TBMM, uzun süredir hazırlık aşamasında olan İklim Kanunu’nun ilk dört maddesini kabul etti. Türkiye’nin 2053 net sıfır emisyon hedefiyle uyumlu olarak sunulan kanun teklifi, çevre ve iklim politikalarının yasal çerçevesini oluşturmayı amaçlıyor. Ancak yasa taslağının ilk bölümü geçmesine rağmen, özellikle sivil toplum kuruluşlarından ve iklim alanında çalışan akademik çevrelerden gelen tepkiler dikkat çekici boyutta.
Türkiye Büyük Millet Meclisi, uzun zamandır konuşulan İklim Kanunu’nun ilk dört maddesini kabul etti. Bu gelişme, ilk bakışta umut verici bir başlangıç gibi görünüyor. Ancak yasa yapım sürecini yakından izleyen sivil toplum kuruluşlarının verdiği tepkilere bakıldığında, ortada ciddi bir memnuniyetsizlik olduğu görülüyor. Bu memnuniyetsizliğin nedeni, yasanın şekliyle içeriği arasındaki boşluk.
İklim Kanunu’nun ilk dört maddesi genel tanımlar ve hedefl erle sınırlı. Bu maddelerde Türkiye’nin 2053 net sıfır emisyon hedefi doğrultusunda bir vizyon ortaya konuluyor. Ancak bu vizyonun nasıl hayata geçirileceğine, hangi kurumların hangi sorumlulukları üstleneceğine, izleme ve denetim mekanizmalarının nasıl işleyeceğine dair neredeyse hiçbir şey söylenmiyor. Yani “hedef” var, ama “yol haritası” belirsiz.
Yasa, iklim değişikliğiyle mücadelede ulusal politikaların belirlenmesi, iklim eylem planlarının hazırlanması ve kurumsal sorumlulukların netleştirilmesini öngörüyor. Ancak bu maddeler, şimdilik yalnızca genel çerçeveyi çiziyor; somut uygulama araçları, denetim mekanizmaları ve finansman modelleri henüz yasal zemine oturmuş değil.
Sivil toplum ne diyor?
İklim ve çevre alanında faaliyet gösteren çok sayıda sivil toplum kuruluşu, yasanın başlangıç bölümlerinin içerik açısından yetersiz kaldığını belirterek eleştirilerini dile getirdi. STK’ların en sık dile getirdiği üç temel eleştiri şöyle:
Katılımcılık Eksikliği: Kanun taslağının hazırlanma sürecinde başta sivil toplum, meslek odaları, akademi ve yerel yönetimler olmak üzere toplumun ilgili kesimlerinin sürece yeterince dahil edilmediği vurgulanıyor. İklim krizi gibi çok katmanlı bir meselede, bu tür bir eksiklik “demokratik meşruiyet” sorunu yaratıyor.
İklim Adaletinden Bahsedilmiyor: Yasa, iklim adaleti, geçişin toplumsal boyutu, kırılgan grupların korunması ve adil dönüşüm gibi küresel iklim politikalarının temel kavramlarına yer vermiyor. Oysa düşük gelir grupları, küçük çiftçiler ve kent yoksulları gibi kesimler, iklim krizinden orantısız şekilde etkileniyor.
Yaptırım ve Denetim Mekanizmaları Belirsiz: Yasanın ilk dört maddesi, bağlayıcılığı olan somut hükümler içermiyor. Uygulayıcı kurumlar, izleme sistemleri, şeff afl ık ilkeleri ya da karbon emisyonlarıyla ilgili ölçüm ve raporlama süreçlerine dair bir çerçeve yasada henüz sunulmuş değil.
Yol haritası gerekiyor
Sivil toplumun, yerel yönetimlerin ve iş dünyasının beklentisi, bu kanunun yalnızca bir “başlangıç metni” olarak kalmaması, etkili, kapsayıcı ve hesap verebilir bir iklim politikası altyapısının inşa edilmesi yönünde.
Daha da önemlisi, bu yasa hazırlanırken sivil toplumun, akademinin, yerel yönetimlerin ve meslek örgütlerinin sürece yeterince dahil edilmediği yönünde ciddi eleştiriler var. Oysa iklim krizi gibi herkesi ilgilendiren bir konuda kapsayıcılık çok büyük önem taşıyor.
İklim Kanunu’nun mevcut haliyle en çok eleştirildiği konulardan biri de, iklim adaleti konusunda yetersiz kalması. Enerji dönüşümünden en çok etkilenecek kesimlerin-düşük gelir grupları, kadınlar, gençler, kırsal bölgeler — korunması için “adil geçiş” ilkesinin yasal zemine oturtulması gerekiyor.
Uzmanlar ve STK’lara göre İklim Kanunu’nun bağlayıcı hedefler, hesap verebilir kurumlar, toplumsal katılım mekanizmaları ve hak temelli bir yaklaşım içermesi gerekiyor. Bu kapsamda şu başlıkların yasa içinde yer alması öncelikli öneme sahip:
- Bağlayıcı ve ölçülebilir emisyon azaltım hedefleri.
- Adil geçiş mekanizmaları (özellikle enerji dönüşümünden etkilenecek çalışanlar ve sektörler için).
- Yerel yönetimlerin aktif rol alacağı iklim eylem planları.
- Şeffaf izleme ve raporlama altyapısı.
- Sürdürülebilir finansman kaynakları.
- Sivil toplum ve yurttaş katılımını garanti altına alan mekanizmalar.