İçerideki yangın, ülkesini doğasıyla, ormanıyla, hayvanıyla seven tüm vatandaşların içini yaktı. Türkiye’nin gelecek nesillerini etkileyecek doğa felaketi bir tarafa, siyasi açıdan bir sonucu da oldu yangınların; uzun zamandır konuşulan, ülkedeki yönetim ve koordinasyon zafiyeti somut olarak ortaya çıktı. Yine şüphelenilen, ancak pek bahsedilmeyen devlet kurumsal kapasitesinin acziyeti iyice görünür hale geldi.
Türkiye iç siyaseti artık “yangınlardan önce” ve “yangınlardan sonra” diye anılacak gibi. Dışarıda da durum pek farklı değil aslında; AK Parti hükümetinin “belirleyici”, “ön cephe oyuncusu” olma iddiasında olduğu hemen hemen tüm krizler de yangın yeri gibi. Ancak ya hiç müdahale etmiyor, ya da müdahale etmeye kalkınca en yanlış yola sapar izlenimi veriyor Ankara.
Afganistan’da Taliban, Kabil Hükümetine karşı intihar eylemlerine başladı
AK Parti hükümetinin, NATO ve ABD askerlerinin çekilmesinin ardından Mehmetçiği cephede tutmak istediği Afganistan, yangının en büyüğünü yaşıyor. Taliban ülkede giderek kontrol ettiği alanı genişletirken, gözünü doğrudan Başkent Kabil’e diktiğinin işaretlerini de vermeye başladı.
Mehmetçiğin görev yapacağı Kabil, bugünlerde Taliban’ın “intihar saldırıları” ile anılır oldu. Taliban’ın “şehitler takımı” adını verdiği intihar saldırganları Kabil’de Cumhurbaşkanı’ndan sonraki en belirgin hedefe, Afgan Savunma Bakanı’na saldırdılar. Bakan Muhammedi saldırıdan kurtuldu, ancak 8 kişi öldü, 20’den fazla da yaralı var. Taliban, saldırıdan dakikalar sonra olayı üstlendi ve “devamı gelecek” mesajı verdi.
Muhammedi suikast girişimi, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “inanç anlamında bizimle pek bir farklı yanı yok” dediği Taliban’ın, aynı milletten, aynı dinden ve mezhepten olduğu kişilere saldırmakta beis görmediğini gösteriyor. Bu açıdan bakılırsa, Türkiye’den gönderilecek Mehmetçiğe “iltimas geçeceklerini” beklemek en hafif deyimiyle naiflik olur.
Afganistan’a Suriyeli cihatçılar mı gidecek?
Nitekim AK Parti hükümet üyeleri “savaşmak için değil, savunma amaçlı gidecekler” açıklamalarına karşılık, Taliban’ın “Afganistan’da istemiyoruz” dediği Mehmetçik yerine, “savaşmak” üzere yeni unsurlar arayışına girildiği bilgisi de diplomatik kulislere sızmaya başladı; Mehmetçik Havaalanı’nı savunacak, mecbur kalmadıkça ateş etmeyecek, ancak Ankara’nın anlaşacağı özel güvenlik unsurları- Suriyeli Cihatçılar da denebilir- gerektiğinde Taliban’la göğüs göğüse savaşacak.
Ankara’nın planı buna evriliyor gibi görünüyor. Suriye’de tutmayan plan, Afganistan’da tutar mı? Bir dönem ABD ile Türkiye’nin birlikte kotardıkları, paranın Katar’dan, eğitimin Türkiye’den verildiği “eğit-donat” birliklerinin, cepheye sürüldükleri ilk gün, silah ve teçhizatlarıyla birlikte IŞİD’e katılmalarını -ya da silahları IŞİD’e bırakıp toz olmalarını- tüm dünya izlemedi mi? Afganistan’da da aynısının olmayacağının garantisi var mı?
Kuzey Irak karıştı…
Bir başka yangın yeri ise Kuzey Irak… ABD askerlerinin Irak’tan çekilmesi, kalacak birkaç yüz askerin görevinin sadece “danışmanlık” ya da “eğitimle” sınırlanacağının açıklanması tüm bölgeyi etkileyecek kadar önemli. Ancak en büyük etki elbette Saddam’ın son dönemlerinden bu yana ABD koruması altında palazlanan Kuzey Irak’taki Özerk Kürt yönetimi üzerinde yaşanıyor gibi.
O kadar ki, Barzani sülalesi daha şimdiden birbirine düşmüş durumda. Mesud Barzani’nin oğlu Başbakan Masrur Barzani ile yeğeni Kuzey Özerk Bölgesi Başkanı Neçirvan Barzani arasındaki siyasi rekabet, açık savaşa dönüşmüş görünüyor.
Kuzey Iraklı gazeteci Abdulla Hawez’e göre, Mansur’un ağırlığının artmasıyla birlikte, Neçirvan ve yakınları yavaş yavaş mal varlıklarını Irak dışına çıkarmaya başlamışlar. İkili arasındaki söz düellosu, Neçirvan ve Masrur’un sahip oldukları medya organları aracılığıyla devam ediyor.
Ve yine bölgeye ilişkin bir başka çarpıcı gelişme ise İran’ın attığı sembolik adım; İran’da yeni Cumhurbaşkanı Reisi’nin yemin törenine Kuzey Irak Kürt Özerk Yönetimini temsilen Başkan Neçirvan Barzani katıldı. Ve Barzani Tahran’da, yanına Irak bayrağı hiç açılmadan özerk yönetim bayrağı ile karşılandı. Oysa Tahran yönetimi, bu tip ziyaretlerde bugüne kadar hep Irak bayrağı da açmaya özen göstermişti. Belli ki İran, ABD’nin Irak’tan askeri olarak çıkmasının ardından kendilerini güvende hissetmeme ihtimaline karşı Kürtlere “ben arkanızdayım” mesajları vermeye başlamış bile.
Irak’ta siyasi dengeler değişirken, Ankara ise Mehmetçikle Kuzey Irak’ta var, ancak Bağdat’ın siyasi koridorlarında -deyim yerindeyse- esamesi okunmuyor. Bağdat’ta sesiniz duyulmazsa, Irak topraklarındaki Mehmetçiğin yakında göze batmaya başlama olasılığı çok büyük. Acilen hareket gerekiyor, ancak AK Parti hükümeti oyunu “dışardan seyrediyor” izlenimi veriyor.
Tunus’ta Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı ile teması
AK Parti üst düzey yetkililerinin ilk andan itibaren Cumhurbaşkanı’nın attığı parlamento çalışmalarını askıya alma adımını “darbe” olarak niteledikleri, Müslüman Kardeşler’in Tunus kolu Nahda’ya destek çıktıkları Tunus’ta da işler tersine döndü.
O kadar ki, Cumhurbaşkanı Erdoğan, daha AK Parti sözcüsü Ömer Çelik’in ve TBMM Başkanı Mustafa Şentop’un “darbe yapmakla” suçladıkları twitlerinin üzerinden birkaç gün geçmişken, Tunus Cumhurbaşkanı Kays Said ile telefonda görüştü.
Belli ki Müslüman Kardeşler’in artık siyaset sahnesinden silinmeye başladığı Ankara’da da hissediliyor. Ancak AK Parti üyelerinin eski refleksleri ise henüz törpülenmiş değil. Bu kargaşa, Ankara’nın Orta Doğu’da kurulan Müslüman Kardeşler’siz yeni Orta Doğu oyununa hala tam adapte olamadığını gösteriyor.