İhracatçı döviz kurundan yakınıyor, müşteri kaybettiği için ağlıyor ama cuma günü açıklanan rakamlar ihracatta rekorlar kırıldığını gösteriyor. Bu tabloda bir uyumsuzluk ve ortada çözüm bulunması gereken bir sorun var.
Resmi verilere göre ihracat temmuzda 2023 aynı ayına göre yüzde 13,8 artışla 22,5 milyar dolara yükseldi. Bu rakam temmuz ayları itibariyle bugüne kadar gerçekleşen en yüksek aylık ihracat. Ocak-temmuzda ihracat yüzde 4,1 artışla 148,8 milyar dolara çıkmış. On iki aylık ihracat ise yüzde 3,4 artışla 261,5 milyar dolara yükselmiş. Bu da tarihimizde gördüğümüz en yüksek 12 aylık ihracat rakamıdır.
Yani aylık ve yıllık bazda rekorlar kırmışız. Öte yandan kurun mevcut seviyesi nedeniyle yakınmanın da ötesinde ağlayan sanayiciler var.
Geçen hafta TOBB Türkiye Hazır Giyim ve Konfeksiyon Sanayii Meclis Başkanı Şeref Fayat ile sohbet ettik. Bana sektörde yatırımların durduğunu, istihdam kaybı yaşandığını, müşterilerin kaybedildiğini, bazı sanayicilerin yatırım için Mısır’a gittiklerini anlattı. Sektörde ilk defa dışarıdaki yatırımlar Türkiye’deki yatırımları aşmış. Benzer yakınmaları hazır giyim ve diğer bazı sektörlerdeki birçok firmadan da duyuyoruz. Özellikle ihracata çalışan firmaların fiyat tutturmakta zorlandıklarını görüyoruz.
Ekonominin ayarlarını önce bozup sonra düzeltmeye kalktığımız zaman böyle oluyor. Her şey birbirine karışıyor.
İhracatçı Türk lirası değerli diyor ama Merkez Bankası reel efektif kur endeksi TL’nin hala değersiz olduğunu gösteriyor. Geçen hafta Alaattin Aktaş köşesinde “İhracatçı döviz kurundan yakınmakta ne kadar haklı?” diye soruyordu. “Verileri biraz didikleyince, biraz detaya inince kurun değişmediği algısının pek de doğru olmadığı görülüyor” diyordu. Alaattin rakamlarla görüşünü desteklemiş. Bu yılın ilk yarısındaki dolar kurunun geçen yılın aynı döneminin yüzde 60 üzerinde olduğuna işaret etmiş. İhracatın da büyük ölçüde bu değersiz TL üzerinden yürüdüğünü belirtmiş,
Alaattin’in değerlendirmelerine katılmamak imkânsız. Gerçekten de TÜFE bazlı reel efektif döviz kuru Haziran’da 61.90 seviyesindeydi. Endeksin baz yılı olan 2003’e göre 38 puan aşağıdaydı. Bu demektir ki; TL 2003 yılından bu yana ciddi değer kaybetmiş. Fakat bakış açısını değiştirdiğinizde farklı sonuçlar elde etmek mümkün. Baz aldığınız tarihi değiştirdiğinizde TL’nin durumu değişiyor. Mesela geçen yılın haziran ayına göre reel efektif kur yükselmiş; yani TL reel olarak değerlenmiş. Aynı şekilde reel kuru hesaplarken yani kuru reelleştirirken farklı endeksi aldığınızda resim değişebiliyor. Mesela yurt içi üretici fiyatları endeksine göre TL 2003’e göre çok fazla değer kaybetmemiş.
Dolayısıyla herkesin haklı olduğu bir durum var. İhracatçı ve sanayici TL’nin son dönemde reel olarak değerlenmesinin baskısını artan bir şekilde hissediyor. Merkez Bankası da aynı şekilde TL’nin geçmiş yıllardaki sert değer kaybının fiyatlara olan geçişini yani enflasyonist etkisini hala ağır bir şekilde hissediyor. Vatandaş ise her ikisini birden hissediyor. Hem enflasyonun yakıcılığını hem de işletmelerin kapanması ve daralması nedeniyle işini kaybetmenin ızdırabını yaşıyor. TL değer kaybetmezse ihracatçı zorlanacak, TL hızlı değer kaybederse Merkez Bankası zaten uzak kaldığı enflasyon hedefinden daha da uzaklaşacak. Vatandaş ise her durumda zorlanacak.
Burada yanlış olan kur değil, enflasyondur. Biz zamanında enflasyonun yükselmesine göz yumarak ekonomiyi bir açmaza soktuk ve şimdi de bunun acısını yaşıyoruz, bedelini ödüyoruz.
Kaldı ki; ihracatın asıl belirleyicisinin “kurun düzeyi” olmadığı yolunda çok sayıda çalışma var. Mesela Merkez Bankası araştırmacıları Abdullah Kazdal ve Selçuk Gül’ün 2021 yılında yaptıkları “Türkiye’de İhracat ve Reel Kur Arasında Zamana Göre Değişen İlişki: Sektörel Düzeyde Güncel Bir İnceleme” başlıklı çalışmanın sonuçları da ihracatın reel kur esnekliğinde son dönemde artış kaydedilmekle birlikte ihracatın esas belirleyicisinin yurt dışı gelir hareketleri olduğu yönündeki geçmiş bulguları teyit etmiş.
Peki neler yapılabilir?
Sorunun çözümünün kurlarda yapılacak yüksek boyutta bir ayarlama ile olamayacağını anladık. Yani çare kur değil. Kurla gelen rahatlama kısa süreli ve yan etkisi bol oluyor. Burada başka çözümler devreye girebilir. İhracatçılardan çeşitli öneriler geliyor. Mesela firmaların TCMB’ye ihracat kaynaklı döviz satışlarında verilen yüzde 2’lik döviz dönüşüm desteği yükseltilebilir. Aynı şekilde reeskont kredilerine erişim artırılırken, şu anda yüzde 38’ler dolayında olan bileşik maliyet aşağı çekilmesi de talepler arasında yer alıyor. Aynı şekilde istihdam maliyetini aşağı çekici destekler, yurtdışı pazarlama destekleri öneriliyor. Kur-enflasyon makasının daralmasını istiyorlar. Son yıllarda artan kurların fiyatlara olan geçişkenliğinin zayıflaması lazım. Bunların her ikisi için de enflasyonun kalıcı bir şekilde aşağı gelmesi gerekiyor.
Kur hareketlerinin sektörel düzeyde farklı etkileri olduğu ve bazı sektörlerde ihracatın reel kur değişimleri karşısında istatistiksel olarak anlamlı tepki vermediğine dikkat çeken Kazdal ve Gül’ün çalışmasının sonuç bölümünde dediği gibi “Türkiye’de ihracatın temel belirleyicisinin ticaret ortaklarının gelirlerindeki değişimler olduğu da göz önünde bulundurulduğunda, ihracatı teşvik etmek amacıyla sektör bazlı politikaların tercih edilmesinin faydalı olacağı değerlendirilmektedir.”