Hırs ve ötesi (4)

Dr. Uğur TANDOĞAN NOT DEFTERİ

Bir medya baronu

Mavi gözlü genç kadını 2014 sonbaharında Mountain View’deki NASA Araştırma Merkezi’nde tanımıştı. Yaşam bilimleri, fizik ve matematikte başarılı kişileri onurlandırmak için yapılan “Çığır Açan Ödülü” törenindeki akşam yemeğinde. Elizabeth Holmes, Rupert Murdoch’un masasına gelmiş , kendini tanıtmıştı. Bir süre sohbet etmişlerdi. Zekası, enerjisi ve karizması ile Elizabeth, bir çok yaşlı erkeği etkilediği gibi, onu da etkilemişti. Bir kaç hafta sonra Murdoch onu Kuzey California’daki çiftliğinde bir öğle yemeğinde ağırladı. Elizabeth, orada esas konuya girdi; yatırımcılar arıyordu.”Ama benden hemen üç aylık kâr raporları bekleyen yatırımcılar değil, uzun dönemli düşünen yatırımcılar” dedi. Çiftlikten ayrılır ayrılmaz da Murdoch’a Theranos’un yatırım tanıtım dosyasını yolladı. Dosyadaki bilgilere göre 2015 yılı için 1 milyar dolar gelir ve 330 milyon kâr, 2016 yılında ise 2 milyar gelir ve 550 milyon kâr tahmin ediliyordu.

Rupert Murdoch, bir medya baronu idi. Elinde “21th Century Fox” film stüdyoları, “Fox yayın network”, “Fox News” ve “The Wall Street Journal (WSJ)” gazetesi olan bir baron. Murdoch, Silicon Vadisi’nde yeşeren genç yenilikçi şirketlere (startups) de yabancı değildi. Örneğin, Uber’in ilk yatırımcılarından biri olmuştu ve yatırdığı 150 bin doları, 50 milyon dolara ulaşmıştı. Öyle uzun uzadıya ince hesaplar yapmaz, araştırmalar yaptırtmaz, sezgilerine güvenirdi. NASA Araştırma Merkezi’ndeki yemekte Rus teknoloji yatırımcısı Yuri Milner Theranos için çok güzel şeyler söylemişti. Telefonda konuştuğu Cleveland Clinic’in CEO’su da olumlu görüş verince Theranos’a 125 milyonluk yatırımı yaptı.

Bu olaydan daha bir yıl geçmeden Theranos’dan etrafa kötü kokular sızmaya başlamıştı. WSJ’dan, Pulitzer ödüllü araştırmacı gazeteci John Carreyrou bu sızıntılara ilgisiz kalmamış, araştırmasına başlamıştı bile. Bunu haber alan Theranos, şirketten ayrılanlara ve bu gazeteciye konuşanlara, Amerika’nın ünlü avukatları aracılığı ile sıkı baskıyı ve tacizi artırmıştı.

Elizabeth, şirketin en büyük yatırımcısı Murdoch’u 2015 yılı temmuzunda Palo Alto’da ağırlıyordu. Şirketin gösterişli laboratuvarı MiniLab’i gezdirirken konuyu açtı.

“Şirketimiz hakkında toplanan bilgiler yanlış. Eğer bu yanlış bilgiler yayınlanırsa Theranos’a zarar verir” dedi. Murdoch bu gerekçeyi kabul etmedi ve “Gazetemin editörlerine güveniyorum ve konuyu çok adil olarak ele alacaklarına inanıyorum” dedi. Elizabeth’in inandırma gücü ise başarılı olmamıştı. Bu kez şansını eylül ayı sonlarında denedi. Bu iş için Murdoch’u Manhattan’da, News Corporation binasında ziyaret etti. Söz konusu yazının basılmamasını istedi. Ancak Murdoch bir kez daha “Gazetesinin editörlerine karışmayacağını” belirtti. Bu konuşmalar geçerken John Carreyrou aynı binanın üç kat altındaki ofisinde yazısına son şeklini vermekle meşguldü.

Araştırmacı gazetecilik

 Theranos’un hikayesi, WSJ’ın ilk sayfasında 15 Ekim 2015 tarihinde yayınlandı. Yazıda: Theranos’un kan analizlerinin sadece ufak bir bölümünün kendi buluşu olan Edisonlarda yapıldığı; aygıtların güvenirliliğinin şaibeli olduğu; analizlerin büyük bölümünün piyasada mevcut klasik makinelerle gerçekleştirildiği; alınan kan damlası örneklerinin bir sıvı ile sulandırıldığı ve bunun bazı tahlillere gölge düşürdüğü belirtilmişti. WSJ gibi saygın bir gazetenin bu haberi gündeme bomba gibi düştü.

John Carreyrou, bu sonuçlara varmak için esaslı bir araştırma yapmıştı. Theranos’tan ayrılanlarla görüşmüştü. Walgreens mağazalarında Theranos’un açtığı merkezlerde alınan kanlarla yapılan analizlerin peşine düşmüştü. Bu analizlerde rastlanan yanlış bulguları fark eden doktorlar ve hastalarla konuşmuştu. Hatta bu merkezlerden birisinde kendi kan vererek test yaptırmıştı. Sonra bu test sonuçlarını başka bir lisanslı laboratuvarda yaptırdığı testin sonuçları ile karşılaştırmıştı; sonuçların bazıları çelişiyordu. Theranos’un yaptığı analiz, kandaki üç değeri anormal biçimde yüksek, bir değeri anormal derecede düşük göstermişti. Diğer laboratuvar analizi bu dört değeri normal sınırlar içinde gösterirken total kolestrol ve LDL (kötü kolestrol) seviyelerine dikkat çekmişti. WSJ’daki yazı, Theranos’un sonunun başlangıcı oldu

Yönetim Tarzı

Theranos nasıl bu hale gelmişti? On dokuz yaşındaki bir genç kız bir çok kişiyi peşine takmıştı. Bir damla kanla, yıllık 75 milyar dolarlık bir pazarda devrim yaratacaktı.

Evet, vizyon muazzamdı. Böyle bir aygıtla analizler ucuzlayacaktı. Sonuçlar hızla alınacağından hastalara müdahale gecikmeyecekti. Aygıt küçük ve seyyar (Mobile) olacağından her yerde, örneğin savaş alanında, cephede, hasta evlerinde kullanılabilecekti. Ama Elizabeth, mevcut kısıtlı bilgisi ile bunun gerçekleşmesinin mevcut teknoloji ile mümkün olamayacağını görememişti. Öte yandan çok değerli teknik elamanı ve bilim insanını da Theranos’a çekmeyi başarmıştı. Peki onlarla bunu neden başaramamıştı?

Theranos adeta, gelişmemiş demokrasilerde yaşanan “Tek adam” yönetimlerinin Silicon Vadisi’ndeki bir örneği idi. İki yıldan az üniversite eğitimli Elizabeth, her şeyi(!) biliyordu. Bu nedenle konusunda uzman, değerli bilim insanları ve teknik elemanların sesine kulak vermiyordu. Kendisine karşı fikir söyleyenleri hemen etki çemberinin dışına çıkarıyordu. Çok güvendiği bir “İkinci adam” Ramesh Sunny Balwani, operasyondan sorumlu idi. Sunny aynı zamanda onun gizli erkek arkadaşı idi. Bu ikili çevrelerinde sadece onlara “evet” diyen kişileri tutuyorlardı. Şirkette tam bir sıkı yönetim vardı. Çok aşırı güvenlik tedbirleri uygulanıyordu. Öyle ki , bir konuk tuvalete giderken ona bir güvenlikçi eşlik ediyordu. Çalışanların e-postaları sıkı biçimde denetleniyordu. Bir korku ortamı yaratılmıştı.“Ticari sır” örtüsü ile “Büyük yalan”saklanıyordu.

Silicon Vadisi’ndeki yaratıcılık havasına tam anlamıyla ters bir organizasyon yapısı ve yönetim tarzı benimsenmişti. Şirketin diğer bölümlerinde çalışanlara fiziksel olarak da kapalı, bağımsız çalışan silolar oluşturulmuştu. Bu silolar arasındaki iletişim de kesikti. Her iletişim tepe noktası aracılığı ile oluyordu. Ama bu yönetim biçimi “Büyük Yalan”ı saklamakta çok gerekli ve başarılı idi.

Saygın kişilerden oluşmuş Yönetim Kurulu, Elizabeth’in vizyonuna ve karizmasına teslim olmuştu. Öylesine ki, örneğin Yönetim Kurulu üyesi George Shultz, kendi torununa bile inanmamıştı. Bütün kararları Elizabeth veriyordu; onlar bu kararları sadece onaylıyordu. Yönetim Kurulu , dış dünyaya, yeni yatırımcılara güven duygusu veren bir süslü ön cephe idi.

Yorum

Theranos, üstünde çok konuşulacak ve yazılacak bir dolandırıcılık olayı. Belki buna benzer bir çok olay oldu ve/veya olacaktır. Ama olayda insan sağlığı söz konusu olduğu için hayati değer taşımaktadır. Bu olaydan çok önemli dersler çıkarılabilir.

Çıkarılacak derslerden birisi, basının önemidir. Evet Elizabeth’i, dolayısıyla Theranos’u parlatmada basının rolü büyüktür. Ama yine özgür basın, WSJ, bu dolandırıcılığı durdurmada çok etkili olmuştur. Ayrıca ilginç bir nokta da, bir medya baronunun sahibi olduğu gazetenin bağımsızlığına verdiği değerdir. Hissesi olduğu, hem de 125 milyon dolarlık bir hissesinin olduğu bir şirketin batması pahasına gazetenin yazı işlerine müdahale etmemiştir.

Elizabeth Holmes, karizmatik, iletişimi güçlü bir liderdi. Ancak kaç kişiyi kandırdı ve maddi, manevi kaç kişiye zarar verdi. Çıkaracağımız derslerden birisi de, bir liderde aranması gereken en önemli niteliğin etik değerler olduğudur. Eğer güçlü liderler dürüst değillerse, güçleri oranında büyük zararlara , hatta felaketlere yol açabilirler.

Bu olaydan çıkaracağımız bir önemli ders de, yarım yamalak bilginin açtığı zarardır. Eğer Elizabeth’in sağlam bir teknoloji ve biyoloji bilgisi olsa idi, hayalindeki aygıtın o an itibari ile gerçekleşemeyeceğini bilirdi. Ya da en azından bilmediğini bilir, bilim insanlarını dinlerdi.

Sonuç

Elizabeth Holmes, Stanford’taki eğitimini yarıda bırakarak yola çıktığında etik değerleri belki böyle olan birisi değildi. Ancak hırsı, becerilerinin önüne geçince dürüst davranmadı ve çok kişiye maddi/manevi zarar verdi. İşte bu hırs şimdi onu demir parmaklıkların arkasına taşımış olacak.

Not: Bu yazı serisinde John Carreyrous’un yazdığı “Bad Blood: Secrets and Lies in a Silicon Valley Startup” kitabından da yararlandım. Silcon Vadisi’nden bir kadın girişimcinin bu güzel kitap hakkındaki ifadesi şöyle: “Bir barda bu kitaba ve Brad Pitt’e rastlasaydım; eve kitabı götürürdüm”.

Tüm yazılarını göster