Ekonomi, 1 Haziran’dan itibaren açılma sürecine girdi. Kimi tedbirli kimi doludizgin normalleşme gayretinde… Fakat tuhaf olan, bazılarının açılış sürecindeki pürtelâş halleri… Kapalı kaldığı süre içindeki tüm kayıplarını, bir an evvel kazanma paniği, “kriz içinde kriz” sebebi olabiliyor.
Edirneli Hatemi; yüzyıllar öncesinden, sürecin sabrına dair bize öğüt veriyor; “Erişir menzil-i maksuduna aheste giden / Tiz-reftar olanın payine damen dolanır.” Günümüz Türkçesinde dediği şu; “yavaş giden menziline varır da acele edenin ayağına eteği dolaşır.”
Hükümet, korona belasını kredi ile aşma yolunu seçti ve ortalık kredi paketleriyle doldu. Ancak iki sorun var. Birincisi; bu kredileri kim alıyor? İkincisi; alınan krediler nereye gidiyor? Derde deva olup olmayacağını bekleyip görelim.
Ancak durgunluğun tavan yaptığı Mayıs ayında dahi fiyat artışlarını anlamak mümkün değil. Salgın şartlarında kamu ulaşımı yerine özel aracın tercihi, ikinci el oto fiyatlarını, birinci ele yaklaştırıverdi. Konut kredisi faiz kolaylıkları anında daire fiyatlarına yansıtıldı.
Pek çok sektör, koronanın yavaşlattığı talep eğrisine aldırmadan, mart öncesi satış beklentileri üzerinden devam etme uğraşında… Hedeflerin yeniden belirlenmesi, süreçlerin korona dönüşümüne göre baştan tasarlanması, hak getire…
Hal böyle olunca pek çok şirketin “krizden hızlı çıkış” paniği, eteklerinin ayaklarına dolaşmasına yol açacak gibi görünüyor. Önerim; koronayı yok saymayıp, eski normal nostaljisini terk ederek, yeni normale uygun üretim, paylaşım, icraat planlaması yapılmasıdır.
RESTORASYON MU, YENİDEN YAPILANMA MI?
Krizler, büyük kırılmaları beraberinde getirir. Öyle ki depremin ardından alınan hasara göre bazı binaları restore edersiniz ancak bazılarını yeniden yapmak zorunda kalırsınız. Zira aldığı hasar fazladır.
Korona, pek çok sektör ve şirkette restorasyonla giderilmeyecek derecede hasarlar açtı. Bunların yeniden yapılanmayı gündeme almaları şart… Aksi halde restorasyonun bedeli daha derin yıkım olabilir.