İzahı olmayanın mizahı olurmuş diye bir teselli cümlesi var. Baktın ki çözemiyor, anlayamıyor, hatta izah dahi edemiyorsun, sorunu mizahla dövmeyi deniyor, hiç değilse psikolojik olarak rahatlıyorsun. Şu sıra enflasyon herkesin dilinde ve izahı bir yana, mizah ile içi boşaltılıyor, acısı hafifletiliyor gibi…
Hissedilen enflasyon kavramı, son aylarda daha fazla zikredilir oldu. Deniyor ki; “Efendim Türkiye’yi Üzmeyen İstatistik Kurumu TÜİK’in rakamlarını sadece resmi ve gayriciddi veri olarak algılıyoruz.” Kime sorsan farklı enflasyon rakamı veriyor, hiç biri TÜİK’in ilan ettiğinin kıyısına dahi yaklaşamıyor.
Enflasyon hissiyatı üzerinden siyaset
Cep telefonlarımız aynı zamanda meteoroloji istasyonu gibi… Yerel veriler üzerinden hava sıcaklığını bize söylüyor ve hemen altında “hissedilen sıcaklık” diye, bu ısıyı nasıl algıladığımızı da söylüyor. Biz de TÜİK’in verisi yanı sıra İTO’ya bakıyor hatta ENAG’ı “hissedilen enflasyon” olarak dillendiriyoruz.
Peki, bu veri işimize yarıyor mu dersiniz? Aslında hayır… Eğer halinizden şikâyet etmek için mevzu arıyorsanız, işi siz de “hissedilen enflasyona” bağlıyor ve sektörünüze, yörenize, üretim sürecinize bakıp, “benim hissettiğim budur” diyor, mevzuyu ekonominin kötü yönetildiğine getiriyorsunuz.
İKİ SORU İKİ CEVAP / Hissiyata dair…
Hissiyatımız bizlere ne söylüyor?
Her ayın 3’ünde açıklanan verileri, ekonomi medyası olarak hala ciddiye alıyor ve saatlerce tartışıyoruz. Üstelik bu verilerin gerçek olmadığını bildiğimiz halde. Peki, bunu neden yapıyoruz? Ben dâhil tüm ekran yorumcuları, “soğan şu kadar arttı, kiralar şu kadar…” kabilinden laf çeviriyoruz.
Gerçek enflasyonu bilmek gerekli mi?
Elbette… Zira ekonomi, matematik gerçeklikle anlam kazanıyor. Ölçemezsen bilemiyor, bilemezsen yönetemiyorsun. Ancak resmi rakamların “hükümetin hatasını örtme” dışında bir başka işlevi, onların yasalar tarafından ciddiye alınması. Bu durumda devlet alacaklarına ENAG, borçlarına TÜİK…
not / HERKES KENDİ ENFLASYONUNA GÖRE FİYAT BELİRLİYOR
Enflasyonun ekonomiyle bağı koptu kopacak. Bu cümleyi kurdum diye “ne cahil ekonomistsin” cümleleri yağacak biliyorum ama yineliyorum; enflasyonumuz artık bir sosyoloji. Yani bir düşünce tarzı, bir gelecek belirleyicisi, bir fiyatlandırma davranışı… Endeksten ziyade bir beklenti unsuru…
Gittiğim her yerde insanlara “sizin enflasyon tahmininiz nedir?” diye soruyorum ve aldığım rakamla yetinmiyor, “neden böyle düşünüyorsunuz?” diye irdeliyorum. Verilen rakamlar farklı olsa da ortak kanaat şu; “sattığım malı daha pahalı yerine koyacağımı biliyorum, fiyatlar daha da artacak…”
Hiç kimsenin Merkez Bankası hedefini ciddiye aldığı yok. Ancak emekliden zam, asgari ücretliden artış, engelliden yardım, çiftçiden taban fiyat kaçıracaksan, resmi enflasyon temennisine sarılıyorsun. Enflasyon külfetini devretme imkânın varsa elin etiketlerine varıyor, değiştiriyorsun.
İyi de sabit gelirli ne yapsın? Maaşını, ücretini kendi başına ayarlama imkânı olmayan ne yapsın? Üstelik seçim yok ki oy silahını politikacının şakağına dayayıp, TÜİK yerine hissettiği enflasyon üzerinden artış alabilsin. Ayrıca hükümetin enflasyonu çözmek istediğine dair beklenti de bitti.
Enflasyonu bizler kendi çıkarlarımıza hizmet edecek tarzda kullanıyor, işimize geldiği gibi istismar ediyor, fiyatlandırmada davranış bozukluğu gösteriyoruz. Tıpkı kuru sıkı para politikası gibi…