Genç adam şirketin operasyonundan sorumlu en üst düzey yöneticisinden (Chief Operating Officer-COO) gelen e-postayı okuyunca artık tek çıkış yolunun istifa olduğunu anlamıştı. Tek satırlık e-postayla cevap verdi ve istenirse hemen ayrılabileceğini belirtti. Kısa bir süre sonra İnsan Kaynakları Yöneticisi genç adamı ofisine davet etti ve şirketin o gün itibari ile onu işten çıkardığını duyurdu; gerekli belgeleri imzalattı. Kendisini bir güvenlik görevlisinin şirket dışına çıkaracağı belirtti. Ama gelen giden olmayınca genç adam kendi başına binadan çıktı. Park yerindeki otosuna varmadan cep telefonu çaldı. Annesinin telefondaki sesi endişeli idi. “Aman oğlum, yapma” diyordu. Genç adam: “Yaptım bile anne. Biraz önce istifa ettim. Şimdi şirketten ayrılıyorum ”. Endişeli anne “Onu demiyorum oğlum. Demin büyükbaban aradı. Onu da Elizabeth aramış. “Eğer bizden intikam almaya kalkarsa, zararlı çıkan o olur” demiş” dedi. Genç adam olayın bu noktaya geleceğini hiç tahmin edemezdi. Açıkça tehdit ediliyordu
Aslında her şey ne güzel başlamıştı. Genç adam, Theranos’un kurucusu ve CEO’su Elizabeth Holmes’u büyükbabasının evinde 2011 yılında tanımıştı. O zaman Stanford Üniversitesi’nde üçüncü sınıfta idi; makine mühendisliği okuyordu. Elizabeth’in vizyonu, üstünde çalışılan aygıtın tıp dünyasında yaratacağı devrim düşüncesi onu etkilemişti. “Sizde staj yapabilir miyim?” sorusuna Elizabeth’den olumlu cevap aldı. Stajı sırasında Elizabeth’in vizyonuna hayranlığı arttı. Öylesinde etkilenmişti ki, okulda dalını değiştirip mühendislikten biyolojiye geçti. Mezun olunca da Theranos’ta işe başladı. Genç adam, sıradan birisi değildi; saygın bir aileden geliyordu. Tyler Schultz, şirketin yönetim kurulu üyesi George Schultz’un torunu idi.
Theranos’ta bir de Tyler Shultz ile aynı zamanlarda işe başlayan, Erika Cheung adlı bir genç kadın vardı. Erika orta halli bir aileden idi. Babası Hong Kong’tan göçmen olarak gelmişti; UPS’te paket taşıyıcı olarak işe başlamış ve mühendislik bölümü yöneticiliğine kadar yükselmişti. Erika’nın yaşamı 6 kişilik bir ailede, tek odalı bir treylerde başlamıştı. “Berkeley’de okuyacağım” diye hedef koyduğunda “Ben de astronot olacağım; iyi şanslar” diye onunla dalga geçenler oluyordu. Ama azmetmiş ve University of California- Berkeley’e girmişti. Molekül ve hücre biyolojisi okumuştu. Linguistikte de çift dal yapmıştı. Hedefinde doktora yapmak ve akademik hayatta olmak vardı. Ancak okuldaki kariyer günlerinde Theranos firması ile karşılaştı. Şirket’in kurucusu ve sahibi Elizabeth’i de araştırınca onun vizyonuna, peşindeki hedefe aşık oldu. O da Theranos’ta çalışmaya başladı.
Elizabeth, yeni işe alınanlara “Hoş geldiniz” konuşması yapmıştı. Yaşlı gözlerle, kanserden ölen amcasının o meşhur hikayesini anlatmıştı. Ürettikleri aygıt, Edison ve bir damla kanla artık çok önceden birçok hastalığa teşhis konulabilecekti. Böyle erken ölümlerin önüne geçilecekti. Yeni işe alınanlar Elizabeth’in vizyonu ile iman tazeleyerek işe koyuldular. Birkaç gün sonra da yeni bir haberle moral buldular. Walgreens Mağazaları ile çalışma başlıyordu. Artık araştırmadan uygulamaya geçiliyordu; gerçek hasta kanlarının analizi yapılacak ve piyasaya hizmet verilecekti.
Başlangıçta yaşanan bu yüksek moral uzun sürmedi. Tyler şirketteki ilk hayal kırıklığını, Edison’un içini gördüğünde yaşadı. Aygıtta olağanüstü bir özellik yoktu. Hatta aygıt bir lise öğrencisinin arabalarının garajında yapabileceği kadar gözüne basit görünmüştü. Örneğin, aygıtın dokunmatik ekranı bile dokunma ile değil darbe ile çalışıyordu ve “Steve Jobs görse mezarında ters döner” diye dalga geçiliyordu.
Bu arada iki genç, Erika ve Tyler tanıştılar ve kısa zamanda arkadaş oldular. Ve ikisi hastaların kanını analiz etmekte kullanılacak Edison aygıtlarının geçerlilik (Validation) testlerini yapmaya başladılar. Bunun için çalışanların kan örnekleri kullanılıyordu. Bir kan örneği bir aygıtta defalarca analiz edilip ölçümler alınıyor, sonra bu ölçümlerin ortalaması ve standart sapması hesaplanıyordu. Aygıtın uygulamada kullanılması için varyasyon katsayısının (CV=Standart sapma/ortalama) %10’dan fazla olmaması gerekiyordu. Ancak ölçümler bunu göstermiyordu, çok yüksek sapmalara rastlanıyordu. Bunun üzerine yönetici devreye girip, ölçmelerde çıkan uç değerleri hesaplardan çıkararak katsayıyı istenen değerlerle uyduruyordu. Bu bilimselliğe ters, uygunsuz, usulsüz bir durumdu.
Tyler’da bardağı taşıran son damla, aygıtta denenen frengi testinde yaşadıkları oldu. Aygıtın geçerlilik testinde kan örnekleri syphilis (frengi) hastalığı için test ediliyordu. İlk denemede hastalık taşıyan kanların sadece %65’i saptanabildi. İkinci denemede başarı oranı %80 olmuş. Halbuki Theranos geçerlilik raporunda %95 olarak belirtilmişti.
Tyler, şirkette yaşadığı usulsüzlükleri Elizabeth’e bildirdi. Elizabeth, onu sorumlu yöneticiye yöneltti. Ancak Tyler, yöneticinin anlattıkları ile ikna olmadı. Sahte bir isimle yahoo mailinden New York’taki sağlık otoritesine (New York Health Department) başvurdu ve yapılan uygulamaları şirketin ismini vermeden anlattı. Bunların yönetmelik ve kurallara uygun olup olmadığını sordu. Aldığı cevapta söz konusu uygulamaların hile olduğu; bunun eyalet ve federal yönetmeliklerinin açıkça ihlali anlamına geldiği bildirilmişti. Kendisine iki öneri sunulmuştu: Ya söz konusu laboratuvarın ismini verin ya da kimliğinizi saklı tutarak soruşturma birimine (New York State’s Laboratory Investigative Unit) ihbarda bulunun.
Tyler, bu bilgi ile donanmış olarak büyükbabasına gitti ve durumu anlattı. George Schultz, torununa sorunu tekrar Elizabeth’e bildirmesini istedi. Tyler, Elizabeth’den randevu alamayınca, ona durumu ayrıntılarla anlatan bir e-posta yolladı. Ancak Elizabeth’den cevap beklerken cevap, COO’dan (Chief Operating Officer-Ramesh Sunny Balwani) geldi. Bütün suçlamaları ret ediyordu. E-posta şöyle sonuçlanıyordu: “Mr. Shultz’un torunu olduğun için bu suçlamalarını ciddiye alarak, işlerimden zaman ayırarak araştırdım. Şimdi senden beklediğim tek cevap, bir özür mektubu olacaktır”. İşte yazımın başında sözünü ettiğim bu e-postayı alan Tyler istifa etti ve yetkili makama ihbarını yolladı.
Erika Cheung da önce yöneticisine konuştu, sonra da Ramesh Sunny Balwani’ye.
Ancak Sunny ona şunu dedi: “Ne konuştuğunu bilmiyorsun. Sana ne için para veriyorsam onu yapmalısın, yani hastalardan gelen kanların tahlilini”
Erika, arkadaşı Tyler’ı aradı. İki genç bu son durumu Tyler’ın büyükbabasına anlatmaya karar verdiler. George Schultz, bir akşam yemeğinde iki genci kabul etti. Onları dinledi ve şöyle dedi: “Biliyorum Tyler akıllı bir çocuktur. Sen de akıllı birine benziyorsun. Ama bana diyorlar ki, bu aygıt, Edison, sağlık sektöründe devrim yaratacak”. Bunun üzerine Erika ertesi gün istifa etti.
“Ateş olmayan yerden duman çıkmaz” derler. Ve de eğer ateş varsa, duman sadece bir yerden de çıkmaz. The Wall Street Journal gazetesinden bir araştırmacı gazeteci, John Carreyrou bu iki gence ulaştı. Öykülerini dinledi. Ama daha gazetede yazmadan Theranos bu iki gencin peşine düşmüştü bile. Şirketin avukatları gençleri susturmak için onları tehdit etti. Özel detektifler de onları takip ederek ürkütmeye, korkutmaya çalışıyordu. Tyler Schultz’un Ailesi bu hukuki savaşta 400.000 dolardan fazla para harcadı. Öte yandan mütevazi bir aileden gelen Erika, bu hizmeti bedava yapan bir avukata gitmişti. Avukat ona resmi makamlara şikayet etmesini önerdi. O da şikayet etti; takvimler 2014 yılını gösteriyordu
Sonuçta Theranos 2018 yılında kapatıldı. Elizabeth Anne Holmes de geçen ay jüri tarafından dolandırıcılıktan suçlu bulundu.
Bir yerde bir yanlışlık varsa buna karşı çıkmak gerekir. Erika ve Tyler’a gelinceye kadar bu şirkette değerli ve deneyimli kişiler çalışmıştı. Bu yanlışlıkları, usulsüzlükleri ve sahtekârlıkları ya görememişler ya da görmemezlikten gelmişlerdi. Durumu görüp kabul etmeyenler ya istifa edip ayrılmışlar ya da şirket tarafından işten çıkarılmışlardı. Ama bunlar arasında hiçbiri olayı durdurmak için bir girişimde bulunmamıştı. Bu iki cesur ve asil yürekli gencin vicdanı bu sahtekarlığa kabul etmedi. Sonuna kadar mücadele ettiler ve kazandılar.
Not: Gençlerin öyküsüne kıyıp kısa kesemedim. Bu nedenle Theranos’taki yönetim tarzı ve basının rolünü gelecek hafta yazacağım.