COP28 bu hafta Dubai’de toplanıyor. Bu zirvelerin en önemli özelliği, iklim değişikliği konusunda tüm tarafları bir araya getiriyor olması. Yani ülkelerin liderleri, bakanları, bu işlere kafa yoran örgütler, şirketler, aktivistler, yeni girişimciler ve diğer birçok paydaş orada olacak (COP: Conference of Parties). Amaç, yeni kararlar alınması, yeni bağlantılar kurulması ve ilerideki iş birliklerinin önünün açılmasını sağlamak. Bakalım, Dubai’deki zirveden iklim değişikliğini durdurmaya yönelik manalı anlaşmalar çıkacak mı? Biz bugün toplantıyı bir yana bırakıp, iklim değişikliğinin getirdiği yeni iş fırsatlarını inceleyelim.
2022 yılında Avrupa’daki teknoloji işlerine girişim sermayesi yatırımlarının %30’u iklim teknolojilerine yapılmış. Fintek, e-ticaret, sağlık teknolojileri gibi ülkemizde popüler olan sahalar ise iklim teknolojilerinin gerisinden gelmiş. Demek ki, Avrupa’da, birinci olarak, iklim değişikliğine karşı kamu politikalarına olan inanç, kamunun bu işin arkasına koyduğu fonların da etkisiyle, özel yatırımcıların aklını çelmeyi başarmış. İkinci olarak, Avrupa’daki üniversiteler, sivil toplum örgütleri ve şirketler iyi ilişki ağları geliştirmeyi başarmış ki, iklim teknolojileri gibi çok boyutlu konularda yatırım yapılabilecek girişimciler çıkmış. Hatta başka ülkelerde iklim teknolojisine ilgi duyan girişimciler de işini kurmak için Avrupa ülkelerinin yolunu tutmuş.
Öte yandan, iklim teknolojilerine yönelik altyapıyı kuracak güneş panelleri, enerji depolama üniteleri gibi ürünler nerede üretiliyor diye bakarsanız, cevap Avrupa değil, Çin! Bu teknolojilerde “yaptıkça öğrenme” etkisi çok güçlü. Mesela güneş panellerinde üretim kapasitenizi iki katına çıkarırsanız birim maliyetiniz %30, enerji depolamada ise %18 azalıyor. Dolayısıyla bir kere ölçekli üretim yakalandığında istikrarlı bir şekilde büyüme devam ediyor.
Avrupa ve ABD’nin şu anki en önemli gündemi de gelecekte para edecek iklim teknolojilerinin altyapı üretiminde Çin’e bağımlılıktan kurtulmak. Bu işlere yönelik, ABD’de 2023-30 arasında şimdiden açıklanan kamu teşvik bütçesi bir önceki on yılın 4 katı büyüklüğünde. Bir önceki döneme ait kamu teşvik bütçelerde COVID-19 harcamaları da vardı unutmayın.
ABD’dekine benzer programlar Avrupa’da da söz konusu. Ayrıca Avrupa Birliği, “Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması” ile ticaret yaptığı ülkeleri de bu teknolojileri kullanmaya zorluyor. Biz de mevzuat altyapımızı buna uyarlıyoruz. Doğru da yapıyoruz. Ama asıl yapmamız gereken Avrupa Birliği uyumunda her kanunu kopyalamaya çalışmak yerine önümüzdeki dönemde özel sektörümüzün ayağına bağ olacak konulara odaklanmak olmalı. Bu açıdan, yukarıda belirttiğim üzere, iklim teknolojisinin altyapısına yapılan yatırımlarda ölçek meselesi işin nirengi noktası. LG’nin Koç ile yapacağı batarya fabrikası yatırımı neden iptal edildi diye düşünürken, “Yargıtay ile Anayasa Mahkemesi kavga etti” gibi magazinsel nedenler yerine “Bu yatırım acaba gereken ölçek ekonomisini tutturabilecek miydi?” diye düşünmek lâzım. Bu kapsamda, geçen hafta açıklanan ve TSKB’nin borç değil, sermaye yatırımları şeklinde kullandıracağı 155 milyon dolarlık yeni “Türkiye Yeşil Fonu” önemli bir adım. Ancak tabii ki, yeterli değil.
IMF, COP zirvelerinde üzerinde mutabık kalınan iklim değişikliği hedeflerine ulaşılabilmesi için, Çin dışındaki gelişmekte olan pazarlarda özel sektörün iklim teknolojilerine ayırdığı finansmanın iki kattan fazla artırılması gerektiğini söylüyor. Bunun için 2030 yılına kadar gelişmekte olan ülkelerde 1 trilyon dolar civarında özel sektör yatırımı yapılmalı. Batılı ülkelerin hem iklim değişikliğini önlemeye yönelik iradeleri hem de bu işin teknolojisini Çin tekeline kaptırmayalım kaygısı dikkate alınınca, bu para öyle ya da böyle bu pazarlara akacak diyebiliriz. Kamu kurumlarımız da dünyada ortaya çıkan bu yeni finansman fırsatını ülkemize taşımak için yaratıcı iş birlikleri üretmek üzerine çalışmalı. Neden bu para Türkiye’ye değil de Hindistan’a gitsin? Daha önemlisi, demek ki, iklim teknolojilerinde önümüzdeki dönemde çok iyi iş fırsatları var. Girişimcilerimize duyurulur!