Nomad Century başlıklı kitabında yazar Gaia Vince, 2100 yılında sıcaklığın 4 derece artması halinde inanılmaz bir göçle karşılaşacağımızın altını çiziyor ve 3,5 milyar insanın göç yollarına düşeceğini savlıyor. Dünya Bankası ise “Yer Çekimi Model’’i yaparak bunu 2018’den bu yana güncelliyor. 2050 yılından başlayarak her yıl 50- 250 milyon nüfusun iç göçle yer değiştireceğinin altını çiziyor. Ancak bu göç sayısından daha önemlisi iklim dengesinin bozulmasına bağlı olarak su düzeyinin azalması, buna bağlı olarak tarımsal üretimin gerilmesi. Bu nedenle en büyük göç dalgası sahra altı Afrika, Doğu Asya ve Pasifik’te görülecek.
Günümüzde her yıl 100 milyon insan göç ediyor. Susuzluk tehlikesinin kapıya dayanması halinde bu sayının 5 ile çarpılması gerek.
Stanford Üniversitesi iklim değişiminin yarattığı göç kadar bir başka olumsuzluğun artan çatışmalar olduğunun altını çiziyor. Yaptığı modellemeye göre iklimi olumsuz etkileyen öğelerden birinin değişimi o coğrafi alandaki çatışma çıkma ihtimalini % 11 artırıyor. Göç kuşkusuz sadece ülke içi bir hareket olmakla kalmıyor, zengin bölgelere de bir göçü akla getiriyor. Bu ‘’iklim göçerleri’’ mülteci olarak kabul edilecek mi, bunun cevabının verilmesi için öncelikle siyasal platformlarda bu sorunun gündeme gelmesi gerekiyor. İklim değişiminin göç etkisi yaşanadursun, siyasi yönetimler buna ne denli hazırlıklı?
Paris İklim Anlaşması’nın öngördüklerini ulusal devletler uygulamak bir yana, çoğunun bu hedefleri rafa kaldırdığını biliyoruz. İnsanlığı yok oluşlardan alıkoyacak bir girişim ortada yok…
GÜNÜN NOTU:
Alaska’da petrol arama izni çıktı, insanlık yangına körükle gidiyor…