Bu hafta ekonomimizle ilgili birkaç önemli veri açıklandı. Aralarında benim en çok önem verdiğim “dış ticaret endeksleri” verisi. İhracatımızın rakamsal olarak arttığını zaten Ticaret Bakanlığı tarafından aybaşlarında açıklanan verilerden net bir şekilde görüyoruz. Ancak bildiğimiz bir başka şey varsa o da savaşın da etkisiyle Dünya emtia ve dolayısıyla mal fiyatlarındaKİ artışların devam ettiği. Örneğin neredeyse diğer tüm malların fiyatını etkileyen petrol belki savaşın başındaki 115 seviyelerinin altında ancak hâlâ sene başındaki 70’ler seviyesinin de çok üzerinde. Haftabaşındaki azımsanmayacak çıkış sonrasında da 106’lara gelmiş durumda. Keza, demir ve bakır gibi metaller de sene başına göre oldukça yüksek seviyelerde. (Üstelik bu yükselişler Dünya büyümesinde bir artış beklentisinin de sonucunda değil.) Konumuza dönersek, ihracatımız artıyor gözükürken bu artışın ne kadarının birim değer artışından, ne kadarının ise miktar artışından olduğunu bilmemiz çok önemli.
Son yayınlanan ve savaşın emtia fiyatları üzerindeki etkisini görmediğimiz Şubat ayı rakamlarına göre ihracat birim değer endeksi yüzde 9.5 artarken, miktar endeksindeki artış yüzde 14.5 olmuş. Bu oldukça iyi bir performansa işaret ediyor. İhracatta miktarsal, diğer bir ifadeyle “reel” bir artış söz konusu. Bu artış dış ticaret hadlerine yansımasa da iyi bir gidişatı gösteriyor. (Petrol ve doğalgaz fiyatlarındaki fahiş artışlar ister istemez ortalamada ithal ürün fiyatlarının ihraç ürün fiyatlarına oranını artırıyor.) Bu noktada önemli bir soru “ihracattaki bu performans duraklayabilir mi?” sorusu. Bu duraklama 4 sebepten görülebilir: Birincisi bizim ana ihracat partnerimiz olan AB ekonomilerinin anti-enflasyonist politikalar nedeniyle yavaşlaması. İkincisi üreticilerimizin ihracata yönelik üretim kapasitelerinin dolması ve kapasite artırıcı yatırım yapmakta zorlanmaları. Üçüncüsü ise döviz kurunun stabil kalmasıyla TL’nin yeniden değerli konuma gelerek dış ticaretteki rekabetçiliğimizi zayıflatması. Dördüncüsü ise doğal olarak Ukrayna’ya olan ihracatımızın gerilemesi. Ancak bu ülkeye olan ihracat hacmimiz oldukça düşük. (2021’de 2.5 milyar dolar)
Bu hafta açıklanan diğer önemli bir veri ise sanayi üretim verisi oldu. Açıkçası, Şubat ayında meydana gelen elektrik ve doğalgaz kesintilerini de dikkate aldığımızda sanayi üretimindeki yüzde 13.3’lük artış pozitif yönde bir sürpriz oldu. Bu büyümenin ana lokomotifinin ihracat performansı olduğu söylenebilir. Ancak ihracatın ağırlığı Türkiye sanayi üretiminin yüzde 25’ini geçmez. Diğer bir ifadeyle, bu artışın bir kısmının hanehalklarının tüketiminden kaynaklandığını söylemek yanlış olmaz. Bu noktada bu hafta açıklanan başka bir istatistik devreye giriyor: Perakende satış hacim endeksi. Bu endeks Şubat’ta yüzde 6.2 artmış. Her ne kadar artış Ocak’ta yüzde 8.1 ile daha yüksek gözüküyorsa da, takvim ve mevsim etkilerinden arındırıldığında Ocak’a göre yüzde 0.5 artış söz konusu. Enflasyonun fırladığı ve alım gücünün düştüğü böyle bir dönemde harcamaların nasıl reel olarak arttığı sorusu gündeme gelebilir. Öncelikle, enflasyonun bu kadar yükseldiği dönemlerde bu konularda çok sağlıklı istatistikler elde etmenin çok zor olduğunu belirtmek gerekir. İkinci olarak, Şubat’ta sene başı ücret zamlarının enflasyona henüz daha tam yenik düşmediği dikkate alınmalı. Son olarak da yükselen enflasyon ortamlarında tüketimin (imkanlar dahilinde) öne çekildiğini de unutmamak gerekir. Özetle önümüzdeki aylarda iç tüketimdeki artışın reel bazda zayıflaması şaşırtıcı olmaz. Mart ayına ilişkin PMI verileri de bir zayıflamaya işaret ediyor. Ancak bir süre sonra ister istemez yeni ücret zamları da devreye girecek.
Bugün Merkez Bankası faiz kararını açıklayacak. Artış yapması beklenmiyor. Artış yapsa bile resmi TÜFE enflasyonunun yüzde 61 seviyesini geçtiği bir noktada yüzde 14’lük politika faizine yapabileceği maksimum 2-3 puanlık artışın beklentiler üzerinde kayda değer bir etki yapması çok zor. Öte yandan yüzde 30’a varan eksi reel faizler ortamında kredi hacimleri hızlı bir şekilde artmaya devam ediyor. Bu da enflasyonu ve de enflasyon beklentilerini yukarı doğru çekmeye devam edecektir. Haftabaşında Dünya Bankası 2021 Türkiye büyüme tahminlerini yüzde 2.0’den 1.4’e düşürmüştü. Ben yüzde 4-5 büyüme görülebileceği kanaatindeyim. DB’nin revize yapması gereken veri ise yüzde 47 olarak öngördüğü 2022 ortalama TÜFE verisi. Bunun yüzde 60’ın altında olması imkansız.