Nerede yaşarsak yaşayalım orayı etkilemek şansına sahibiz. Yaşadığımız şehrin nimetlerini tüketirken refahına da katkıda bulunmak görevimiz olmalı. Şehrimiz ile ilgili bir vizyonumuz ve bu vizyona eşlik edecek bir strateji ve yaratıcılığımız olmalı. Şehrimizi sevdiğimizi söylerken gereğini yerine getirdiğimizden emin olmalıyız. Şehrimizi ziyaret edenleri, yatırım yapanları ve yeni yerleşenleri nasıl karşılıyoruz? Havaalanlarına, istasyonlara “Hoş Geldiniz!” yazmak yetiyor mu? “Hoş Bulduran” bir şehir miyiz? Elbette gezilip görülecek yerler, etkinlikler önemli fakat bir seyahati unutulmaz kılacak olan yerel halkın tutum ve davranışlarıdır. Paris’te bir lokantaya girdim ve garson mönüyü uzatırken sordum: “Ne tavsiye edersiniz?” Cevabı şu oldu: “Yemeği yiyecek olan sizsi-niz, ben ne bileyim?” Londra’da bir et restoranına girdim, bir hamburger ile portakal suyu sipariş ettim. Garson: “Harika bir seçim!” dedi. Yemeğimi bitirince de: “Beğendiniz mi? Memnun kaldınız mı?” diye sordu. Gönül almaca. İki ayrı şehir iki ayrı davranış.
Hollanda merkezli seyahat acentesi TravelBird 2017 yılında 500 turistik noktayı bu anlamda incelemiş ve sonuçlarını paylaşmış. Araştırma başlıkları; yerel halkın mutluluk düzeyi, misafirperverlik, havaalanlarında dostane tutum, iletişim - İngilizce konuşan sayısı. Ayrıca 110 ülkeden 15,000 turizm yazarının da görüşleri alınan araştırma ile en hoş bulduran 100 şehir seçilmiş. Singapur ile Stokholm’ün ilk iki sırayı paylaştığı listede Türkiye’den tek şehir olarak İstanbul 88. sırada yer almış.
Ayrıca, Avustralya’nın öncülük ettiği Welcoming International insiyatifi yüzlerce kasaba ve şehrin ziyaretçiler, yeni yerleşimciler açısından hoş bulduran yerler olması için çaba sarf etmektedir. İnisiyatifin amacı herkesin kendisini evinde hissedeceği bir dünyanın var olmasıdır. İster turizm nedeniyle olsun ister başka nedenlerle şehirlerde yaşanacak demografik değişikliklerin doğru yönde yönetilebilmesi ile kültürel çeşitliliğin arttırılması, yeni bakış açıları ve yeteneklerin kazandırılması ve herkes için daha fazla refahın sağlanması mümkün olacaktır.
Turistik tesis çalışanları profesyonel bir iş kolunun temsilcileridir; adı üstünde ağırlama sektörü. Misafirlerine hoş davranmaları yaptıkları işin bir gereğidir. Ancak yerel halkın sergileyeceği tutum esas olandır; taksi şoförü nasıl davranıyor, dükkan çalışanları nasıl davranıyor, derdimi anlayacak kadar İngilizce biliyorlar mı,….? Objektif olarak şehirlerimizi, özellikle turistik beldelerimizi bu açıdan değerlendirsek sonuç ne olur? Bodrum, Marmaris gibi turistik merkezleri işgal etmiş hanutçular (turist kafilelerini alışveriş etmeleri için belirli dükkânlara götürme işinden yüzde alanlar), yabancı müşterisine dürüst davranmayan taksiciler ile “hoş bulduran şehirler” arasında yer almamız mümkün müdür?
Yerel yönetimlere ve meslek gruplarına düşen görevler var ve bunları ivedilikle yerine getirmeleri beklenmelidir. Unutulmamalıdır ki bir ziyaretçi yarın – öbürgün bir yatırımcı ya da yetenekli bir yerleşimci olarak şehre geri dönebilir. Şehir sakinlerinin üzerine düşen görevler de var; biraz empati çok mu zor?
Haftanın meslek grubu: LONDRA TAKSİ ŞOFÖRLERİ
Londra’da taksi şoförlüğü dünyanın en zor işlerinden biri olarak kabul edilir. Taksi şoförlüğü lisansı alacak bir adayın “The Konowledge” diye adlandırılan ve 1865 yılından beri uygulanan bir dizi sınavı başarıyla geçmesi gerekmektedir. Bunun için de 320 rotada 25 bin sokak ve caddeyi, müzeleri, parkları, kiliseleri, tiyatroları, okulları ezbere bilmesi beklenmektedir. Sınava hazırlık şoför adaylarının yaklaşık 3 ila 4 yılını almaktadır ve adayların ancak %50’si sınavı geçebilmektedir.
2017 yılında yapılan bir bilimsel araştırmaya göre bu zorlu uğraş Londra taksi şoförlerinin beyinlerinde hipokampus bölgesinin büyümesine neden olmuştur. Hipokampus, hafıza ve yön bulmada önemli rolü olan bir gri cevher tabakasıdır ve beynin en çok çalışan bölümlerinden biridir. Araştırma sonuçları Londra taksi şoförlerinin benzer yaşta, eğitim ve zekâ düzeyinde kişilerden daha büyük bir hipokampusa sahip olduğunu göstermiştir. Başka bir deyişle, bilgi depolama kapasiteleri benzerlerinden daha yüksektir ve bu durum zorlu uğraşlarının bir ödülü olarak kabul edilmektedir.