Geçtiğimiz haftanın en çok konuşulan konularından biri Kemal Kılıçdaroğlu’nun yargılanması meselesiydi. Kılıçdaroğlu mahkemeye çıkmadan evvel Adalet Bakanı bir açıklama yaptı. Ve dedi ki, “… Bugün siyaset yapanlar bu kötü örnekleri yine kendilerine örnek alırsa onların sonu da bu eski Genel Başkan gibi olur.”
Acaba diyorum, Özgür Özel’in “yumuşama/normalleşme” poltikası Adalet Bakanı’nın bu saptamasından mı ilham alıyor?
İşin bir başka boyutuna da bakalım. Duruşmanın olduğu gün İmamoğlu Almanya’daydı. Kendisi ile ilgili kararın açıklanacağı gün dönemin genel başkanı Kılıçdaroğlu’nun Almanya’da oluşuna nazire yaptığı söyleniyor. Kılıçdaroğlu’nun “safları sıklaştıralım” çağrısına “bizim safımız belli; milletin yanı” diye karşılık vermesi de bu yorumları güçlendiriyor.
Mesela Eren Erdem şöyle bir paylaşım yaptı:
“Kemal beye o tarihte, önemli bir değişimci; ‘Efendim, Ekrem beyin duruşmasını yöneten hakim benim okul arkadaşım. Kendisiyle görüştüm. Esas hakkında mütalaa üzerine ek süre verecekler, karar çıkmayacak; Almanya programını iptal etmemeliyiz’ dedi mi demedi mi?
Bunu söylerken, Ekrem beye ceza verileceğini ve Meral hanımın derhal Saraçhane’ye gideceğini biliyor muydu o beyefendi ve hanımefendi? Biliyorlardı!
E şimdi soruyorum:
Ekrem bey, Kemal beye bu tuzağı kuran kişiler ile şu an birlikte siyaset yapıyor iken kurmay seviyesinde kendisine verilen bu bilgi ve tavsiyeyle seçim kampanyası yürüten Kemal beye neden misilleme yapar?
Ekrem bey, bu olayı bilmiyor mu?
O gün, bu lafı edenler Ekrem beyin can dostu durumunda kimseler üstelik.
O zaman, Kemal beye bu yönlendirmenin yapılmasında Ekrem beyin bilgisi mi var?
Sanırım kastedilen isimler Muharrem Erkek ile Selin Sayek Böke.
Neyse, biz parti içi ayak oyunlarından/dedikodularından başımızı kaldırıp büyük resme bakmaya çalışalım.
Duruşma süreci; gerek adliye binasına yığılan partililer, gerek atılan sloganlar gerekse yapılan sosyal medya paylaşımları ile gösterdi ki CHP içinde mevcut politikaları, mevcut yönetimi desteklemeyen ciddi bir kitle var. Üstelik bu kitle, Kılıçdaroğlu’na karşı yapılan eleştirileri/muhalefeti ya da “değişim” diyerek “yumuşama/normalleşme” yoluna direksiyon kıranları gördükçe daha da çoğalıp kemikleşiyor.
Buradan isterseniz son dönemin en tartışmalı konusu “iç cephe” meselesine dönelim. Dönelim çünkü bu konu CHP’yi de yakından ilgilendiriyor.
Cumhurbaşkanı’nın konuşmalarıyla başlayan, Cumhurbaşkanlığı Baş Danışmanı Mehmet Uçum’un izahları ile çerçevesi çizilen, MHP lideri Bahçeli’nin Öcalan açıklamaları ile vücut bulan bu kavram anlaşılıyor ki yeni bir “sistem”, yeni bir “anlayış”, yeni bir “siyaset yapma biçimi” öneriyor. Erdoğan’dan başlayıp, Ufuk Uras’ın Bahçeli’yi ziyaretine kadar uzanan bir “iç cephe”den bahseder hale geldik artık. Misal, Oral Çalışlar şöyle yazıyor:
“Bahçeli’nin başlattığı proje, ciddi siyasi gelişmelerin kapısını açıyor. Devlet Bahçeli-Ufuk Uras görüşmesi, bize ülkedeki güç dengelerinin aydınlık bir yöne doğru değiştiğini gösteriyor. Soru işaretleri yönünde değil, soru işaretlerini aşma yönünde ilerliyoruz.”
Sahiden durum böyle mi?
Böyleyse bu durum muhalefeti nasıl etkileyecek?
Bu cephenin içinde yer alıp almamak düne kadar muhalefet cephesinin içinde yer alanlar için bir karar vermeyi zorunlu kılıyor. Bu DEM Parti için de böyle, CHP için de…
DEM Parti ve genel olarak Kürt siyaseti açıkça “terörle bağını” koparacak, PKK silah bırakacak ve böylelikle “iç cephe”ye dahil olacak mı? Yoksa herşey eskisi gibi mi devam edecek? Yahut bu tartışma Kürt siyaseti içinde bir yol ayrımı yaşanmasına mı yol açacak? Bu sorular upuzun bir yazı konusu. O yüzden burada durup, CHP’ye dönelim.
Yukarıda kısaca değindiğim gibi Kemal Kılıçdaroğlu’nun mahkemedeki ifadesi içerik açısından bir uzlaşmayı tamamen reddediyor. Kendisini destekleyen partililer de tam olarak bu reddiyeyi benimsiyor daha ileri giderek adeta kutsuyorlar. Bu kitle aynı zamanda Özel’in “normalleşme/yumuşama” söylemini net ve sert ifadelerle eleştiriyor. Yine bu kitle Kılıçdaroğlu’nun Özel, İmamoğlu ve Akşener tarafından ihanete uğradığını savunuyor. Yani bu kitle hiç bir şekilde “iç cephe”nin içinde kendini konumlamıyor.
Peki böyle bir tabloda CHP olağanüstü kurultay toplayabilir mi? Toplamaya kalktı, gerekli imzalar bulundu diyelim, 2016’daki MHP olağanüstü kongre tartışmalarına benzer şekilde YSK ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı sürece dahil olur mu? Uzatmadan sorayım; CHP’den yeni bir parti doğar mı?