İç şişkinliği: İkinci episod

Osman Ata ATAÇ İŞLETMECİLİK SOHBETLERİ

Geçtiğimiz hafta içimi şişiren işletmecilik literatürüne değinerek yaşıma uygun bir tutum sergilemiştim. Daha önce defalarca değindiğim gibi üççeyrek asırlık bir ömrü tamamlamış, eş, baba, dede olmuş, asistan, öğretim üyesi, daire başkanı, emeklilik payelerine ulaşmış biri olarak huysuzluk ve eleştiriyi kendim için kazanılmış bir hak olarak görüyorum. Kimse kusura bakmasın. 

“Şikâyetin kime ne faydası var” diye sormayın. Şikâyet etmezsem bu iç şişkinliği yüzünden patlarım bu bir. Bir de sizler belki benim şikâyetlerime katılır bu ipe sapa gelmez kaynaklardan, suya sabuna dokunmayan, kerameti kendinden menkul laf kalabalığına yüz vermez, okumaz, izlemezsiniz. Buda iki.

Bu hafta sizlerle iç şişkinliğime önemli katkıda bulunan bir başka literatür kesimine değineceğim: Enflasyon. Ben değineceğim siz de karar vereceksiniz. Literatür mü haklı ben mi haklıyım. Yani aşağıda önerilerini özetlediğim yazarlar diyorlar ki “Akıllı olun dediklerimizi dinleyin” siz de karar verin iddia ettikleri kadar işe yarayacak bir şeyler söylüyorlar mı?

Soru sürekli enflasyon koşulları altında işletmecilik nasıl yapılmalı? Önce soruya bir bakalım. Derler ya “Dinleyen söyleyenden arif gerek” diye soru soran da cevap vermesi istenenden arif gerek. Siz belki bıktınız ama ben yine de tekrar edeceğim. Bir kelimeler dizisinin sonuna soru işareti koymak soru sormak için yetmez. 

Sözgelimi, “Enflasyon koşulları altında işletmecilik nasıl yapılmalı?” kelimeler dizisinin soru olabilmesi, daha doğrusu cevap verilmeye layık bir soru olabilmesi için ‘enflasyon koşulları’ nedir ‘altında’ olmak ne demektir, ‘işletmecilik yapmak’ ne demektir tanımlanması gerekir. 

Mesela, enflasyon. Enflasyon gayet iyi tanımlandığı sanılan bir makro-ekonomik kavramdır. Fazla titizliğe gerek yok. Enflasyon, fiyatlar genel düzeyinin, başka bir deyişle, ortalama fiyatların sürekli ve algılanabilir artışı demektir. Ama enflasyon var enflasyoncuk var. Dünya ortalama enflasyonu %9. Çin %2,5 ile en düşük ve dahi Türkiye resmi %85 ile en yüksekte. Bizimle liste başı rekabeti!! yapan Venezuela, Sudan, Zimbabve ve Arjantin var. Şimdi enflasyon altında “Şöyle yapın. Böyle yapın” diyenlere “Bunu kime söylüyorsunuz. Önerileriniz Çin ve Türkiye’ye eşit oranda uygulanabilir mi? diye sormak kabahat mi? 

“Hoca seni dinlemeye kalksak kimse soru soramaz” demeyin. Derseniz, aldığınız saçma sapan cevaplardan şikayet hakkından vazgeçmeye de razı olmanız gerekmez mi? Neyse, bu soru nasıl sorulmalı bir ara bakarız. Şimdi sorunun bu haline, artık ne anladılarsa, cevap verdiklerini söyleyenler neler söylüyorlar onlara bir bakalım. 

Soruya cevabı oldukları iddiasında olanların ilk söyledikleri işletmelerin tedarik zincirlerini ve özellikle tedarik zincirlerinin enflasyonun yaratacağı sarsıntılara ne kadar açık ve savunmasız olduğunu iyi anlamaları gereği. Yani diyorlar ki en büyük veya ilk tedarikçinizi değil tedarikçilerinizin tedarikçileri dahil tüm zinciri inceleyerek her safhadaki riskleri belirleyin. Yalın envanter ve tam zamanında envanter artık geçerliliklerini yitirdiler. Bu nedenle alternatif tedarikçiler bulun ve yeterli envanter tutun. 

Ne diyeceklerdi? “Envanterinizi tüketin daha pahalı olunca alırsınız, tek tedarikçi ile çalışın ki pazarlık gücünüz kalmasın, alternatif tedarikçiler belirlemeyin ki tedarikçiniz kendi tedarikçileri yüzünden zor duruma düşerse şaşkına dönebilesiniz diyecek halleri yok ya.

Soruya cevabı oldukları iddiasında olanların Türkiye’yi bilmedikleri için ikinci söyledikleri ise şu: Mali yapınıza dikkat edin ve bir inceleyin. Banka kredilerinize, kısa vade borçlarınıza, diğer ödeme yükümlülüklerinize bir bakın. Hangilerinin faiz oranlarından ne kadar etkileneceğine dikkat edin. Geçtiğimiz yılların mali politikaları önümüzdeki yıllar için fazla riskli olabilir. Borçlarınızı yapılandırın, yeni kredi kaynakları arayın ve yeterli nakit rezervlerini güvenlik için tutun. 

Bu tavsiye iki açıdan saçma. Bir kere belli ki enflasyon ortamında faizlerin artacağını sanıyorlar ki cehaletleri! buradan belli. Bizde düşüyor. Bunu bir kenara bırakın, ne diyeceklerdi yani? Borç miktar ve vadelerini unutun, ödersiniz Allah kerim dert etmeyin, bir kenara ölümlük dirimlik para istiflemek için sıkıntı çekmeyin diyecek halleri yok ya!

Soruya cevabı oldukları iddiasında olanların üçüncü söyledikleri şu: Global piyasaları yakından takip edin. Ülkeler arası anlaşmalar, ittifaklar ve uluslararası tedarikçilerin politikalarını izleyin. Merkez bankalarının kararlarını yakından takip edin. Tüm bunlarda değişiklikler olabileceği gibi ekonomik ve siyasi baskı altındaki ülkeler rasyonel düşünce yerine ulusal popülizm kazandıracağına inandıkları kararlar alabilirler.

Ne deseler beğenirsiniz? Uluslararası piyasalar, tedarikçiler, merkez bankası falan ve ülke politikalarını boşverin. Bir şey olmaz, sizi ilgilendirmez. Tüm ülkeler en rasyonel kararları almaya devam edeceklerdir. İrrasyonel politikalar güdecek değiller ya! diyecek halleri yok herhalde.

Literatürde enflasyon koşulları altında işletmecilik konusundaki dördüncü öneri daha beşeri. Enflasyon altında geçinemeyen personelin iş piyasasından çekilmesi önce akla ters gelen bir olgu olmakla beraber sık görülen bir şeydir. Açıkçası “Bu pahalılıkta bu ücrete çalışacağıma evde otururum. Hiç olmazsa kafamı dinlerim” düşüncesi çok da garip bir düşünce değildir. İşten ayrılan, iş piyasasından çekilen personel yerine koyması güç hatta imkansız olabilir. 

Doğru söze ne demeli? “Giden gitsin bizde adam çok” diyecek halleri yok ya. 

Bu dördüncü öneri kapsamında bir ilave fikir de çalışanlara mali destek dışında destekler sağlanmasının bir çözüm olmaktan çıktığı. Malum personel, özellikle kilit personel, kaybını önlemenin tek yolunun ‘iyi’ ücret ödemek olduğu fikri yıllardır pazarlanır. ‘İyi’ ücretin ne kadar olduğunun bir tanımının olmaması bir yana bırakılırsa, literatür artık ‘iyi’ ücret ödemenin kaybı önlemenin tek yolu olduğu kanısına varmış görülüyor. Enflasyon altında ‘yaşam’ savaşının ‘büyüme’ hedefini arkada bıraktığı ileri sürülerek buna göre davranılması isteniyor. 

Ne deselerdi yani? Elinize baltanızı alın maaşları kesin. Millet nasılsa sıkıntıya alışır. Geçinir giderler. İşsizlik de var kimse bir yere gitmez meraklanmayın. Nereye gidecekler? Masrafları da azaltın. ARGE çalışmalarını filan bir kenara bırakın. Reklam falan yapmayın. Boşuna masraftır. Maaşları düşüremiyorsanız personel sayısını azaltın. Maaşları düşürseniz bile daha az personelle daha çok iş yapmaya çalışın. İşler düzelince ve gerekiyorsa işe yeni elemanlar alırsınız.

Umarım bana hak verirsiniz. Bu önerileri içeren ‘makaleler’ veya ‘araştırmalarla’ dolu yayınları ve açık oturumları ve konferansları izleyerek bilmediğiniz bir şey öğreneceğinizi sanmak biraz safdillik gibi geliyor bana. En azından ben şimdiye kadar bilmediğim bir şey okumadım. 

Ama kolaylıkla gözden kaçabilecek şey yazar ve çizerlerin‘ sürekli enflasyon koşulları altında işletmecilik nasıl yapılmalı? sorusundaki işletmecilik kelimesinden ne anladıkları. İşte bu konuda doğru yoldalar. Birinci önerileri işletmenin girdileriyle ilgili, ikinci öneri mali kaynaklarla, üçüncü öneri ilişkiler ve stratejik işbirlikleri ile, dördüncü öneri insan kaynaklarıyla alakadar. Bir tek enformasyon ve know-how ile ilgilerini açıkça dile getirmemişler ama enformasyon toplama konusuna devamlı değinmişler. Ben size hep demiyor muyum işletmecilik kaynak yönetimi demektir diye. 

Sağlıcakla kalın

Tüm yazılarını göster