İhracatımızın 2 yapısal 3 konjoktürel sorunu…

Nevzat SAYGILIOĞLU EKO ANKARA

Türkiye ekonomisinin en önemli konularından birinin ihracat olduğu malum. 

Çünkü her şeyden önce dövize ihtiyacımız var. Üretim yapmamız, istihdam yaratmamız, yatırımlarımızı artırmamız, katma değerli ürüne yönelmemiz gerekiyor. Dolayısıyla ihracatı da vazgeçilmez görüyoruz.

Peki, ihracatımızı istediğimiz şekilde geliştirebiliyor muyuz? İhracatımızdan beklediğimizi elde edebiliyor muyuz? Eğer beklediğimizi bulamıyorsak sorun nerede?...

Sorun veya sorunları sıralamadan önce tarihine kısaca bir göz atalım.

İhracatımızın tarihsel analizi…

24 Ocak 1980 kararları aslında yanlışıyla doğrusuyla Türkiye ekonomisinde dönüşümün miladı olmuştur. Türkiye dışa kapalı ve ithal ikameci yapıdan dışa açık ve ihracat odaklı yapıya dönüştürülmüştür. O dönemde önce teknokrat olarak sonra da Başbakan sıfatıyla sorumluluk üstlenen merhum Turgut Özal, adeta değişim ve dönüşümün mimarı olmuştur. İhracat için çok cesur adımlar atmış, finansman ve vergi kolaylıkları sağlamıştır.

1994 yılı 5 Nisan kararları sonrası Avrupa Birliği ile Gümrük Birliği anlaşması imzalamış olmamız ihracatımızda başka bir değişimi yaratmıştır. Türkiye’nin sanayi ürünleri ve işlenmiş tarın ürünleri engelsiz bir şekilde Avrupa’ya gitmiş ve böylece ihracatta yeni bir faza geçilmiştir.

2001 kararları sonrası 2003 yılında iş başına gelen Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarında ihracat ıskalanmamış, tam aksine önemsenmiştir. Nitekim 2003 yılında 36 milyar dolar olan ihracatımız 2021 yılı sonunda 225 milyar dolara kadar yükselmiştir. 2022 yılı hedefi de 255 milyar dolar olarak öngörülmüştür.

Ancak; bundan birkaç yıl önce Cumhuriyetin 100. yılı olan 2023 yılı için ortaya konulan 500 milyar dolar ihracat hedefi hayal olmaktan öteye geçememiştir.

Unutmayalım ki tarihsel süreçte döviz kurlarının seyri çok etkili olmuştur.

Bu arada Türk ihracatçısının dinamizmi ve cesareti de bu başarılı sonuçlarda inkar edilemez olumlu etki yapmıştır.

Peki, ihracatımızın seyri istikrarlı mı? Yani ihracat rakamlarımızın seyrinde sorunlar var mı? Aslında ihracatımızın seyrinde hem yapısal ve hem de konjonktürel sorunlar var.

Dilerseniz sorunlara değinmeden önce son 5 yıldaki ihracatımızın seyrine bir bakalım.

Yukarıdaki tablo bize ihracat rakamlarımızın istikrarlı olmadığını işaret ediyor. Demek ki bir yerlerde sorun veya sorunlar var.

Konjonktürel, yapısal sorunlar…

Konjonktürel sorunların başında, daralan Avrupa pazarının, bir başka anlatımla AB pazarının ihracatımızı olumsuz etkilemesi geliyor. Pandemi sonrası kapıya dayanan Rusya-Ukrayna savaşının yarattığı enerji krizi Avrupa’nın balans ayarını bozmuş görünüyor. Dolayısıyla Avrupa’ya ihracatımız daralıyor.

Konjonktürel sorunların ikincisini de ihracatımızın ve ithalatımızın farklı döviz kurlarına dayanması oluşturuyor. Şöyle ki; ağırlıklı olarak ihracatımızın Euro cinsi ve ithalatımızın da USD cinsi olması nedeniyle Euro aleyhine gelişen parite ihracatımızı da olumsuz etkiliyor.

Çok önemli ve fakat yukarılara anlatılamayan üçüncü konjonktürel sorun ise ihracatçımızın finansman sıkıntısı olarak karşımıza çıkıyor. Gerçekten de sürekli ve çok ciddi döviz ihtiyacı olan ihracatçılara yönelik kısıtlayıcı kambiyo kararları çok sıkıntı yaratıyor. Dövizinin önemli bir kısmını Türk Lirasına çevirmek zorunda olan ve ihracat ile ilgili kredi ve finansmana ulaşamayan ihracatçı için bu önemli konjonktürel sıkıntı devam ediyor. Bu gidişle sıkıntının devam edeceği anlaşılıyor.

Gelelim ihracatımızın 2 temel yapısal sorununa…

Birincisi, ihraç ürünlerimizin hala temel ve düşük katma değerli ürünler olması. Ne yazık ki orta ve yüksek katma değerli ürün gamımızın ihracatımızdaki yerinin çok düşük olduğu biliniyor. Tabii yüksek katma değerli ürün üretim ve ihracatının ekosistemi yok. ARGE, verimlilik, kapasite, yatırım, istihdam gibi temel sorunların olduğu yerde yüksek katma değerli ürün üretmek ve ihraç etmek kısa vadede imkansız görünüyor.

İkinci temel ya da yapısal sorun da ihracatımızın hala ve çok yüksek oranda “dahilde işleme” rejimine dayalı olması. İhracatımızın yaklaşık üçte ikisi ithalat yapmamızı zorunlu kılıyor. Yani ihracat yapabilmemiz için önce ara malı ve hammadde ithal etmemiz gerekiyor, bu da düşük katma değerli ürün ihracatı anlamına geliyor.

Sonuç itibariyle; teorik temeli olmayan ve pratikte çalışmayan Türkiye Ekonomi Modeli” söylemleri ve ısrarı, ihracatın konjonktürel ve yapısal sorunlarını ortadan kaldırmaya yetmiyor.

Tüm yazılarını göster