Bizler, sezgisel olarak doğru kararı verdiğimize inanırız. Dürtüsel kararlar iyi olabilse de her zaman değillerdir. Düşünce tarzımız 2 türlü tanımlanabilir; 1-Hızlı ve sezgisel, 2- Yavaş ve dikkatli…
Örneğe buyurun; 1 kahve ile 1 kurabiye birlikte 1 lira 10 kuruşa satılıyor. Kahve; kurabiyeden 1 lira daha pahalıdır. O zaman kurabiyenin fiyatı nedir?
Çoğu insan hemen 10 kuruş olduğunu söyleyecektir. Bu, hızlı ve sezgisel karar verme sürecinin neticesidir. Ancak problem üzerine daha dikkatli düşünülünce, yavaş ve dikkatli süreçte doğru cevaba ulaşılabilir. Kurabiyenin fiyatı 5 kuruştur.
Burada sorun, sezgisel olarak akla yakın gelenin, bazı detayları dikkatten kaçırdığıdır. Eğer aldığınız karardan veya vardığınız sonuçtan son derece emin iseniz, mutlaka bir dış bakışa başvurun. Büyük ihtimalle yanılıyorsunuzdur.
Dünyayı gözlemlediğiniz gözlerinizin kusuru; kendini görememesidir. İlk bakışta gözünüze görünen; mutlak doğru olmayabilir. Hata (şeytan, hata, kusur) genelde detayda saklanır. Gölgenin karanlığında kalmış süreçleri ancak yavaş ve dikkatli bakışla fark edebiliriz.
Siz yine de hızlı ve sezgisel verdiğiniz kararlarınızı bir kez daha gözden geçirin. En azından ekranınızdaki e-postanızı göndermeden önce son kez dikkatlice okuyun. Sürpriz bir şekilde göreceğiniz; dikkat odağıyla düzenleme yapma ihtiyacı olacağıdır.
ÖNCE ATEŞ EDİP SONRA NİŞAN ALMAK
Karar süreçlerinde düştüğümüz en yaygın hata bu… Oysa bize gereken, hızlı ve dikkatli karar verebilmek… Ancak bu nadiren olur. Genelde hızlı ve hatalıyızdır.
“Erişir menzili maksuduna aheste giden / Tizi reftar olanın pâyine dâmen dolaşır” der Ziya Paşa… Türkçeden Türkçeye tercümesi şu; “yavaş giden hedefine ulaşır da acele edenin ayağına eteği dolanır.”
Neticede yavaşlık zaaf değildir. Aksine dikkat (aklın odaklanması) ve rikkat (kalbin odaklanması) için fırsat sunar.