Bu günlerde İsveç zor günler geçiriyor. Bazı siyasi özlemleri olduğu anlaşılan, fikirleri ise çoğumuzu çileden çıkartacak nitelikte olan Danimarka ve İsveç vatandaşı Rasmus Paludan isimli zat, Stram Kurs (tavizsiz yol?) örgütü üyesi olarak ismini aday listesine ekletmek için giriştiği kampanya çerçevesinde mitinglerde Kuran’dan sayfaları ateşe vermeyi planladığını ilan etmiştir. Anlaşılabildiği kadarıyla, beyfendi aday listesinde yer almak için gerekli sayıdaki imzayı toplayamamıştır. Sergilediği olağandışı davranışlar muhtemelen kamuoyunun dikkatini çekerek imza sayısını arttırmayı amaçlamaktadır. Bu açıdan bakıldığında Bay Paludan’ın kamuoyunu derdinden haberdar etmeyi başardığı söylenebilir. Kuran’dan sayfalar yakacağını ilan etmesi kamuoyunu kutuplaştırmış, muhtemelen herkesin fikrini özgürce ifade etmesi gerektiğini düşünen bazı kişilerin de desteğini sağlamıştır. Keşke Bay Paludan’ın muhtemel eylemlerini ve tehditlerini görmezden gelseydik, o da o zaman kamuoyunun dikkatini çekemeyecek ve o da amacına ulaşamayacaktı denilebilir. Ancak, böyle bir iddiayı peşinen doğru bulmadan önce gerçekleşen olayları biraz daha yakından inceleyelim.
Tartışmamıza böyle bir kriz durumuyla ilk defa karşılaşmadığımız tespitini yaparak başlayalım. Daha önce Danimarka ve Fransa’da İslamı aşağılayan karikatürler nedeniyle çatışmalarla nitelenen krizler çıkmıştı. Karikatürleri çizenler yaptıklarının düşünce özgürlüğünün tabii sonucu olduğu gerekçesiyle savunulmuşlardı. Bir dine hakaret olarak görülen karikatürleri çizenler düşünce özgürlüğü ilkesiyle savunuluyorlarsa, herhalde aşağılandığını düşünen dinin mensuplarının da, barışçıl sınırlar içinde kalmak ve tedhişe başvurmamak koşuluyla, memnuniyetsizliklerini uygun gördükleri yoldan ifade etme hakları vardır. Bilebildiğim kadarıyla, tartışmalar sırasında olayların cereyan ettiği ülkelerin siyasi liderleri dahil yetkilileri olanları sadece düşünce özgürlüğü açısından değerlendirmişler, hakarete maruz kaldığını düşünenlere ilişkin herhangi bir empati sergilememişlerdir. Hatta, belki kendilerinin bile katılabileceği barışçıl protesto yolunun açık olduğunu dile getirebilirlerdi ama getirmemişlerdir.
Biraz daha ayrıntıya inelim. Bir karikatürün ya da Kuran sayfalarının yırtılarak yakılmasının mala ve cana zarar veren protestolara yol açmasının altında muhtemelen iyi düşünülmeden veya kasıtlı atılan bir adımın tetiklediği daha derin sorunlar yatmaktadır. Tahminimce, tedhişe yönelenler, kendilerini yaşadıkları toplumdan tecrit edilmiş, ve daha da öteye, aşağılanan, saygı görmeyen ve marjinal konumda hissetmektedirler. Tatminsizlik ve kızgınlık solumaktadırlar. Tetikleyici olay, onlara kendilerini zorbaca da olsa, ifade etme fırsatı vermektedir. Bununla beraber, cana ve mala verdikleri zararın anlayışla karşılanacak bir tarafı yoktur. Ancak olaylar karşısında düşünce özgürlüğünün kutsallığını savunanların üzerinde durmaları gereken bir husus var. Dile getirmek istediğim husus özgürlüklerin kullanımında gözlenen asimetridir. İslam inancına sahip olanların rencide oldukları iddialarına karşı bunun düşünce özgürlüğünün katlanılması gereken bir sonucu olduğunu savunan siyasi liderler ve diğerlerinin, diğer tek tanrılı din mensuplarından kaynaklanabilecek şikayetlere karşı daha duyarlı davranacaklarından derin kuşku duyuyorum.
Örneğin, Bay Paludan Kuran yerine Musevilere ait bir kutsal kitabın sayfalarını yakmayı önerseydi ya da Musevilere karşı dostane olmayan beyanlarda bulunsaydı, gerek toplum gerek siyasi liderler, toplumlarında anti-semitizme müsaade edemeyeceklerini beyan ederek ayağa kalkarlardı. Nazilerin yaptıklarından dolayı duyulan kollektif suçluluk duygusu, hele yapılanların İsveç, Danimarka ve Fransa’nın da istisna olmadığı ülkelerde de cereyan etmiş olması, bu tür provokatif davranışlara gerçek bir engel teşkil etmektedir. Tahminimce Bay Paludan ve onun gibileri, Musevilere açıkça hakaret edemeyeceklerini gayet iyi bilmekte, dolayısıyla o konulardan uzak durmaktadırlar.
Başka bir olasılığı da merak ediyorum. Aynı toplumlarda İslam inancına sahip bir kişi Bay Paludan’ın Kuran’a yapmayı tasarladıklarını İncil’e uygulayacağını açıklasa acaba ne olurdu? Sorunun cevabı bilinmemekle birlikte, Bay Paludan ve benzerlerinin Müslümanlara saldıracaklarından ve mallarına zarar vereceklerinden, yan tedhişe yöneleceklerinden ben şahsen fazla kuşku duymuyorum. Kuşku duymadığım diğer bir konu ise, Müslümanların hakaret olarak gördüğü eylemleri düşünce özgürlüğü çerçevesinde savunanların, Müslümanların aynı tür davranışlarını düşünce özgürlüğünün tabii sonucu olarak savunmayacaklarıdır. Din militanlığına geçit yok, hoşgörü esastır filan diyeceklerdir.
Bir Türkün İsveç, Danimarka ve Fransa’daki yaygın düşünce özgürlüğü ortamına hasret duyması için haklı nedenler olabilir. Ama, bu toplumların liderleri kendilerinin aşağılandığını düşünen inanç sahiplerini görmezden gelip, düşünce özgürlüğünü başka dinden olanlara hakaret etmeye cevaz veren bir ilke olarak ele almak yerine bir miktar empati göstermeleri hem kendi ülkelerinin iç barışına hem de dünya barışına daha fazla katkı sağlayacaktır.