Ateşi keşfeden insan odunla pişirme ve ısınma yaptığında ilk yanma gazını doğaya salarak, katı atık küle sebep oldu. Tarım, cevherleri işleme ve kömürün keşfi ile coşan endüstrileşmeyle çevre ve iklime giderek artan olumsuz etki yarattık.
Tekerlek, tren, gemi, otomobil derken devasa sektörlerle bugün dijitalleşen dünyadayız. Gezegendeki su ve kara ekosistemlerinin sağlığını, doğadaki ahengi bozduk. Ekonomik sorunlara bir de pandemi eklenince ve de ardından savaş ile kalakaldık. Üç acil sorunumuz var: Biyoçeşitlilik; Kirlilik; İklim. Vaziyet ortada. Aslında ne yapılması gerektiğini iyi biliyoruz. Günlük ve endüstriyel yaşam sürdürülebilir yönetilmeli. Yok sayanlar, hele bir ekonomi iyileşsin biz de ileride yaparız diyenler büyük yanılgı içindeler. Durumu sadece ek bir maliyet olarak görenleri neler neler bekliyor? Bilenler şimdi gülümsedi. Bilmeyenler, bilmek istemeyenler ise bana güldü. Titresinler mücrim gibi baktıkça istikballerine. Çünkü her birimize düşen görevler, ödevler var.
Birleşmiş Milletler (BM) ve Avrupa Birliği (AB) planlama ve hedefleriyle eşgüdümdeki ulusal mevzuatımız önümüzde. Gerekli mevzuat yenilemeleri için de uğraşıyoruz. Sanayi ve tarım yaşamımız için üretirken, insan tüketirken şehirler ve ülkeler kalkınmalı, ekonomi büyümelidir. Büyümeye çalışırken iklim değişikliği ile mücadele ve kalkınma arasında bir ikilem (dilemma) yok. Burada üç tanım mühim: Yeşil Büyüme; Yeşil Dönüşüm; Yeşil Ekonomi. Bu tanımlar BM, AB, Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü (OECD) ile Dünya Bankası nezdinde kabul görmekte, BM Gündem 2030:Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları gerçekleştirilmesi için verilen sözün temel dayanaklarını oluşturmaktadır. Aşırı yoksulluğu sona erdirme; Eşitsizlik ve adaletsizlik ile mücadele; İklim değişikliği ile mücadele için ülkeler söz verdi. Yeşil Dönüşüm ile kalkınma görevimiz var.
Yeşil demek kolay değildir. Halen “Yeşil Ürün” yok. Yeşil’in tanımı yok. Yeşil niteleme için standartlaştırılmış bir ölçüm seti yok. Endüstri ve üçüncü taraf onaylayıcılar tanımlar ve standartlar üzerinde çalışıyor. Bir yanda da biz sadece doların yeşilini biliriz diyenler de var. Bu bana, yüzüme söylendi. Hatta iklim, üretim, ihracat başlıklarını bilgilere göre konuşurken birden bana “Bırakalım bunları. Reel sektöre bakalım hocam” da dendi. Gerçek nedir? Akçe gerçektir. Maliyet gerçektir. Lakin gezegene maliyet de acı gerçektir. Bu acı gerçek için gayret etmeyenlere, sürdürülebilirlik yönetimi ile ilerlemeyenlere akçe yok artık. Finansa erişim Yeşil Büyüme’yi başaranlar, Yeşil Dönüşüm’ün paydaşları için öncelikli. Yeşil Dönüşüm için iş dünyası iklim direnci kazanmalı ve Yeşil Ekonomi fırsatlarını öğrenmeli. Dünya Bankası’nın yeni açıklanan Türkiye İklim ve Kalkınma Raporu (CCDR), Türkiye öznesi çıkarılarak, kuruluş adı ile iştigal alanına göre okunduğunda iş dünyamıza yol gösterici nitelikte. Sektörler, alt sektörler, kuruluşlar iklim ve kalkınma ikilemi olmadığını, sera gazı salım azaltımı seçeneklerini, iklim dirençli Yeşil Büyüme fırsatını görecekler. Raporda ülkemizin sera gazı azaltımı için etkili ve uygun eylemleri gerçekleştirmesinin, iklim taahhütlerini yerine getirmesinin kamu ve özel sektör yatırımları gerektirdiği belirtilerek, 2022-2040 döneminde 146 Milyar Dolar tasarruf sağlanabileceği ortaya konuyor. Bu ekonomik kazanım hesabını şirketlerimiz de yapabilir. Sürdürülebilirlik yönetimine, iklim dostu üretime başlanmalı. Başlayanlar da çevresel, sosyal, yönetişim göstergelerini sürekli iyileştirmeli. Çünkü Yeşil Dönüşüm hiç bitmez.