemizde hiç mi ikamesi yok? Elbette hayır. Pek çoğunun yerli üreticisi var ancak ihracatçı firmalara göre yerli ikamelerinin fiyatları ithalata kıyasla daha yüksek. Bazı ürünlerin yerli ikamesinin olmadığını da ifade edelim.
Peki yukarıda verdiğimiz istatistiki bilgiler ışığında uygulanan ilave gümrük vergilerinin ihracata etkisi ne olacak? Doğrusunu söylemek gerekirse ben işin ihracat ayağını daha çok merak ediyorum. Hatta daha da ileriye giderek Türkiye’nin ithalat rakamlarının çok da abartıldığı gibi çevrilemeyecek bir durumda olduğunu düşünmüyorum. Zira ülkemizin hali hazırda gelişmekte olan bir ülke olması ve büyüme eksenli politikalar izlemesini dikkate aldığımızda ithalat istatistiklerinin anormal olmadığı kanaatindeyim. Ama bir ihracat sorunumuzun olduğu gün gibi aşikar. Yeni pazarlar bulmakta zorlanıyoruz. İhracatımızın kilogram başına değerinin 1,3 Dolar olduğunu vurgularsak katma değeri daha yüksek ürünlerin ihracına ağırlık vermemiz gerektiği ortaya çıkıyor. Bu sebeple pek çok ara malı ithalatına ilave gümrük vergileri koymak suretiyle dış ticaret açığını ve dolayısıyla döviz talebini azaltmak kısa vade de çözüm getirir gibi görünse de, orta ve uzun vadede etkin sonuç alınması zor bir yöntem. Hele ki ilave gümrük vergileri getirilen ara mallarının bir kısmının ihracatta girdi olarak kullanılıyor olmasını hesaba kattığımızda, bu yöntemin ihracatın da önünü kesebilme ihtimalini göz ardı etmemek gerekiyor. Zira maliyetleri artan ihracatçılar satış fiyatlarını arttırmak zorunda kalabilir ve bu da onların ihracat pazarlarındaki fiyat yönünden mevcut rekabet avantajlarını yitirmelerine yol açabilir. O yüzden ilave gümrük vergileri getirdiğimiz ürünlerin, ithal fiyatlarından yerli ikamelerinin olup olmadığına, ihraç ürünlerinde ara malı olarak kullanılıp kullanılmadığına dikkat etmek gerek. Aksi takdirde ihracat pazarlarımızda hiç de istenmeyen sonuçlarla karşılaşabiliriz. İhracatta katma değerli ürünleri üretmek ve yeni pazarlar bulmak ise bugünden yarına değil uzun vadeli bir planlama ve yapısal değişimler gerektiren bir durum.