Iğdır’dan Edirne’ye, Sinop’tan Anamur’a ülkemiz insanın üretim heyecanına bir kıymık değer katkımız olsun diye koşuşturduğumuz günlerdi. Edirne’de kurulmak istenen OSB’yi sorguladığımız toplantıda, genç bir insan kulağıma eğilerek, “Hocam, bizim Hamzadere Havzası’na hiç uğramıyorsunuz. Ülkemizin AB’ye açılan kapısını ihmal etmek olur mu? Sizi en kısa zamanda havzamızda görmek, düşüncelerinizi almak, özellikle de eleştirel değerlendirmelerinizden yararlanmak isteriz” dedi. Elime tutuşturduğu kartına baktım, İpsala Ticaret Borsası Başkanı İbrahim Girgin’di daveti yapan.
Trakya Bölgesi’nde adım atmadık yer bırakmayan DÜNYA Gazetesi’nin Maslak Bürosu’nun atom karıncaları Güray Erdoğan ile Alper Bakır’ı aradım. İlk fırsatta İpsala, Enez ve Keşan’ı kapsayan Hamzadere Havzası’ndaki bir etkinliğe katılmak istediğimi söyledim.
Aradan iki ay geçmişti ki, arkadaşlar, İpsala’da “Çeltik Üretimi Çalıştayı” yapılacağını, İpsala Borsa Başkanı İbrahim Girgin’in daveti olduğunu aktardılar.
Çalıştay öncesinde önce Enez’de saha gözlemleri yaptım. Çalıştay günü de çok erken saatlerde İpsala’ya eriştim, öğleden sonra yapılacak olan toplantıya kadar tarlalarda üreticilerin değerlendirmelerini derledim. Bölgedeki büyük üreticiler ile geçimlik üretim yapan küçük çeltik üreticilerinin ne düşündüklerini kavramaya çalıştım.
Tarımsal üretimin yönü
Çeltik üretiminde “tohum ıslahı” konusunda Edirne’de yapılan çalışmalarla ilgili yapılmış yayınları taramıştım. Çeltik üretiminde hangi tarım teknolojilerinin kullanıldığını, bu konuda Japonya’dan Tayland’a büyük ölçekte çeliştik üreticisi ülkelerin dönüm başına verimi ile Hamzadere Havzası üreticilerinin verimliliklerini karşılaştırdım.
Ülkemiz çeltik üretiminin üçte birine yakınını üreten Hamzadere Havzası’nda çeltik üretiminin tohumdan tarlaya, teknoloji kullanımından su yönetimine, hasat veriminden, işleme tekniklerine kadar olup bitenler hakkında genel bir kanıya erişmiştim.
Çalıştayda söylenenleri anlayacak kadar ön-bilgi sahibiydim; anahtar sözcüklerin anlamlarını biliyordum.
Çalıştayda çeltik üretiminin ve Hamzadere Havzası’nın bütün sorunlarının içtenlikle sorgulandı.
Üretimin içinde bulunan, eli taşın altında olan kırsal kesim insanları, John Berger’in anlatımıyla, “ Köylü, hayatı bütünüyle var kalmaya adanmıştır. Belki de dünyanın her yerindeki köylülerin ortak olarak paylaştığı tek özellik budur. Araçları, ürünleri, toprakları, efendileri farklı olabilir ama ister kapitalist bir toplumda, ister feodal bir toplumda ya da bu kadar kolay tanımlanamayan başka bir toplum biçiminde olsun; ister Cava’da pirinç yetiştirsinler, İskandinavya’da buğday ya da Güney Amerika’da mısır eksinler; iklim, din ve toplumsal tarihleri ne kadar farklı olursa olsun, köylülük her yerde var kalma çabasında bir sınıf olarak tanımlanabilir”.
Çalıştayda çeltik üreticisinin değişen koşullarını, var olmak için Berger’in tanımladığı kararlılığını ve direncini gözlemiş, İpsala Ticaret Borsası Başkanı İbrahim Girgin’in de bir hayalinin cazibesine kapılmıştım: AB fonlarıyla gelir düzeyini yükselten Yunanistan vatandaşlarının akın akın ülkemize geldikleri o günlerde, bu geçiş kapısını ülkemizin vitrini haline getirmek düşüydü o…
Çalıştaydan sonra Hamzadere Havzası odak noktamız oldu. Havzanın iş insanlarıyla birlikte bitkiden süt, yoğurt ve diğer ürünler ürettiğini ileri süren firmanın yetkilileriyle Münih’te görüşmeler yaptık. Maceralı bir tren yolculuğuyla Hanover’e geçerek Tarım Teknolojileri Fuarı’nda İbrahim Başkan’la bir günde 15 kilometreyi aşan standı gezerek gözlem yapmış, verdiğimiz her molada bir önceki yıllarda gördüklerimizle, incelediğimiz fuardaki gelişmeleri karşılaştırarak, tarımsal üretimin ne yönde geliştiğini kavramaya çabalamıştık.
Bilmediğini kime soracağını bilirdi
İbrahim Girgin, bildiğini net anlatan, bilmediğini kime soracağını bilen, bilmedikleri üzerine söz söylememe erdemini gösteren açık zihinli, açık yürekli insandı.
Derdimiz hep ülke, bölge, özellikle de Hamzadere Havzası oldu… Son aylarda telefonla yaptığımız söyleşi iki konuya odaklanmıştı: Birincisi, tohum ıslahı çalışmalarında, çeltik tohumlarına ilişkin uzun soluklu bir gelişmeye nasıl katkı yapabileceğimizdi. Salgın belası önümüzü kesmeseydi, tohum konusunda bir hayli yol almış olacaktık. Diğeri de, ülkemizin büyük açığı olan yağlı tohumlar konusunda doğruyu bulabilmek için kimlere danışmak gerektiğini, bir ortak toplantı yaparak, ortak aklın gücünden yararlanmayı planlıyorduk.
Yağlı tohumlar konusunda edindiğim bilgileri paylaşmak, yapacağımız ortak toplantının gündemini belirlemek için aradığımda, İbrahim Girgin’in kalbinde özel bir yeri olan kızı, yoğun bakımda olduğunu söyledi. Huzurum kaçtı. Ve acı haberin gelmesi de uzun sürmedi. Pazartesi sabahı Güray Erdoğan acı haberi iletti: İbrahim Girgin son yolculuğuna çıkmıştı…
Sistemlerin ve sistemleri oluşturan kurumların belirleyici rolüne inanırım ama onların içine hayat katanların da insanlar olduğunu unutmam. İbrahim Girgin açık zihni, kendine olan özgüveni, dostluk üreten ilişkileri, bilmediğinin peşinde koşan merakları ile hem kendi işine hem de görev aldığı STK’larda sosyal sorumluluklarına hayat katan biriydi.
Hamzadere Havzası üreterek, değer katarak yaptığı işi “anlamlandıran” bir önderini yitirdi. İnanıyorum ki, o bereketli topraklar, İbrahim Girgin’in düşlerini gerçeğe dönüştürecek önderler yetiştirecek, ideallerini yaşatacaktır.
Hamzadere Havzası’nın üretken insanlarına başsağlığı diliyorum. İbrahim Girgin’in eşi, çocukları, yakınları ve sevdiklerinin acılarını yürekten paylaşıyorum. Sonsuz yolculuğunda kendisine rahmet diliyorum.