2025’ten başlayarak dört yıl daha Trump’layız. Rahmetli Demirel bu tür durumlar için “Sandığın sonucunu değiştiremezsiniz ama sandıktan çıkanı değiştirebilirsiniz” derdi. Ne demek? Şu anda yapılacak bir şey yok, önümüzdeki hadiselerin neler getireceğine bakalım demek esasen. “Hadi bakalım, kolay gelsin” demek bir nevi.
Seçimlerin hemen ertesinde daha sonuçlar açıklanmadan yapılan CNN sandık çıkış anketine göre Amerikalı seçmenlerin yüzde 72’si ülkenin gidişatından hoşnutsuz, hayatından memnun değildi. Nedir? ihmal edilmiş yerlerin mutsuz ahalisi yine Trump dedi.
Yine aynı mutsuz seçmen grubu, 2016’da da Trump demişti. Şimdi Trump’ın 2016 seçim zaferi ile 2024 seçim zaferi arasında ihmal edilmiş yerlerin Amerikan haritasında daha da yaygınlaşması Biden döneminde sorunun iyi yönetilmediğini hatta biraz daha derinleştiğini gösteriyor sanki. Nedir? Müesses nizamdan hoşnutsuz seçmen grubu Biden’ın başkanlığı döneminde daha da büyümüş.
Bakın isterseniz yandaki haritaya, 2016’dan 2024’e kırmızı dalganın büyülüğüne. Kırmızılar Cumhuriyetçilerin kazandığı iller, maviler ise Demokratların. Ne olmuş? Kırmızı azalmamış, biraz daha büyümüş.
Öncelikle bu ne anlama geliyor? İkincisi, bu seçim sonucu bizim gibi ülkelere ne getirir? Üçüncüsü, Trump’ın başkan seçilmesi, Türkiye’de yeşil ve dijital dönüşüm sürecini kolaylaştırır mı, zorlaştırır mı? Bana ilk bakışta işimiz çok zorlaştı gibi geliyor doğrusu. Bugün sohbete başlayalım.
Trump bu seçimleri kazanamasa bile, seçimin gündemini zaten belirlemişti. Trump’ın gündemi seçimin gündemiydi. Demokratlar da Trump’ın sahiplendiği platformun içinde kaldılar, dışına çıkamadılar. Amerika’da bu son seçimlerde en çok ne konuşuldu? Benim aklımda üç temel konu kaldı doğrusu. Bunlardan ilki, gümrük tarifelerinin artırılması. İkincisi ise düzensiz göçün kontrol altına alınması ve yasadışı göçmenlerin ülkelerine kitlesel olarak geri gönderilmesi. Üçüncü olarak ise, enflasyonun getirdiği geçim sıkıntısı hadisesiydi.
Nedir? Her üçü de Amerikan orta sınıfının bir türlü çözülemeyen ve giderek daha dayanılmaz hale gelen mutsuzluğunu yansıtıyor. Küresel rekabet karşısında işini kaybeden, iş bulma konusunda göçmenleri kendisine rakip olarak gören ve artan enflasyonla birlikte geçim sıkıntısını daha derinden hisseden Amerikan orta sınıfının hoşnutsuzluğu esasen Trump’ın seçim zaferini getiren. 2016’da da öyleydi, şimdi de öyle. Dediğim gibi problemin boyutu büyüdü, hoşnutsuzların sayısı arttı yalnızca.
Türkiye’de bize en garip gelen sanırım Amerika’da şahlanan enflasyon tartışmasıydı. Bizim enflasyon rakamlarının karşısında, Amerikan enflasyonu olsa olsa utanır, sesini çıkarmaz. Amerikan enflasyonu tepe noktasına 2022 yılında ulaştığında enflasyon oranı yüzde 9’du. Türkiye’de aynı yılın ortasında yüzde 80 enflasyon oranını gördü hatırlatayım. 2021’de Amerikan enflasyonu yüzde 7’lerdeyken bizimki yüzde 15-20’lerdeydi. Bizimki dört katını aşkın arttı, onlarınki 7’den 9’a çıktı yalnızca, yüzde 30 filan olmadı.
Peki, neden bu kadar çok enflasyon muhabbeti vardı Amerikan seçimlerinde? Doğrusu ben hadisenin benzin fiyatları ile yakından alakalı olduğu kanaatindeyim. Amerika benzin pompa fiyatları neyse, bizde de döviz kurları öyle. Fırlarsa istikrarsızlık algısı tavan yapıyor.
Amerikan benzin fiyatı galon başına 2,29 dolardı 2021’de Biden işbaşına geldiğinde. Sonra Haziran 2022’de benzin fiyatı galon başına 5 dolara kadar çıktı. Nedir? Benzin fiyatı birden yüzde 118 arttı. Çok yani. Bakın aynı bizim buradaki artış oranlarına benziyor. Şimdilerde 3 dolar civarında.
Hadise küresel gelişmelerle ilgili ama sonuçta Trump döneminde benzin fiyatı şöyleydi sonra böyle oldu söylemi etkili oldu. Amerikalılar benzin pompa fiyatlarını ülkedeki fiyat istikrarsızlığının nişanesi olarak gördükleri için konu önemli oldu. Toplu taşımanın olmadığı kocaman bir ülkede benzin pompa fiyatları hayatın idamesi için önemli.
Seçim dönemi tartışmalarında önem kazanan ikinci konu ithalata konulacak gümrük tarifeleri konusuydu. Gümrük tarifelerini artırma meselesi bir nevi sanayimizi ve sanayide işleri yabancılara kaptırıyoruz, işsiz kalıyoruz gündeminin nişanesiydi. Unutmayalım Biden’ın Enflasyonu İndirme Yasası (Inflation Reduction Act-IRA) ile getirdiği desteklerin amacı hep sanayinin Amerika’ya geri dönmesinin sağlanması, yeşil istihdamın ülkeye dönemsiydi. Demokratlar bu seçim sürecinde Trump’ın sahiplendiği bir alanın içindeydi derken aklımda IRA düzenlemesi de var doğrusu.
Dani Rodrik bundan iki ay kadar önce yazdığı bir yazıda, iklim değişikliği ile mücadele, gelişmiş ülkelerde orta sınıfın güçlendirilmesi ve küresel yoksulluğun azaltılması hedeflerine aynı anda erişmenin imkânsız olduğunu anlatıyordu. İkisini hedefleyince üçüncü boşta kalıyordu. Şimdi doğrusu benzer bir durumdayız.
Trump dönemi ile birlikte sanayiyi Amerika’ya geri getiriyoruz gündemi yalnızca güç kazanır. IRA’nın yeşil dönüşüm destekleri belki daha da güçlendirilerek gündemin merkezinde yer alır. Programın ilk aşamadaki başarılı sonuçları anlatılıyor. Ama burada atılan adımlar, bizim gibi ülkelerde sanayi istihdamını ve dolayısıyla küresel yoksulluğun azaltılması hedefini olumsuz etkiler.
Yeşil ve dijital dönüşümün sermaye yoğun bir yatırım süreci olduğunu düşünürsek Amerikan hükümeti Trump döneminde kaynakları bizim gibi ülkelerin dönüşümüne mi aktarır yoksa kendi ülkesi içinde mi değerlendirmek ister? Böyle bakınca doğrusu ulus ötesi bir tehdit olan iklim değişikliği ile mücadele hedefi de açıkta kalır esasen. Bizim gibi ülkelerin karbonsuzlaşma yatırımları iklim değişikliği için önemli. Dani Rodrik’in dediği gibi yani.
Şimdi dijital dönüşüm ile ilgili düzenlemelerin hafiflemesi konusuna girmeyeyim ama yeni teknolojiler ve özellikle yapay zekâ ile ilgili yatırımlar daha bir serbestleşir. Ama bu durum Çin ile devam eden teknoloji yarışı açısından önem taşır. Teknoloji rekabetinin asıl kaybedeni olan Rusya’nın sınırlandırılması ve meşguliyetle tedavisi ise Ukrayna ile bitmez gibi geliyor doğrusu bana. Rusya’nın yerini Amerikan LNG’sinin almasından Trump Amerikası neden rahatsız olsun? Olmaz.
Amerikan seçimleri ile birlikte artık bir devrin sonuna geldik gibi görünüyor. Bundan önce çok alametler belirmişti. Trump’ın dönüşü bitişin nişanesi gibi duruyor doğrusu. Kendi hesabıma, Trump biter ama Trumpizm bitmez demişim 2020 seçim sonuçlarına bakıp. Öyle olmadı. Biden dönemi, Amerikan mutsuzluk haritasının daha da büyümesine neden oldu. Trump, 2024’te geri geldi.
Şimdi dünya yeniden kurulurken ne yapacağımızı çok dikkatli düşünmemiz gereken bir geçiş dönemi içindeyiz. Nereye geçeceğimizi bilmiyoruz. Ama meselelerimizi bilmek, meselelerimizin farkında olmak önemli.
Türkiye, bölgesinin en büyük sanayi ülkesi ama Türk sanayiinde bir verimlilik meselesi var. Böyle deyince özel şirketler verimsiz de kamu çok mu verimli diyorlar. Türkiye’nin bir de hükümet etme sistemi problemi olduğu, bu yapıda idarenin çalışmadığı ortada. Ama idarenin dağınıklığı işi zorlaştırsa bile Türkiye’nin üretim kapasitesinin teknolojik dönüşümü ve bu üretim altyapısın yeni teknoloji geliştirme kabiliyetinin artırılması gereğini ortadan kaldırmıyor.
Türkiye’nin Amerika ile Avrupa arasındaki küresel iktisadi rekabette Avrupa Birliği ekonomisinin güç kazanmasına katkı yapma ihtimali bu dönemde üzerine odaklanılabilecek önemli bir husus aslında. Türkiye zaten Alman değer zincirlerinin ayrılmaz bir parçası. Oraya doğru giden yolu ve partnerlerimizi tanıyoruz.
Ne yapmalı? Bir an önce, “Avrupa Birliği Türkiye’nin stratejik önceliğidir” önermesinin manası üzerine düşünmek hiç bu kadar önemli olmamıştı. Türkiye ve AB’nin teknolojik sıçrama potansiyelini birbirine bağlamak mümkün duruyor bugün. Türkiye imalat sanayiinde sahip olduğu ürün ve pazar çeşitliliği ile kazandığı ekonomik derinlikle Avrupa inovasyon ekosisteminin ticarileştirme konusundaki problemlerine çare olabilir.
Üzerine serinkanlı bir biçimde düşünmeye bir an önce başlamak lazım. Trump’ın ikinci gelişi, dünyanın bir geçiş dönemine girdiğine delildir. Eskisi olmadı, yenisi daha ortada yok.
,