İklim meselesi büyük bir dağıtım krizi ve eşitsizlik meselesi. İklim krizi ile gördüğümüz temel olgu gelir ve refah ile birlikte aynı zamanda negatiflikleri de adil olmayan şekillerde dağıtıyoruz. En az karbon emisyonu oluşturanların en riskli durumda olması ve ölümün bile öncelikle bu toplumları etkilemesi iklim krizini kocaman bir eşitsizlik meselesine dönüştürüyor.
Oxfam’ın 2023 Kasım ayında yayımladığı “Climate Equality: A planet for the 99%” Raporu’yla birlikte iklim ve emisyon eşitsizliğinin genel hatlarını görmek mümkün. Özellikle COP29 öncesi iklim tazminatları ve eşitsizliğe maruz kalan bölgelerin kalkınması konuşulurken ekonomik olarak hızla büyüyen ve zenginleşen ülkelerin yoksullaşan ülkelerle ortak paylaştığı dünyada daha büyük fedakarlıklar yapması gerektiği oldukça kesin ve net! Bugün ekonomik olarak yetersiz ülke ve toplulukların büyümesini son sürat sürdüren ülkelerden beklediği adalete dayalı eylemlerin sesini yükseltmemiz gereken kritik bir eşiğe giriyoruz.
Emisyon eşitsizliğinin ulaştığı noktalara baktığımızda örneğin 2019’da, en zengin %1’lik kesim, dünya genelindeki karbon emisyonlarının yüzde 16’sından sorumluydu. Bu, insanlığın en yoksul yüzde 66’sının (yaklaşık 5 milyar insan) saldığı emisyonlarla aynı miktarda. Zenginleşirken sömüren sömürürken en büyük mekansal müştereğimiz olan bu gezegeni yok eden küçük bir grupta bir kez daha görüyoruz ki iklim krizi temelinde bir dağıtım, adalet ve demokrasi krizi. Oxfam International geçici Genel Direktörü Amitabh Behar oldukça net bir söylemle mevcut durumu şöyle değerlendiriyor: “Yıllardır milyonlarca insanın hayatını ve gezegenimizi kurtarmak için fosil yakıtların dönemini sona erdirmek adına mücadele ettik. Artık daha da net bir şekilde görüyoruz ki, aşırı zenginlik dönemini de sona erdirmedikçe bu imkânsız olacak”.
Sevgili okur, biliyorum belki de düşünmesi söylemesi kolay değil, belki de bize böylesinin mümkün olabileceği hiç söylenmedi ancak bugün sahici ve kalıcı çözümler için biriken serveti adil dağıtmanın ve gelir, gelire bağlı karar mekanizmalarının yeniden tasarlanması gereken son yıllardayız. Bugünün sosyal ve çevresel krizlerini gerçek anlamda çözmenin yegâne yolu adil dağıtımın kilitlerini açmaktan geçiyor.
1990’lardan bu yana, en zengin yüzde 1’lik kesim, insanlığın en yoksul yarısının yaktığından iki kat daha fazla karbon yaktı. Son 50 yılda iklimle ilgili felaketler nedeniyle meydana gelen ölümlerin yüzde 91’inden fazlası gelişmekte olan ülkelerde gerçekleşti. Sel kaynaklı ölüm oranı, en eşitsiz ülkelerde daha eşit ülkelere kıyasla 7 kat daha yüksek. Her şekliyle kendisi için ayrıcalıklı bir yaşam oluşturan bu kesim aynı zamanda tüm geri kalan insanlık için geriye dönülmesi gittikçe zorlaşan krizleri yarattı. Bugün iklim krizi ve etkilerinden en çok etkilenen Afrika dünya nüfusunun yüzde on yedisine ev sahipliği yapmasına rağmen oluşturduğu emisyon yüzde dörtten daha az. Bu verilerin de yer aldığı Oxfam raporunda da değinildiği gibi dünyanın istikrarını sağlamak ve tüm insanlık için iyi bir yaşam yaratmak istiyorsak, süper zenginler ve zenginlerin (yüzde 1 ve yüzde 10’luk en yüksek gelir dilimi) iklim krizindeki rollerini anlamak ve onları gerçek aksiyona davet etmek zorundayız.
Süper zenginler, iklim hikâyesinde üç ana şekilde kilit rol oynuyorlar:
- Gündelik yaşamlarında, tüketimlerinden kaynaklanan karbon emisyonlarıyla; buna yatları, özel jetleri ve lüks yaşam tarzları da dâhildir;
- Aşırı kirliliğe neden olan endüstrilerdeki yatırımları ve hisseleriyle, mevcut ekonomik statükodaki finansal çıkarlarını korumalarıyla;
- Medya, ekonomi, siyaset ve politika yapımında orantısız etkiye sahip olmalarıyla.
Aslında mesele oldukça net sevgili okur. Küçük bir grubun elinde biriken güç, para, politika, medya ve daha fazlası. Küçük bir grubun daha çok büyümesi için doğayı ve toplumları gider olarak görmesi ve ayrımcılıklarla örülü bir sistem inşa etmesi. COP29’a doğru hızla gittiğimiz bugünlerde iklim meselesini çözüme kavuşturmak için çok daha fazla eşitlik perspektifinden, adalet perspektifinden konuşmalı biriken serveti ve gücü adil bölüşmenin yollarını aramalıyız. Bugün ayrıcalıkları bölüşmenin, hakları eşitlemenin zamanı! Aksi takdirde hepimizin aynı fırtınada olduğu ama aynı gemide olmadığı bu dönemin sonuna geldiğimizde geride hiçbir şey kalmayacak!