Nisan ayı başında Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) tarafından iklim değişikliği ve ticaret ilişkisine dair bir webinar düzenlendi. Yazımda sizlere bu webinarda ele alınan konular hakkında bilgi aktaracağım. DTÖ tarafından yayınlanan Dünya Ticaret Raporu'nun bu yılki sayısı uluslararası ticaret ve iklim konularını ele alacak. İklim değişikliği küresel bir çevre sorunu olmaktan öte, aynı zamanda ekonomik bir tehdit unsurudur. İklim değişikliğinden kaynaklanan sorunlar çeşitli alanlarda daha fazla hissedilmeye başlandı. Pandemi, ani şoklar karşısında dünya ekonomisinin ne kadar kırılgan olabileceğini gözler önüne serdi. Sera gazları emisyonlarının azaltımı ile birlikte düşük karbonlu bir ekonomiye geçiş için hızlı ve büyük çaplı politik kararlar ve önlemlere ihtiyaç duyuluyor. Uluslararası ticaret politikaları da doğal olarak bu sürecin bir parçası olmalı, zira iklim değişikliği ile mücadele kapsamında alınan kararların ve uygulanan politikaların uluslararası ticaret üzerinde önemli etkileri var. Uluslararası ticaret ile iklim değişikliği arasında karmaşık bir ilişki söz konusu. Birçok araştırmada bu ilişki çok basitleştirilmekte veya yanlış değerlendirilmekte. İklim değişikliğini önlemek adına, uluslararası ticaretin emisyon oluşturması sebebiyle azaltılması gerektiğinin dile getirilmesi bu yanlış değerlendirmelere bir örnek olarak verilebilir. Ticaretin diğer tüm ekonomik faaliyetler gibi emisyonlara sebep olduğu doğrudur. Ancak, iklim değişikliği ile mücadelede emisyonların azaltılmasında ve iklim değişikliğine uyum sağlamada ticaret bir araç olarak da kullanılabilir.
Ülke bazında karbon emisyonları incelendiğinde, ABD'nin karbon emisyonlarının 1995 yılından itibaren yatay seviyede seyrettiğini görüyoruz. Çin'in karbon emisyonları ise özellikle 2000'li yılların başından itibaren oldukça yüksek seviyede artış gösterdi. Düşük ve orta gelirli ülkelerin karbon emisyonları da bu dönemde artış gösterirken, yüksek gelir grubundaki ülkelerin karbon emisyonları ise düştü. Çin’in karbon emisyonlarının artmaya başladığı dönem Çin’in Dünya Ticaret Örgütü’ne üye olduğu tarih ve sonrasına denk geliyor. Bu durum emisyon miktarının artmasında ekonomik aktivitenin rolü olduğunu gösteriyor. Toplam emisyon oranları içinde uluslararası ticarete konu malların üretiminden ve satışından kaynaklanan emisyonların payı 1995 yılından 2009 yılına kadar sürekli bir artış göstererek yüzde 25 seviyesinden yüzde 35 seviyesine çıktı. 2008-2009 finansal krizinin etkisiyle 2009 yılında uluslararası ticaretten kaynaklanan emisyonların payı sert bir düşüş yaşadı ve yüzde 30 seviyesine indi. Ancak sadece bu bilgilere dayanarak uluslararası ticaretin iklim değişikliğinden sorumlu olduğu sonucuna ulaşılamaz.
Ülkelerin karbon emisyonu ithalat ve ihracat dengesi yüksek gelir seviyesindeki ülkeler açısından incelendiğinde ithal edilen ürünler kapsamında "ithal edilen emisyon" oranının 1990'lı yılların ortalarından itibaren 2005 yılına kadar artış gösterdiği, bu noktadan itibaren azalmaya başlamış olduğu görülüyor. Bu veriler, yüksek gelir grubundaki ülkelerin emisyon yoğun mal ve hizmetleri daha düşük gelir grubundaki ülkelerden ithal ettiklerini göstermekte. 2009 yılında ABD'deki sanayiden kaynaklı hava kirliliğine ilişkin yapılan akademik bir çalışmada, uluslararası ticaretin hava kirliliğindeki payının yüzde 3 seviyesinde olduğu tespiti yapılmış. Uluslararası ticaretin karbondioksit emisyonlarının ne oranda artmasına neden olduğunun tespiti ise oldukça zor. Bu konuda uygulanan çeşitli kantitatif modeller bulunmakta. 2016 yılında gerçekleştirilen bir akademik çalışmada küresel ticaretin karbon emisyonlarını yüzde 5 oranında artırdığı sonucu ortaya koyuluyor. Aynı çalışmada, küresel ticaretten elde edilen kazanımların, küresel ticaretin sebep olduğu emisyonlardan kaynaklanan maliyetlerin çok üzerinde olduğu bilgisine yer veriliyor.
"Karbon kaçağı" uluslararası ticaret kapsamında daha sıkı iklim politikalarının uygulanmasını engeller nitelikte. Çünkü tek taraflı kurallar uygulanması durumunda üretimin ve dolayısıyla emisyon kaynaklarının diğer ülkelere kayma olasılığı bulunuyor. Bu durum iklim politikalarının etkinliğini azaltıyor ve daha agresif iklim politikalarına olan desteğin düşmesine sebep oluyor. Bu nedenle kuralları iyi belirlenmiş bir sınırda karbon mekanizmasının uygulanması önem arz ediyor.
Küreselleşme ve uluslararası ticaretteki artış tedarik zincirlerinin genişlemesine sebep oldu. Uluslararası ticaretin neden olduğu karbondioksit emisyonları bugüne kadar göz ardı edilegeldi. Uygulamaya konulan iklim politikalarının "karbon kaçağı" olgusunu ve farklı ülkelerin farklı iklim hedefleri olduğunu göz önüne alması gerekiyor. Gelişmekte olan ülkelerden gelişmiş ülkelere doğru gerçekleşen "net emisyon transferi" 2005-2006 yılına kadar artış göstermiş ancak bu noktadan itibaren düşüşe geçmiş durumda. Bunun başlıca sebepleri arasında 2008-2009 finansal krizi sonrasında küresel ticaretin yavaşlaması, 2005 yılından itibaren emisyon yoğun ürünlerin ticaretinin azalması, Çin'in üretiminin 2007 yılından itibaren emisyon yoğun sanayi kollarından yüksek teknoloji sanayi kollarına doğru geçiş yapması olarak sayılabilir. Tüketiciler açısından iklim değişikliği ile ilgili süreç giderek önem kazanıyor ancak bu gelişme kamu politikalarına henüz yansımış değil. Bu durumun en önemli sebebi karbon ayak izinin ölçümünün ve verilerin yetersiz olması ve uluslararası alanda yeknesaklığın sağlanamaması diyebiliriz. Bu da bize, her zaman ifade ettiğim gibi, küresel yönetişimin ne kadar önemli olduğunu gösteren bir diğer husus. Ticaret kurallarının çevresel eylemleri nasıl destekleyebileceği konusunu da haftaya ele alacağım.