İktidarın doğasına Batılı bir bakış

Gündüz FINDIKÇIOĞLU GLOKAL BAKIŞ

Batı düşüncesinin siyasal kaynakları ve temel temaları zaman içinde prizmada kırılarak, aynada aksederek, değişik coğrafyalarda eğilip bükülerek tekrar tekrar karşımıza çıkmakta ve değişmiş halleriyle yeniden ana nehir yatağına ulaşmaktadır. Değişim ve dönüşüm açıktır. Ancak bir tür süreklilik ya da kaybolmama hali de söz konusudur. Örneğin doğal hukuk/doğal haklar konusu kaybolamayacak kadar köklü ve kadim bir mesele olup değişik bağlamlara, farklı siyasi kültürlere ve ideolojilere eklemlenerek yeniden suyun yüzüne çıkabilmektedir.

Sorunun özü siyasal iktidarın doğasıdır. Bu doğa pek çok biçim alabilir. Kilise kaynaklarının bahsettiği gibi corpus mysticum olabilir. Yine Orta Çağ’dan gelen, Maitland, von Gierke ve Kantorowicz’in açıkladığı persona ficta veya sole corporate, Tudor kuramındaki uzantısıyla “kralın iki vücudu” olabilir. Meşhur raison d’état veya ragione di stato olabilir. Carl Schmitt’in Katolik kilisesi için kullandığı ifadeyle complexio oppositorum olabilir. Yani siyasal iktidarın doğası ‘mistik vücut’, ‘kurgusal kişilik’, ‘tek kişilik şirket’, ‘devlet aklı’ veya ‘karşıtların oluşturduğu karmaşık yapı’ olabiliyor. Öte yandan süreklilik hipotezi bir Begriffsgeschichte haline gelirse verimsizleşecektir. “Tarih aşırı” bozulmaz özlerin/kavramların resmigeçidine dönüşecektir ki süreklilik hipotezi bu durumda totolojik bir karakter kazanma riski taşır. Kavramları onları kullanan öznenin içinde devindiği iktisadi, hukuki ve siyasi bağlamdan fazla koparır, onlara fazla ileri görüşlülük atfedersek –aşırı rasyonalite; mükemmel öngörü, sürecin amacı ve sonu olduğunu varsayarsak limitte teleoloji- entelektüel tarih özü hiç bozulmamış kavramların tarihsel yolculuğuna dönüşebilir.

Bu adlandırmaların bir bölümü aynı zamanda kilisenin nitelendirilmesinde kullanılmıştır çünkü Hristiyan Orta Çağ’ında kilise ve seküler otorite bakışımlıdır. Söz konusu simetri dolayısıyla kaçınılmaz olarak konunun bir yönü sekülarizme ve laisizme açılıyor. Başkanlık sistemlerinin siyasal teolojisi bu genel sorunun ve simetrinin –siyasal iktidarın doğası ve kaynağı- bir alt kümesidir. Nedir bu doğa? Bazı egemenler zenginliklere el koymak, çalışan sınıfları –vasıfsız işgücünün temel üretim faktörü olduğu düşük bir teknoloji seviyesinde- kontrol altında tutmak için teoloji, hukuk, siyasal teoloji, hatta ekonomik teoloji gibi ideolojik örtülere başvurmuşlar denebilir; yanlış da olmaz. Ancak bu kadarı hiçbir ilginçlik taşımıyor. İktidarın, gücün, devletin, kurumların doğası önceleri teoloji ve hukukla, sonraları siyaset felsefesiyle işlenmiş bir siyasal kültür içinde bazı sembolik anlamlar kazanır ve diğer sembolik anlamlardan uzaklaşır. Zihin dediğimiz nitelik, anlaşılacak/açıklanacak/meşrulaştırılacak olanı entelektüel-bilişsel düzeyde temsil etmeden, sembolikleştirmeden ve içrekleştirmeden siyaseti, toplumu ve devleti kurgulayamaz. Siyaset ve devlet sembolik ve içrek (esoteric) olarak temellendirilir. En şeffaf siyasal ideolojiler bile ideolojik ve kültürel dolayımlarının rafineliği dolayısıyla dikkat çekicidir. Neden?

Ekonomik yapıyı/ekonomik temeli oluşturan üretim ilişkileri –ki mülkiyet ilişkileridir- üstyapı denebilecek hukuksal, siyasal, dinsel –ekonomik olmayan- kurumlara dâhil değildir. Üretim ilişkileri/mülkiyet ilişkileri –yani ekonomik yapı/ekonomik temel- üstyapıyla bir “denk düşme” hali (correspondence) içinde görülebilir ancak bu “denk düşme” birebir fonksiyon değildir. Mesela Plekhanov gibi ekonomik yapının/ekonomik temelin de altında yatan ve kendileri ekonomik olmayan üretici güçlerden bahsedeceksek bu güçlerin ne toplumu de üstyapıyı doğrudan belirlediğini iddia edebiliriz. İnsanlığın zihniyetindeki değişimi tümden reddedenlerin –örneğin her soydan ve dinden fondamantalistlerin- yarattıkları akımların ne kendileri ekonomik olmayan üretici güçlerle ne de ekonomik yapıyla –mülkiyet ilişkileri- birebir ilişkileri vardır. Ancak ekonomik yapıyla –mülkiyet ilişkileri- bir denk düşme hali içinde olmaları söz konusudur. Söz konusu bir ve aynı ekonomik yapıya –mülkiyet ilişkileri- denk düşebilecek n sayıda (ama 100 tane de değil) üstyapı bulunabilir. Sonlu bir kümeden, hatta pratikte az sayıda –birkaç tane- denk düşebilir üstyapıdan bahsediyoruz. Sonlu sayıda, ancak asla tek değil.

Örneğin ius divinium/lex divina ve ius naturale/lex naturalis olmaksızın ne Roma İmparatorluğu ne Kilise ne seküler otorite ne Hobbes ne Locke ne toplum sözleşmesi ne de Amerikan, Fransız ve Rus devrimleri anlaşılabilir. Ius divinium –ilahi hukuk- ve ius naturale –doğal hukuk ki ilkiyle önemli ölçüde örtüştüğü kabul edilir- özel mülkiyeti tanımadığı, prens-kral-imparator bilmediği için iktidarın gizemi her zaman önce ius humanum veya lex humana bağlamında –insan eliyle yapılan yasa- aranmalıdır. Siyasal teoloji söz konusu hukuklar ve kurgular arasındaki bağlantıları sağladığı ölçüde dikkatimizi çekmelidir.

Tüm yazılarını göster