2020’nin gündeminde ilk sırada sağlık vardı. Haberlerde sıklıkla COVID-19 için önerilen, denenen, kullanılan ilaçlar ve aşılar hakkında bilgi edindik. Sağlık 2021 ve sonrasında en önemli konu olmaya devam edecek. Pandemi bize laç endüstrisinde yerli Ar-Ge ve yerli üretimin ne kadar önemli olduğunu bir kez daha kanıtladı. Uzun yıllardır ilaç sanayimizde tepe yöneticilik yapmış olan Genveon Genel Müdürü Dr. Erhan Baş’tan ilaç seköründeki gelişmeler ve Genveon’un yatırımları hakkında DÜNYA için bir söyleşi yaptık. Dr. Erhan Baş; Türk ilaç sanayinde geçen yıl yaşanan yüzde 6.2’lik küçülmenin nedenlerine de açıklık getirdi.
2020’de doktor reçete adeti yüzde 11,5 oranda azalma gösterdi.
Türk ilaç sanayii pandemi sürecinden etkisi ile doğal bir daralma yaşadı, kutu bazında yüzde 4 civarında olan bu yüzdesel oranı detaylandırarak baktığımızda, küçülmede genel olarak yerli firmalarımızın çoğunlukta olduğunu görüyoruz. Geçtiğimiz yıl, uluslararası firmaların satışları kutu bazında aynı kalırken, Türk firmaları yüzde 6.2 oranında küçülme yaşamış oldu. Bunun nedenlerine baktığımızda, uluslararası firmaların portföylerinde kronik hastalıklar için üretilen ilaçların çoğunlukta olmasını görüyoruz. Örneğin kanser ilaçları; bu dönemde yüzde 14 arttı, yine benzer şekilde Kardiyoloji ilaçları da yüzde 9 oranında artış gösteriyor.
Bir başka etki, otoritenin pandemi nedeniyle kronik hastalıkları bulunan kişilere doktora gitmelerine gerek kalmadan ilaçlarını eczaneden alabilme imkanı vermesi bu sayede, bu firmaların satışlarını çok da fazla etkilenmemiş oldu. Ancak bu dönemde akut ilaç pazarlarındaki küçülmelerden de bahsetmiş olalım; özellikle antibiyotikler ki bu oran yüzde 24, kas-iskelet sistemi ilaçları yüzde 11, duyu organları ilaçları yüzde 13 olarak açıklayabiliriz. Bunlarda yüksek oranlarda geriye giden pazarlar oldu. Akut pazarlardaki daralmanın en önemli nedenlerinden biri de okulların kapalı olmasıydı. Çünkü çocuklarımız evde kaldıkları süre içinde grip, üst solunum yolları hastalıkları gibi akut hastalıkların görülme sıklığını azaltmış oldu.
Tabii tüm bunlara paralel olarak doktorlarımızın reçete adetinde de düşme oldu. Buna birde maske kullanımı, birçok hastanenin pandemi hastanesine dönüşmesi, diğer hastaları kabul etmemeleri, insanlarımızın acil olmayan hastalıkları için hastanelere gitmemesi gibi sebepler reçete adetenin azalmasına neden oldu. Rakamsal olarak şöyle ifade edelim; 2020 yılında doktor reçete adeti yüzde 11,5 oranda azalma gösterdi.
Siz geçen yılı nasıl kapattınız?
Genveon olarak, 2020 yılında kutu bazında yüzde 8, TL bazında ise yüzde 20 büyümeyi ekibimle başardık. Son 3 yıl toplam büyümemiz kutu bazında yüzde 118, TL bazında ise yüzde 234 gibi yüksek bir oranda ki bu rakam şirketimizde büyük bir dönüşüm hareketinde, tamda doğru karar ve uygulamalarını devam ettirdiğimizi gösteriyor.
Bu dönüşümün görsel olarak da bir işareti olan marka ismimizi onu bütünleyen logomuz ve renkleri ile tasarım ile de tanımladık. ‘Generica’yı Genveon a dönüştüren süreç 2,5 yıl sürdü. Temelde, ‘Generica’nın Gen’i ve yeniliğin günümüz tanımı ‘Invention’ terimlerindeki seslerinde birleşiminden doğan Genveon; kazandığımız güven, sahip olduğumuz yüksek kalite kültürünü ve dinamizmi inovasyonla buluşturan yeni vizyonumuzu simgeliyor, logomuzdaki, ileriyi zirveyi işaret eden ok ise Genveon’un sağlık ve insanlık için her zaman en iyiyi ve en ileriyi hedeflemesine bir vurgu.
İşleyişte bu hedeflere paralel, tamda pandeminin ortasında büyük bir atılım yaptık ve Novartis’in Gebze’deki fabrikasını satın aldık.
Fabrika satın alma süreciniz nasıl gelişti?
Tesisimiz uluslararası standartlara uygun hatta sınıfının en iyileri arasında yer alıyor. Fabrikayı 310 çalışanının tüm haklarıyla birlikte, devr aldık. İstihdamın devam etmesine, bu tesisin oluşturduğu eko sistem sayesinde birçok sektörün işlerinin devamlılığına da (Kutu, prospektüs, folyo imalatı, taşımacılık, yemek, servis gibi) katkı sağlamaya devam etmek bizim için önemli.
Novartis ile ayrıca 4+2 yıl süresince tüm ürünlerini üretmek üzere bir anlaşma yaptık. Eğer Fabrikayı biz almasaydık, ya Türkiye’deki varlığına son verilecekti ya da bir başka ülkenin firması satın alacaktı. Ancak bu aşamada ve böyle bir dönemin içinde bir Türk firmasının bu tesisi almış olmasını hem Türkiye ilaç sanayisi hem ekonomimiz, hem de sektör açısından oldukça gurur verici buluyoruz.
Fabrikamızın Kanada, Japonya, Brezilya, Avrupa, Rusya’nında içinde olduğu 29 ülkeden GMP onayı var bu ne demek; ürettiğimiz ürünleri 83 ülkeye satabiliriz. Tesisin üretim kapasitesi oldukça yüksek, buna rağmen üç vardiya çalışıyoruz ve yıllık 3.5 milyar tablet ve 70 milyon kutu ile üretime katkı sağlıyoruz, bu üretimin yüzde 85’i Novartis tarafından ihraç ediliyor.
Orta vadeli hedef olarak, tesisimizi uluslararası birçok diğer başka firmalar içinde üretim üssüne dönüştürme hedefimiz listemizde. Birçok ülke için üretim onayımız olduğu için ürünlerimizin ihracatını da kolaylıkla gerçekleştirme imkanımız var.
5 yıllık stratejik planımızı en temelinde “sağlıklı büyüme” var
- Anlaşmanız ne kadar sürecek?
Anlaşmamız dört yılda bir yenilenerek devam edecek. Yatırımlarımız devam ediyor. 2021 yılında fabrikaya büyük bir IT yatırımı yapıyoruz. Bu yıl IT yatırımı için 30 milyon TL harcama planladık.
Tesisimizi alırken, yanındaki 20 bin metrekarelik bir araziyi de satın almıştık, yine burasıda yeni bir üretim tesisi yatırımı için hazır.
Bunun yanında, Ar-Ge merkezimizi de bu tesise taşıyarak, yeni ürün geliştirilmesini hızlandırdık. Merkezimizin kapasitesini geliştirmek için altyapı, makine ve teçhizat alanında oldukça büyük bir yatırımlarımız devam ediyor. Rakamsal olarak şöyle ifade etmek gerekirse, 2021 yılında 20 milyon, 2022 yılında 50 milyon olmak üzere toplamda 70 milyon TL’lik yatırımdan bahsediyorum. Burada, değer katılmış yeni ürünleri geliştirmek öncelikli, bunun için deneyimli ve kendini geliştiren, yenilikleri çok yakın takip eden insan kaynağımız ile akut ve kronik pazarlarda orijinal, eşdeğer ve OTC ilaçlardan oluşan geniş ürün portföyü ile sağlığa ve hayata katkıda bulunmayı amaçlıyoruz. Özellikle tüm dünyada hızla gelişen kronik hastalık alanlarından; onkoloji, solunum ve diyabet gibi alanlar için çalışmalarımızı hızlandıracağız. 5 yıllık stratejik planımızı en temelinde “sağlıklı büyüme” var.
- İlaç pazarında kaçıncı sırada yer alıyorsunuz?
Firmamız Türk ilaç pazarında bulunan 450’den fazla firma içerisinde kutu bazında 45. sırada. 2021 yılında 500 milyon TL’lik bir ciro bekliyoruz. 2024 yılında en büyük ilk 20 firmadan biri olmak hedefilerimiz arasında yer alıyor. Ar-Ge’mizde birçok yeni ürün ruhsatı hazırlıyoruz. Bakanlıkta da birçok ruhsatımız var.
- 2021’de Türk ilaç sanayinde bir daralma bekleniyor mu?
2021 yılını pandemi kaynaklı durumun devam edeceği bir yıl olarak görüyoruz bu çok net. Ekip olarak, hızlı değişim sürecimiz için çok önemli bir yıl. Öngörülerimize uygun olarak; 2021 yılında bütünleşik hizmetler sağlayabilmek, teknolojik alt yapımızı geliştirmek, sunduğumuz hizmetlerde farklılıklar yapmak, dijital platformları geliştirmek, değer katılmış yeni ürünlere en kısa sürede ulaşmak, şu an içinde olmadığımız alanlara girmek, üretim tesisimiz ile ihracatımızı artırarak bölgesel güç olmak ve uluslararası alanda birçok firma için üretim üssü olmak konularını hedefleyeceğimiz bir yıl görüyoruz.
Pandemi kendi kendine yetebilmenin ve yerel gıda üretiminin önemini bir kez daha ortaya koydu. Dünyanın en değerli tarım bölgelerinden Anadolu’muzda yeniden bir tarım hamlesi yapmamız gerekiyor. Yeni rol modellere ihtiyacımız var. Yüzyıllardır tarımla uğraşan bir ailenin temsilcisi olan Elif Ovalı bu örnek girişimcilerden birisi.
Ovalı, Mustafa Kemal Üniversitesi’nde toplumsal hizmet, toplumsal mutluluk, kültür pazarlaması derslerini veriyor. Sosyal girişimci olarak da Antakya’nın değerlerine sahip çıkarak kültür elçiliği yapıyor. TEOFARM markası ile bu değerleri üreten bir çiftliği ve üretimi yaşatıyor. TEOFARM bölgenin endemik buğday türü ve ata buğdayı olan karakılçık buğdayının Türkiye’de en büyük üretici çiftliği. Elif Ovalı, kendisini “romantik çiftçi” olarak adlandıranlara “Evet belki romantiğim ama değer ölçüsünün hep rakamlarla ifade edildiği bir dünyada birilerinin romantik olması gerekiyor” diye cevap veriyor.
Biraz kendinizden bahsederek çiftçiliğe nasıl başladığınızı anlatır mısınız?
"TEOFARM“ Asırlardır aynı topraklarda bizzat tarımla uğraşan ailemizin yeni markası. Günümüzden 12.000 yıl önce buğdayın ilk yetiştirildiği "Bereketli Hilal" olarak da bilinen bölgede tarım yapıyoruz ve en iyi bildiğimiz iş tarım. Son yıllarda tarım gelirlerinin azalması, ülkenin tarım politikaları, sektörde nitelikli işgücünün istihdam edilememesi, kırsaldan şehirlere göç, konvansiyonel tarım alanlarının artışı ve buna bağlı olarak dışa bağımlılık gibi sebeplerle çiftçilik mesleği giderek değer kaybetti. Tarımla uğraşmak yeni nesil tarafından tercih edilmiyor. Topraklar miras yoluyla küçüldü, yapılan çiftçilik faaliyetleri verimli ve karlı değil. Birçok aile tarım arazilerini elden çıkararak farklı işlere yöneldi veya göç etti. Tarım işletmelerinin kendilerini yenilemesi gerekiyor Ben Mustafa Kemal Üniversitesi'nde öğretim görevlisiyim işletme, pazarlama dersleri veriyorum. Ben bu bilimi anlatırken diğer taraftan kendi işimizde bunu uygulayamadığımızı gördüm.
- İlk adımı nasıl attınız?
Tarımda katma değer yaratmak için mevcut iş modelimizde yenilik yapmak kaçınılmazdı."TEOFARM” markası ile 2014 yılında kardeşim Adnan Murat Teoman ile beraber kendi arazimizde yetiştirdiğimiz meyve ve sebze ve tarımsal gıdaların işlenmesi paketlenmesi ve nihai tüketiciye ulaştırılmasını amaçlayan bir aile işletmesi kurduk.
Adnan araziyi tanıyan, işlemeyi bilen ve genlerinde bu bilgiye sahip biri olarak işin bu kısmını üstlendi ben de işletme biliminin gereklerini sisteme adapte ederek ve mutfağa olan özel merakımı da işimizde kullandım ve beraber strateji belirledik. Antakya’nın geleneksel lezzetlerini üretecek,
- Neden tarıma yöneldiniz?
Ailemiz belgelerle takip edebildiğimiz 1760'lı yıllardan bu yana, aile büyüklerinden aldığımız bilgiler ışığında ise 500 yıldır aynı topraklarda tarım ile uğraşmış. Dolayısıyla toprağı işlemek bizim genlerimizde var. Ayrıca yaşadığımız şehrin ve bölgenin de bunda katkısı çok önemli. "Bereketli Hilal" olarak adlandırılan Mezopotamya, Doğu Akdeniz Harran Ovası ve Amik Ovası'nı da içine alan bir bölgede yaşıyoruz. Amik Ovası yılda birkaç ürünün alınabildiği tarihin her döneminde stratejik öneme sahip kıymetli bir bölge olmuş. Şehir merkezi Antakya, Roma İmparatorluğu’nun en büyük üç şehrinden biriydi. Şehir döneminde büyük bir zenginlik içerisindeymiş. Bu zenginliğin yemek kültüründe de kendini gösterdiğini, yüzyıllardır nesilden nesile aktarılarak günümüze kadar geldiğini biliyoruz. Geleneksel ürünler özünde; kültür, tarih ve yaşam tarzını anlatırlar. Biz de bu zenginliği yansıtan, bu kültürün devamlılığını sağlayan ürünleri yetiştiriyoruz, katkı maddesi kullanmadan geleneksel yöntemlerle işleyip son ürün haline getiriyoruz.
- TEOFARM nasıl doğdu?
" TEOFARM" işimizi ne kadar iyi yapıyoruz... işimizi daha iyi nasıl yapabiliriz...sahip olduğumuz değerler neler gibi soruları daha sık sormaya başladığımızda tüketiciye direkt ulaşacak kendi markamızı yaratmanın gerekliliği ile ortaya çıktı. Ürün yetiştirmek bizim için yeni bir iş değildi ama hangi ürünleri yetiştireceğimiz, bunları nasıl raflarda yer alabilecek şekilde üreteceğimiz konusu sürekli araştırma geliştirme faaliyetleri gerektirdi. En büyük şansım mutfağa merakım ve evimde zaten ailem için küçük çapta bir üretim yapmamdı. Mevsiminde reçellerimi pişirip hazırlamak, turşularımı bölgemizin ürünleri ile kurmak ve buna benzer dönemsel üretimleri yapmak zaten zevkle yaptığım faaliyetlerdi. Bu üretimi kocaman bir ailenin tüketimi için yapıyor gibi hissediyoruz. Çünkü üretim yöntemlerimizde aslında hiçbir değişiklik olmadı sadece daha fazla personel ve daha fazla işleyeceğimiz ürün olarak bakıyoruz işimize. Adnan ile kendimize güvendik ve yola çıktık. En büyük sermayemiz sahip olduğumuz bilgi, işlediğimiz bereketli topraklar ve sevdiğimiz işi yapabilmenin motivasyonuydu.
- Kaç çeşit ürününüz var? Yıllık üretim miktarınız ne kadar?
"TEOFARM" markası ile mevsiminde tıpkı evimizin ihtiyaçlarını karşılıyor gibi üretim yapıyoruz. Şu anda 58 çeşit ürün üretiyoruz. Reçeller( Kıtır kabak, kebbet, turunç, ceviz, incir, patlıcan karadut, böğürtlen, portakal, limon, çilek...) bölgemizin yerli zeytinleri ( halhali, karamani, saurani...) narekşisi, zahterler, enginar, turşular, baharatlar, salçalar, doğal defne sabunları ve özellikle atalık karakılçık buğdayı ve bunları işleyerek elde ettiğimiz Karakılçık pilavlık, köftelik bulgurları, taşdeğirmende öğütülen Karakılçık tam buğday unu.. Karakılçık buğdayı geliştirmek ve tanıtmak istediğimiz yerel atalık buğday cinsi. Şu anda karakılçık buğdayını yılda 200 ton üretiyoruz. Bu atalık buğdaydan bulgur, eski usullerle taş değirmende işleyerek un üretiyoruz. Felsefemiz doğanın bize verdiklerine gerekli değeri verip işleyip ailemiz için üretir gibi üretmek. Çok çeşitli ürün üretiyor olmanın zorluklarını yaşıyoruz fakat zamanla uzmanlaşmanın faydalarını da görmeye başladık.
TEOFARM markası ile hedefleriniz neler?
Kendi arazimizde yüzyıllardır yetiştirdiğimiz karakılçık buğdayı Amik Ovası'nın doğal yerel buğdayı. Eskiden beri bölgemizde çok aranılan bir lezzet olan karakılçık buğdayı 1950'lerden sonra planlı olarak yerel tohumların üretiminin azaltılması, alternatif tohumluk buğdayların daha çok ürün vermesi dolayısıyla yetiştirilmemeye başlandı. Biz de 5 yıl öncesine kadar sadece ailemizin ve yakın çevremizin ihtiyacını karşılayacak kadar az üretiyorduk. Teofarm markası ile geçmişten gelen bu son derece değerli ürünün, üretimini arttırdık ve tekrar canlandırdık. Anadolu'nun gerçek çocukları olan bu yerel buğdayları her yıl kendi tohumumuzu ayırarak bir sonraki yıl ekiyoruz. "Sizin yaptığınız iş romantik çiftçilik" diyen birçok yakınımız oldu. Evet, belki romantik ama değer ölçüsünün hep rakamlarla ifade edildiği bir dünyada birilerinin romantik olması gerekiyor.
- Bu “romantik çiftçilik “kavramını açar mısınız biraz?
Gelecek nesillere temiz kaynaklar bırakmak istiyorsak yaşantımızda mutlak duygulara da yer olması gerekiyor. Özellikle son yıllarda sağlık sorunları ile uğraşan kitle maalesef giderek büyüyor. Gıdaya ulaşmak bu kadar kolay ve ucuz olmamalı. Beslenme aile fertleri tarafından sorgulanacak bir faaliyet olmalı ilgi artmalı. Çünkü ilgi olmazsa bilgi de olmuyor. Yaptığımız işi bir taraftan da sosyal girişimcilik olarak değerlendiriyorum. Bölgede örnek işletme olmak, bilgili ve donanımlı yeni kuşakları tarıma yöneltmek hedeflerimiz. Bu konuda da şimdiden başarılı olduğumuz düşünüyorum. Kızım Deniz Yüksel Ovalı Koç Üniversitesi Ekonomi Bölümünü bitirdi. Master eğitimini de yurtdışında yapıp yenilikçi üretim fikirleri ile tarımla uğraşmak üzere Antakya'ya döndü ve kendi markasını yarattı. “Ancient Greens” markası ile atalık buğday çimlerinden gıda takviyesi üretiyor. www.ancientgreens.co. Geleceğin gıdası olarak da bilinen bu gıda takviyesi ailemizin yeni nesil markası ile üretiliyor.
TEOFARM’da sınırlı üretim yapıyoruz. Aslına bakarsanız biz doğayı takip ederek üretim yapıyoruz. Doğada da hiçbir şey sınırsız değil. Doğa insana ihtiyacı olan şeyi tam zamanında tam da ihtiyacı olduğunda ve belirli bir zaman aralığında veriyor. Bizde de bazı üretimler 2-3 günlük oluyor, bazıları bir ay sürüyor. Diğer taraftan da atalık buğdayları geniş tarım arazilerimizde üretiyoruz. Bu üretim şekli ile ihtiyacımız olanı ve bizi besleyecek besinleri katkı maddesi kullanmadan üretmiş ve depolamış oluyoruz. Hipokrat " Yedikleriniz ilacınız, ilacınız yedikleriniz olsun" derken aslında tam da bunu anlatmış.