Prof. Dr. Halil İnalcık ve Prof. Dr. Mübeccel Kıray’dan “saha gözleminin”, Prof. Dr. S. Hawking’den de “en az rakamla yazmanın” önemini öğrendim. İkinci yüzyıla girerken “Gençlerin 19 Mayısın içeriğini nasıl doldurmalı?” sorusunun yanıtını ararken de verilerin sayısal ve görsel bileşenlerini bir ölçüde arka planda tutarak, kavramsal bileşenini öne çıkaran bir anlatım yapmaya çalıştım. Yazıya başlamadan önce, “büyük gücü iç koşullar yaratır” gerçekliğinden yola çıkarak, 19 Mayıs 1919’da Samsun’da, Havza’da, Tokat’ta, Sivas’ta ve Erzurum’da koşulların neler olduğunu anlatan bir dizi kitaba başvurdum. O kitaplardan biri de Sadettin Yücel’in “İlk Kıvılcım/ M.Kemal Paşa’nın Havza Günlüğü ve Havzalılar” çalışmasıydı.
Orta Karadeniz’de Kelkit Oluğu’nda Yeşilırmağı oluşturan Kelkit ve Tozanlı Çayı’nın birleştiği Erbaa’nın Kale Köyü’nü seyreden, Sakarat Dağları’nın eteklerindeki Sorhun Köyü’nde 19 Mayıs 1919’dan 24 yıl sonra dünyaya geldim. Samsun, Havza, Amasya ve Tokat yaya ölçeğine göre gidilebilecek yerlerdi. Kurtuluş Savaşı’nın halk zihninde diri olan hikayelerini dinleyerek büyüdüm. Akrabamız olan Sakarya Gazisi Nuri Sakarya’dan ve savaşa katılan babamın amcasından yaşananları dinledim… Dönemin iç koşullarını bilmek isteyenler için yeteri kadar literatür var; o hikayeleri okuyup tarihten ders almak isteyenler için fırsat kapıları ardına kadar açık. İkinci yüzyılda gençlerin 19 Mayıs’larında gündemde nelerin yer alması gerektiği hakkında düşündüklerimi paylaşmanın daha yararlı olabileceğini düşünüyorum. Dünü bilmek önemli, ama sağlıklı gelecek inşa etmek daha da önemli.
Cumhuriyet yönetiminin ikinci yüzyılında gençlerin 19 Mayısını beş ana başlığı gündemden hiç düşürmemeli:
● Cumhuriyet kurucularının ana ideallerinden biri olan “çağdaş uygarlık düzeyini yakalamak” için “dayanıklı bir ekonomi” nasıl oluşturulmalı?
● Toplumun entelektüel birikimini ortaya çıkaran canlı ve diri, çok sesli ve çok kültürlü “tartışma ortamı” nasıl yaratılmalı ve sürdürülmeli?
● Entelektüel üretimde “küresel eleklerin üzerinde kalan ve küresel yarışın oyuncusu olan toplum” nasıl geliştirilmeli?
● Ülke bekasının gerek şartı olan “savunma gücü yaratan ve sivil üretimin rekabet gücünü artıran teknolojik güç” nasıl yaratılmalı?
● Değişim ve dönüşümün hızı göz önüne alınarak “uyum” nasıl sağlanmalı? Başlıklar üzerinde biraz daha duralım isterseniz.
“İktisadi olmayan itikadı yaşatmak zordur” genellemesi hiç unutulmamalı. Gençler, temel amacın maddi ve kültürel zenginlik üreterek insanların yaşamını kolaylaştırma olduğunu zihinlerinde hep canlı ve diri tutmalı.
Dayanıklı bir ekonomi yaratmanın gerek şartı, insan kaynağı, yeraltı ve yerüstü varlıkları, bilimsel ve teknik düzeyi, örgütlenme yetkinliğini net olarak bilmektir. Bunun için sürekli yenilenen “dinamik envanterlere” sahip olmak gerekir. Envanterler ihtiyaçlarımız ile kaynaklarımız arasında dengeleri kurmaya yardımcı olacak etkili araçlardır.
Savaşlarda “silah ve cephane” hangi öneme sahipse, dayanıklı bir ekonomi yaratmada da “dinamik envanter” o öneme sahiptir.
Dinamik envanterler bize sayısal, görsel ve kavramsal verileri sağlar. Veriler “net bilgiler” üretmemiz için gereklidir. Net bilgiler, “alışkanlıkla değil, analizle yönetme” gibi güçlü bir araç oluşturur. Analizle yönetme, ihtiyaçlar ile kaynaklar arasındaki sağlıklı dengelerin kurulması ve sürdürülebilir ekonomik gelişmeyi besler. “Etkin koordinasyon” da, planlanan hedefl er ile ulaşılan hedefleri sürekli geribildirimlerle kontrol ederek yaratılmak istenen sonuçlara götürür. Böylece, herhangi bir olumsuz etkilenme sonrasında ekonomi gerekli düzeltmelerini yaparak kendini yeniden üretmeyi sürdürür; bu da ekonominin dayanıklılığını artırır.
Dayanıklı bir ekonomi yaratmanın önündeki engel, herhangi bir ilke ve kurala dayanmadan, günlük ihtiyaca göre ekonominin yönetilmesi anlayışı olan pragmatizm ve popülizm yoludur. Eğer ikinci yüzyılda 19 Mayıs’ın gençleri, çok sesliliği korur, çok kültürlü bir anlayışla sorunları tartışmayı gündemlerinde canlı tutarlarsa, pragmatizm ve popülizmin birinci yüzyılda yol açtıkları kayıpları önlemiş olurlar. O zaman kişi başına milli gelirimizi 30 bin doların üzerine çıkarabiliriz, uluslararası patent sayımız ilk 10 ülke arasına girer, nitelikli bilimsel yayınlarda ilk 10 ülke arasında yerimizi alır; korur ve geliştiririz.
Enflasyonun yarattığı eşitsizliklerden sakınmak, cari açık belasıyla baş etmek, asıl önemlisi ülke ekonomisinde verimlilik düzeyini ilk 10 ekonomi düzeyine yükseltmek istiyorsak; çok sesli ve çok kültürlü tartışma ortamında yapılanları ve yapılamayanları sorgulama koşullarını yaratmak ve sahip çıkmak gerekir.
Çok seslilik ve çok kültürlüğün özünde, bağımsız ve kendi programlarını uygulayabilen, siyasi iktidarlara bağımlı olmayan sivil toplum örgütlenmeleri vardır. İkinci yüzyılın 19 Mayıs gençleri, demokrasilerin en önemli erdemi olan “denge-denetim mekanizmasında STK’ların önemini” gündemde canlı ve diri tutarsa, etkin kaynak kullanımını ve hızlı refah artırmayı da güven altına alacaklardır.
Küresel entelektüel yarışta nasıl konumlanmalı?
Yaşamın temel amacının maddi ve kültürel zenginlik üreterek insan yaşamını kolaylaştırma olduğunu kavrayan ikinci yüzyılın 19 Mayıs gençleri, toplumların yumuşak gücü olan “entelektüel birikimde nerede durduğumuzu” sürekli sorgulamalı.
Kaç bilim insanımızın Nobel Ödülü aldığı, alınan küresel patentlerde nerede olduğumuz, kaç sanatçımızın uluslararası sahnelerde yer aldığı, kaç filozumuzun kitaplarının bütün insanlığın düşünce evrenine katkı yaptığı da en az maddi üretim kadar önemli.
Ülkemizin dış politikasında açık ve kapsayıcı, güvenilir ve işbirliklerini sürdüren, barışı koruyan, insan haklarına saygılı, eşitlikçi uygulamalara yönelen tutum da entelektüel yarışta yerimizi almanın ardındaki güç olacaktır.
Nüfusu ve yüzölçümü küçük olan Hollanda gibi ülkelerin, uluslararası ilişkilerde ilk on ülke arasında yer almalarının arkasındaki gücün, uluslararası planda ilkeleri savunan entelektüel güçleri olduğu düşünce insanlarının çoğunluğunun kabul ettiği bir gerçekliktir.
İkinci yüzyılın 19 Mayıs gençleri dayanıklı ekonomi, çok sesli tartışma, entelektüel yaratıcılığın yanında ülkenin “savunma ve sivil alanlarda güç yaratan teknolojiler” konusunda da duyarlı olmaları gerekir.
Değişim ve dönüşümlere uyumun gereklerinden biri de bize yönelecek haksızlıklara karşı savunma gücümüzü artırmaktır. Toplumumuzun 1699’da Karlofça Antlaşması’yla başlayan gerileme sürecinde, Halil İnalcık’ın altını çizdiği gibi, kültürün ögelerini oluşturan top tüfek gibi ihtiyaçları karşılamada tereddüt etmemiştir. Toplumumuzun kültür unsurlarını aktarma bilinci daha üst düzeylere taşınmalı: Savunma ve sivil alandaki teknolojilerin rekabet gücü yaratma ve geliştirmedeki etkin rolü unutulmamalı.
Teknolojinin verimlilik artırmadaki işlevi de dikkate alınarak, ekonomik ve toplumsal gelişme dinamiğini hızlandırmak için teknolojik gelişme yaratmada konumumuz sürekli sorgulanarak, öngörme ve önlem alma disiplini canlı ve diri tutulmalıdır.
Bütün canlılar gibi, içindeki insanlarla canlı yapılar olan örgütlerin de uzun ömürlü olanları, en güçlüleri ve en akıllı olanları değil, uyum yetenekleri güçlü olanlardır. Çağımızın köklü, hızlı ve etkili değişim ve dönüşümlerinde uyum yeteneğini koruma ve geliştirme ikinci yüzyılın 19 Mayıs gençlerinin en önemli sorunu olarak gündemde yerini koruyacaktır.
Uyum yeteneğini korumanın etkili aracı, zihni modellerimizin varsayımlarını sürekli sorgulamaktır. Büyük gücü iç koşulların yarattığını bilerek, iç koşullardaki değişmelerin izlenmesi, gözlenmesi ve sentezlenmesi hayati önemdedir. Dış koşulları da görmezden gelmeden, izlemeli, gözlemeli ve sentezlenmeli ki uyum sağlanabilsin.
Mevlana’n ın çağrısını anımsayalım: “Her gün bir yere gitmek ne güzel/ Her gün bir yere konmak ne hoş/ Bulanmadan, donmadan akmak ne iyi/ Dünle beraber gitti iyiler cancağızım/ Şimdi yeni şeyler söylemek lazım!”