Hamas kalkışması ve İsrail’in bu meydan okumaya karşı olanca sertliğiyle cevap vermesi dünya kamuoyunda bir hayli tartışmaya yol açtı. Hamas’ın terör nitelikli büyük bir eylem yaptığını, İsrail’in ise gelecekte böyle girişimlerle karşı karşıya kalmamayı öngören bir tepki verdiğini tartışmaya gerek yok. Ancak, İsrail’in tepkisinin sertliği, gözlemcilerin dikkatlerini böyle bir tepkiye yol açan Hamas saldırısından bile uzaklaştırdı. İsrail hükümetinin hangi duygular altında hareket ettiğini kavramak için empati yapmak, mesela Türkiye böyle bir eylemle karşılaşsaydı nasıl bir tepki verirdi sorusunu sormak gerekiyor. Ancak maalesef, İsrail’in tepkisi giderek mantıki olmaktan uzaklaşmış, sivil nüfusun yaşadığı yerleşme birimlerini hedef seçmiştir. İsrail Savunma Güçleri, hiç fark gözetmeden insanları evlerinden sürmüş, şehirleri yerle bir etmiş, aralarında kadın ve çocukların yer aldığı günahsız insanları öldürmüştür. Ayrıca yerinden edilen nüfusa tıbbi yardımın, diğer mübrem ihtiyaçların ve gıda ile suyun ulaşmasını da engellemişlerdir.
Gazze’de cereyan eden olaylara verilen tepkiler karışıktır. Bazı ülkeler hemen İsrail’in yardımına koşmuşlardır. İsrail’in Filistinlileri topluca sert biçimde cezalandırmaya çalışması sonrasında da tutumlarını değiştirmemişlerdir. Diğer bazıları başlangıçta İsrail’e sempatilerini ifade etmişlerse de, İsrail’in makul olmaktan uzaklaşan uygulamaları sonrasında daha eleştirel bir yaklaşım benimsemişlerdir. Bir grup ülke başından itibaren Hamas’ın yanında yer almıştır. Bunların bir kısmı, Filistinlilerin haksız muamelelere tabi tutulduklarını, dolayısıyla bir grup Filistinlinin İsrail’e askeri alanda meydan okumasına şaşırmamak gerektiğini bildirirken, diğer bir bölümü kavganın aslında bir arada barınamayan iki din, hatta medeniyet arasında olduğunu düşünmektedir. Tabii, İsrail yandaşları arasında da bu tür düşünceleri paylaşanlar bulunuyor. Kişisel tahminime göre, gerek siyasi liderler gerek genel kamuoyunun büyük bölümü mücadelenin bitmesini, taraflardan her birini tatmin edecek ve bir daha savaşmalarını engelleyecek ödünler verilmesini istemektedir. Bundan Filistinlilere de bir vatan verilmesi gerektiği yorumu çıkarılmak gerekir. Bazı Avrupa ülkeleri, ne olursa olsun İsrail’i koşulsuz desteklemektedirler. Bunlar arasında en çok dikkati çeken, İsrail’in kendini savunma hakkı olduğunu beyan eden ve bu ülkenin varlığına kast eden Hamas tehlikesini gidermek için uygun gördüğü her eylemi yapmağa hakkı olduğunu savunan Almanya’dır. Alman hükümeti İsrail yandaşı tutumunda kesin kararlıdır; İsrail kuvvetlerinin kabul edilmesi mümkün olmayan eylemleri karşısında bile tutumunu değiştirmemiştir. Bu tutumun nedeni nedir? Daha önceki yazılarımızda Almanların holokost konusundaki hafızalarının diri olduğunu, Musevilere karşı suçluluk duyduklarını, bu nedenle İsrail’i eleştirmeyi anti-semitizm olarak değerlendirdiklerini tahmin ettiğimizi ifade etmiştik. Geliştirdikleri çözüm ise basitti: İsrail ne yaparsa yapsın, onu eleştirme; holokostun doğurduğu vicdan azabından kurtulmak için de İsrail’e yaranmaya çalıştıklarına işaret etmiştik. Böylece, İsrail Almanların her zaman kendilerini destekleyeceğini biliyor; Almanya AB’nin de güçlü bir üyesi olduğundan, diğer bazı üyelerin de desteğini sağlayacağına güveniyor. Ayrıca, Almanya’nın tutumu nedeniyle AB’nin de hiçbir zaman İsrail’i kesinlikle karşısına alan bir tavır benimsemeyeceğine inanıyor ki, halihazırdaki İsrail yönetiminin bunu bulunmaz bir nimet olarak gördüğü söylenebilir.
Almanların holokosttan duydukları suçluluğu daha kapsamlı insancıl bir felsefeye dönüştürememiş olmaları; örneğin çok sayıda insanın tarihi mekanlarından edilmesine veya terörle mücadele kisvesi altında sivillerin bombalanması ve öldürülmesine karşı çıkmamaları üzücüdür. Daha genel olarak, İsrail’i destekleyerek günahlarından arınmak yerine Almanların Musevilere yaptıklarını, İsrail dahil kimsenin başkalarına yapmamasını savunmaları beklenebilirdi. Almanlar İsrail’i koşulsuz desteklemelerinin Musevilere yaptıklarından üzüntü duyduklarını kanıtladığını sanıyorlarsa yanılıyorlar. Tutumları ya yönetimin nazizmin yeniden hortlamasından korktuğu, ya da geçmişte Musevilere yaptıklarını şimdi de başkalarına yapabileceklerini gösterdiği biçiminde yorumlanabiliyor. Şurası muhakkak ki, holokost Almanların bugün yorumladıklarından insanlığa daha iyi hizmet edecek bir kalıp içinde yorumlanabilir. Bazı Alman düşünürlerin mevcut durumu aşarak, ülkelerinin ne yaptığını yeniden değerlendirmesi gerekiyor.
Bir not: Başkalarını eleştirmek kolay ama bazı Türklerin kendi tutumlarını da bir gözden geçirmeleri gerekiyor. Türkiye’nin sadık vatandaş olduklarından kuşku duymak için neden bulunmayan bir Musevi nüfusu var. Bu nüfus içinde birçok birey muhtemelen İsrail’in giriştiği eylemlerin kabul edilebilir nitelikte olmadığını düşünüyor ve Filistinlilerin sıkıntılarını da algılıyor. Diğer bazıları da belki Netanyahu’nun politikasına itiraz etmiyor olabilirler. Her Türk vatandaşı gibi, bu vatandaşlarımızın da kendi düşüncelerine sahip olmaları haklarıdır. Hepimize düşen görev her türlü görüşe saygı göstermekle sınırlıdır. Hiçbir grubun topluca kusurluymuş gibi değerlendirilmesi doğru değildir, saygısızca yapılan bir haksızlıktır.