Hisse geri alımlarının vergilendirilmesine ilişkin tartışmalar ve önerimiz

Numan Emre ERGİN PERSPEKTİF

Değerli okurlar, geçen yazımda şirketlerin geri satın aldıkları kendi hisselerinin vergilendirilmesine yönelik olarak getirilmesi planlanan kâr dağıtım stopajına ilişkin değerlendirmelerimi paylaşmış ve yazının sonunu ilgili paydaşların da görüşlerinin alınıp konuyu her yönüyle ele alan bir çalışma yapılmasının iyi olacağını tavsiye ederek bitirmiştim. Yazının yayımlanmasından sonra yaptığım görüşmelerde, söz konusu madde teklifinin daha önceden Vergi Konseyi’nde tartışıldığı, alt çalışma grubunda konu hakkında çalışmalar yapıldığı, İdare’nin de özellikle halka açık şirketlerin uygulamalarını detaylıca incelediği bilgisi tarafıma iletildi. Vergi Konseyi’nde özel sektör ile kamu kesiminden temsilciler bir arada yer almaktadır. Söz konusu konseyin üyesi olmadığımdan yapılan çalışma ve tartışmaların içeriğini ve kapsamını, Konseyin önerilerinin ne kadarının kanun teklifine yansıdığını bilmemekteyim. Ancak, konunun Vergi Konseyi’nde gündeme gelmiş olması, en azından İdare’nin konseyde temsil edilen paydaşların görüşlerini aldığını gösterir. Bu nedenle, İdare’ye haksızlık etmemek adına bu ilave açıklamayı yapmak istedim. (Redde Caesari quae sunt Caesaris, et quae sunt Dei Deo / Sezar’ın Hakkı Sezar’a, Tanrı’nın hakkı Tanrı’ya)

Yazımda ayrıca, hisse geri alımlarında vergisel açıdan bir çok belirsizliğin olduğunu ve teklifteki düzenlemenin bu belirsizlikleri ortadan kaldırmadığını da ifade etmiştim. Bu yazımda, hisse geri alımlarında vergisel açıdan tartışmalı olan hususlara değinip konuyu netleştirmek için yapılması gereken yasal değişiklik için öneride bulunmaya çalışacağım.

Vergisel tartışmalara girmeden kısa bir hatırlatma: Türk Ticaret Kanunu (TTK)’nun 379-389 ve 612. maddeleri uyarınca anonim ve limitet şirketler, esas veya çıkarılmış sermayesinin onda birine kadar kendi paylarını iktisap edebilmektedir. %10’nu aşan orandaki iktisaplar ise anonim şirketlerde 6 ay (TTK md. 384’deki bazı hallede 3 yıl), limitet şirketlerde ise 2 yıl içerisinde elden çıkarılır veya sermaye azaltılması yoluyla itfa edilir. Halka açık şirketler açısından ise konu Sermaye Piyasası Kanunu (SPK)’nun 22. maddesi ile Sermaye Piyasası Kurulu’nun yayınladığı Geri Alınan Paylar Tebliği (II-22.1)’nde düzenlenmiştir. Gerek TTK, gerek SPK mevzuatı şirketlerin ödenmiş/çıkarılmış sermayelerinin %10’na kadar kendi hisselerine sahip olmasına imkan vermekte, bu sınıra kadar edinilen hisselerin elden çıkarılması veya itfa edilmesi zorunlu olmamaktadır. Dolayısıyla bu düzenlemeler uyarınca, artık bir şirket kendisinin hissedarı olabilmekte, kendi kendine iştirak edebilmektedir.

Şimdi gelelim vergisel tartışmalara. İlk konu, geri alınan hisselerin nasıl muhasebeleştirileceği konusu. Yani, geri alınan bu hisseler defter kayıtlarında ve finansal tablolarda nasıl gösterilecek? Gerek vergi kanunlarında, gerek Maliye’nin yayınladığı Muhasebe Sistemi Uygulama Genel Tebliğleri ve Tekdüzen Hesap Planı’nda bu konuda herhangi bir düzenleme bulunmamaktadır. Diğer taraftan, TTK ve SPK uyarınca finansal tabloların uyumlu olmasının zorunlu olduğu Türkiye Muhasebe/Finansal Raporlama Standartlarında (TMS/TFRS), (TMS 32-Finansal Araçlar Sunum Standardı, p. 33) yer alan düzenleme şu şekildedir. “İşletmenin, özkaynağına dayalı finansal araçlarını yeniden edinmesi durumunda, bu araçlar (“işletmenin geri satın alınan kendi hisseleri”) özkaynaktan düşülür. İşletmenin özkaynağına dayalı finansal araçlarının alışından, satışından, ihracından ya da iptalinden dolayı kâr veya zarara herhangi bir kazanç ya da kayıp yansıtılmaz. Bunun gibi, işletmenin geri satın alınan kendi hisseleri, işletme tarafından ya da konsolide edilmiş şirketler grubunun diğer üyeleri tarafından geri alınabilir ya da elde tutulabilir. Alınan ya da ödenen tutarlar doğrudan özkaynakta muhasebeleştirilir.” Yani TMS 32, geri alınan hisselerin alış tutarları ile özkaynaklardan indirilmesini ve finansal tablolarda da eksi bir kalem olarak gösterilmesini (aktifte iştirak hissesi olarak gösterilmemesini) istemektedir. Muhasebe tekniği anlamında bu durum, geri alınan hisselerin Özkaynaklar altında bir negatif unsur (İngilizcesi “Treasury Stock”) olarak raporlanması demektir. Standart ayrıca, alınan hisselerin satılması halinde ise oluşan kayıp kazancın şirketin kâr /zararıyla ilişkilendirilmemesini öngörmektedir. Buradan çıkan sonuç şudur: TTK ve SPK, şirketlerin kendi hisselerini iktisap ederek kendi kendilerine ortak olmalarına izin vermekte, ancak bu durumun aktifte bir menkul kıymet yatırımı olarak değil, özkaynaklarda sermayeden eksiltme şeklinde finansal tablolara yansıtılmasını istemektedir. Vergi mevzuatında ise konu düzenlenmemiştir.

Hisselerin geri alınmasının kayıtlara nasıl yansıtılacağını düzenlemeyen vergi mevzuatımız, geri alınan hisselerin tekrar satılması halini de açıkça düzenlememiştir. Bu hisseler kârla satıldığında, bu kâr vergiye tabi bir kâr mıdır? Hisseler zararına satılırsa, bu zarar matrahtan indirilebilir mi? Hisseler krediyle satın alınırsa, kredinin faizleri gider olarak kabul edilebilir mi?

Öncelikle kârlı satışı inceleyelim. Bu noktada, oluşan kârın vergiye tabi olması yönünde görüşler olduğu gibi bu kârın Kurumlar Vergisi Kanunu (KVK)’nun 5/1.ç maddesindeki emisyon primi istisnasından yararlandırılması gerektiği veya KVK’nın 5/1.e maddesindeki iştirak kazanç istisnasından yararlandırılması gerektiği yönünde de görüşler bulunmaktadır.

KVK’nın 5/1.ç maddesi uyarınca, anonim şirketlerin kuruluşlarında veya sermayelerini artırdıkları sırada çıkardıkları payların bedelinin itibarî değeri aşan kısmı (emisyon primi) kurumlar vergisinden istisnadır. Dikkat edilirse, istisna, “kuruluş” ve “sermaye artırımı” halinde oluşan kazanca uygulanmaktadır. Hisse geri alımı her iki duruma da girmemektedir. Bu nedenle, geri alınan hisselerin tekrar satılması halinde oluşan kâr emisyon primi istisnasından yararlanması mümkün gözükmemektedir.

KVK’nın 5/1.e maddesi uyarınca, kurumların, en az iki tam yıl süreyle aktiflerinde yer alan iştirak hisselerinin satışından doğan kazançların %75'lik kısmı, maddedeki diğer şartların sağlanması şartıyla, kurumlar vergisinden istisnadır. Maddede “iştirak hissesi”nin tanımı yapılmamıştır. Diğer taraftan, 1 seri no.lu Kurumlar Vergisi Genel Tebliği (Tebliğ)’nde, maddede yer alan iştirak hisseleri deyiminin menkul değerler portföyüne dahil hisse senetleri ile ortaklık paylarını ifade ettiğini ve bunların anonim şirketlerin ortaklık payları veya hisse senetleri, limitet şirketlere ait iştirak payları, sermayesi paylara bölünmüş komandit şirketlerin komanditer ortaklarına ait ortaklık payları, iş ortaklıkları ile adi ortaklıklara ait ortaklık payları ile kooperatiflere ait ortaklık payları olarak sıralanabileceği belirtilmiştir. Şirketlerin iktisap ettikleri kendi hisselerinin bu tanım kapsamında olmadığı yönündeki görüşler ağırlıktadır. Ancak ben bu konuda o kadar katı değilim. Her şeyden önce Tebliğdeki tanım, şirketin kendi hisseleri ile başka bir şirketin hisseleri ayırımını yapmamaktadır. Ayrıca yukarıda bahsettiğim üzere, TTK ve SPK şirketlerin kendi hissedarı olmalarının önünü açmış, ancak kendi hisselerini aktifte menkul kıymet yatırımı olarak değil, özkaynaklar altında raporlanmasını öngörmüştür. Vergi mevzuatında ise bu yönde açık bir düzenleme, ya da geri alınan hisselerin menkul değer olarak kabul edilmesini önleyecek bir sınırlama mevcut değildir. TMS/TFRS uyarınca yapılan bir sınıflandırma vergi muhasebesi ve vergi mevzuatı açısından bağlayıcı değildir, zira iki mevzuatın amacı farklıdır; dolayısıyla aynı durumu farklı tanımlayıp düzenleyebilir. Bu nedenle, şirketlerin geri aldıkları kendi hisselerinin de vergi uygulamasında iştirak hissesi gibi değerlendirilebileceğini düşünüyorum. Bu durumda, geri alınan hisselerin satışından doğan kârın %75’i kurumlar vergisinden istisna olurken, zararın da %75’i gider olarak kabul edilmeyecektir. Bu durumda, krediyle geri hisse alımlarındaki faizlerin vergisel akıbetinin ne olacağı konusundaki tartışma da otomatik olarak son bulmuş olacaktır. Zira KVK md. 5/2 uyarınca, iştirak hisseleri alımıyla ilgili finansman giderlerinin kurum kazancından indirimi mümkündür.

Geri alınan hisselerin satışının yukarıdaki istisnalar kapsamında değerlendirilmemesi halinde, satıştan doğan kazanç üzerinden kurumlar vergisi ödenmesi sonucu çıkacaktır. Bu durumda, satıştan veya hisselerin itfasından doğan zararın da kurum kazancının tespitinde gider olarak indiriminin mümkün olması gerekir. Ancak, Mali İdare 2007 yılında vermiş olduğu bir muktezada, şirketin kendi hisselerinin geri alınarak yok edilmesi ile ilgili oluşan zararın GVK'nın 40/1 maddesinde açıkça belirtilmemesini gerekçe göstererek gider olarak dikkate alınamayacağı yönünde görüş bildirmiştir.

Hisse geri alımlarındaki bir diğer tartışmalı konu, kâr paylarının durumudur. TTK uyarınca, geri alınan hisseler açısından kâr payı hakları donarken, Geri Alınan Paylar Tebliği uyarınca kâr payı ödenmesi mümkündür. Bu durumda, kendi hissesini iktisap eden şirketin halka açık olması halinde kendi kendine kâr dağıtması mümkünken, halka kapalı şirketlerde böyle bir imkan söz konusu değildir. Peki, kendine kâr dağıtan halka açık bir şirketin elde ettiği bu kâr payı nasıl vergilendirilecektir?

KVK’nın 5/1.a maddesi uyarınca, kurumların tam mükellefiyete tabi “başka bir kurumun” sermayesine katılımlarından elde ettikleri kazançlar (kâr payı/iştirak kazacı) kurumlar vergisinden istisnadır. Görüldüğü üzere, iştirak kazançları istisnasından yararlanmak için başka bir şirketin sermayesine katılmış olmak Kanunda açıkça düzenlenmiştir. Bu durumda, kendi hissesini iktisap eden bir halka açık şirket kâr dağıttığında, kendisine dağıtmış olduğu kâr payları üzerinden bir kez daha kurumlar vergisi ödemek durumunda kalacaktır ki; bu durum açıkça çifte vergilendirmedir. Kurumlar Vergisi Kanunumuz, yeni TTK ve yeni SPK’dan önce yürürlüğe girdiğinden kanun koyucu bu durumu öngörmemiş, sonrasında da gerekli değişikliği yapmamıştır.

Yukarıda açıkladığım tartışma ve belirsizliklerin kurumlar vergisi kanununda yapılacak iki eklemeyle giderileceğini düşünüyorum. İlk olarak KVK 5/1.a maddesine “başka bir kurumun” ifadesinden sonra gelmek üzere “veya kendisinin” ifadesi getirilmelidir. İkinci olarak da KVK’nın 5/1.e maddesine “iştirak hisseleri” ifadesinden sonra “(kurumların iktisap ettikleri kendi hisselerinin dahil)” ifadesi eklenmelidir. Ya da TMS 32’deki düzenlemeye paralel bir değişiklik KVK’da da yapılarak geri alınan hisselerin tekrar satışında/itfasında oluşan kâr veya zararın kurum kazancıyla ilişkilendirilmemesi sağlanabilir. Ancak, bu alternatifte kâr paylarındaki çifte vergilendirme sorunu devam edeceğinden KVK md. 5/1.a için önerdiğim değişiklik bu seçenekte de yapılmalıdır.

Sözün özü: Simple is the best. (Basit olan en güzelidir.)

Tüm yazılarını göster