Hidrojen teknolojileri ve temiz hidrojenin finansmanındaki riskler…

Neslihan GÖKDEMİR AĞAR Enerjide İnovasyon

HİDROJEN teknolojileri, düşük veya sıfır karbonlu hidrojen üretmenin azalan maliyetleri ve enerji sektöründe hidrojen için genişletilmiş uygula­malar nedeniyle yenilenen bir ilgi dalgası yaşıyor.

Proje finansmanın özünün; inşaat riski, işletme riski, piyasa riski, düzen­leyici riskler, sigorta riski ve kur riski gibi proje risklerinin bir analizi oldu­ğunu biliyoruz. Faaliyet planlama ris­ki, teknolojik risk ve inşaat riski veya tamamlanma riski gibi tamamlanma öncesi aşamayla ilgili riskler de son dere­ce önemlidir.

Proje finansmanı geleneksel olarak, kanıtlanmış teknolojiye ve net bir alım stratejisine sahip büyük ölçekli, uzun vadeli projeler için daha uygun görül­se de; proje finansmanı kredi veren­leri, pazar gelişiminin daha erken bir aşamasında hem danışmanlık hem de kredi veren kapasitelerinde hidrojen projeleriyle ilgileniyorlar. Sürdürüle­bilir projelere yönelik pazar iştahı ve temiz enerji projelerine yönelik makro düzeydeki dürtüler dikkate alındığın­da, dikkatimizi bu konuya daha fazla odaklamaya başlıyoruz. Hidrojen pro­jelerinin boyutu ve karmaşıklığı büyü­dükçe, proje finansmanının sektörün genişlemesinde önemli bir rol oyna­ması bekleniyor.

Hidrojen, 50 yılı aşkın bir süredir hidrokarbonların potansiyel kar­bon-nötr ikamesi olarak lanse edil­di. Hatta petrol krizinin ardından, 1970'lerde ve iklim değişikliğinin si­yasetin ön saflarına geldiği 1990'lar­da yutturmaca döngüleri yaşadı. Ancak bu ilgi dalgaları sürdürüle­bilir bir yatırım trendine dönüşme­di. Şimdilerde, 2020' itibarıyle, hidrojenin uy­gun fiyatlı, sürdürülebilir ve güveni­lir enerji arzının geleceğinde geçerli bir şekilde kilit bir unsur olarak ka­bul edildiği bir "hidrojen ekonomisi­nin" heyecan verici potansiyelinden bir kez daha bahsediliyor.

Duran bir başlangıçtan hidrojen çıkmıyor. Hidrojen endüstrisinin de­ğeri 2019'da zaten 117,5 milyar ABD dolarıydı. Hidrojen, rafineri ve kimya sektörlerinde (çoğunlukla petrol rafi­nerisi ve amonyak üretiminde) önemli bir endüstriyel gaz olarak kullanılıyor ve günümüzde çoğu hidrojen, kömür gazlaştırma veya kömür gazlaştırma kullanılarak fosil yakıtlardan üretili­yor. Buna ‘buhar metan reformasyon süreçleri’ (“gri” hidrojen) diyoruz.

Hidrojen endüstrisine yönelik mev­cut ilgi dalgası, iki önemli ve tamamla­yıcı faktör tarafından yönlendiriliyor. Birincisi, enerji sektöründe ve daha geniş ekonomide potansiyel hidrojen uygulamalarının genişletilmesi yoluy­la "talep" tarafında… Hidrojen, elekt­rik üretiminde, evsel ısınmada ve gele­neksel ulaşım yakıtlarında doğal gazın yerine ve özellikle ulaşımda pillerin kullanımına alternatif veya tamamla­yıcı olarak kullanılma potansiyeline sahip. Bu potansiyelin ne ölçüde ger­çekleştirileceği henüz görülmedi, an­cak hidrojen zaten ağır nakliyeye güç sağlamak için kullanılıyor ve çelik üre­timi ve demir eritme gibi endüstriyel sektörlerin karbonsuzlaştırılmasında kilit bir unsur olması muhtemel. İkin­ci faktör, "üretim" tarafındadır; kar­bon yoğun üretim yöntemlerinden, ya karbon yakalama teknolojisiyle ("ma­vi" hidrojen olarak bilinir) birleştiril­miş geleneksel fosil yakıtlarından ya da elektroliz yoluyla hidrojen üretimine doğru bir hareket söz konusu ki buna da yenilenebilir enerjiyle çalışan su (“yeşil” hidrojen) diyoruz.

Yeşil hidrojenin üretilmesi tarihsel olarak pahalıydı, ancak maliyetler dü­şürülüyor. Elektrolizör üretimi hızla­narak ölçek ekonomileri ve verimlilik iyileştirmeleri beraber yürüyor ve yenilene­bilir enerjiler daha ucuz hale geliyor. Ticari ölçekli depolama projeleri daha yaygın bir şekilde uygulanmaya baş­larken, karbon yakalama teknolojisi de verimlilik iyileştirmeleri yaşıyor. Dü­şük veya sıfır karbonlu hidrojen için sübvansiyonlar ve hibelerle birlikte azalan maliyetler, hem sponsorların hem de yatırımcıların; hem ‘mavi’ hem de ‘yeşil’ hidrojenin büyüme beklen­tileri ve ticari uygulanabilirliği konu­sunda daha fazla yükselişe geçtikleri anlamına geliyor ve bu da son zaman­larda proje duyurularında önemli ar­tışlara yol açıyor.

Borç verme ve yatırım piyasaların­da ilginin artması ve son aylarda hid­rojenle ilgili bir dizi kurumsal finans­man, proje finansmanı ve yeşil tahvil finansmanının duyurulması nedeniy­le, hidrojen projesi sponsorlarına bir dizi finansman seçeneği çıkmış bulu­nuyor.

Kurumsal finansmana kıyasla pro­je finansmanlı işlemlerle ilişkili daha yüksek işlem maliyetleri ve daha uzun tedarik süreleri nedeniyle, proje fi­nansmanı geleneksel olarak daha bü­yük, daha karmaşık projeler için da­ha uygun görülüyor. Bununla birlikte, sektör büyüyüp olgunlaştıkça ve ‘ye­şil’ ve ‘mavi’ hidrojen projeleriyle ilgili teknoloji riskleri azaldıkça, hidrojen projelerinin proje finansmanının gi­derek önemli bir finansman kaynağı haline dönüşmesi bekleniyor.

Proje finansmanının, özellikle pro­jenin sponsorları ve sermaye yatırım­cıları için kurumsal finansmana göre belirli faydaları bulunuyor.

Proje finansmanı, büyük enerji ve altyapı projeleri için bağımsız olarak proje tarafından üretilen nakit akışla­rına (özel amaçlı bir araç vasıtasıyla uygulana karşı teminatlı borç ver­meye dayalı, uzun vadeli borç almanın köklü bir yöntemi olarak karşımızda.

Bankacılık ve finansal raporlarda; bir finansman yapısı olarak proje fi­nansmanının, küresel enerji ve enerji altyapısının geliştirilmesinde merke­zi bir rol üstlendiği gözleniyor. Bir pro­je şirketi tarafından maruz kalınan fi­nansal borç, üzerinde anlaşmaya va­rılan herhangi bir sponsorun garantisi veya desteğinin koşullarına tabi ola­rak, hissedarlar ve yatırımcılar için ge­leneksel olarak bilanço dışında tutul­ması bekleniyor.

Proje varlıklarının etrafının çevrili olduğunu ve sponsorların, öz serma­ye yatırımcılarının varlıklarına sınırlı (veya hiç) başvuru olmadığını hatır­layalım.

Finans uzmanları; çok çeşitli po­tansiyel proje finansörleri nedeniyle, bir projenin, standart bir kurumsal fi­nansmana göre daha uzun vadelerde ve daha rekabetçi ve dolayısıyla daha uygun mali koşullar sunularak daha yüksek düzeyde borç çekebileceğini ifade ediyorlar.

Proje finansmanının, risklerin hem kredi verenler hem de kilit proje katı­lımcıları için kabul edilebilir bir şekil­de tanımlanabildiği, azaltılabildiği ve tahsis edilebildiği projelere yönelme eğiliminde olduğunu da hatırlayalım.

Böylece, iyi test edilmiş ve kanıtlan­mış teknolojinin, proje ve operasyonel (ve dolayısıyla genel işlemsel) mali­yetleri düşürerek, yerleşik bir sektör­de proje finansmanını potansiyel fi­nansörler ve öz sermaye yatırımcıları için daha çekici hale getirdiği gözlem­lenebilir.

Yaklaşık son yirmi yılda, genel ola­rak temiz enerji sektöründe proje fi­nansmanı kredilerinde bir artış yaşa­nıyor, bu büyük ölçüde kanıtlanmış teknolojinin geliştirilmesine ve bu­na bağlı olarak teknoloji riskindeki önemli azalmaya bağlanıyor.

Proje finansmanı kredi kuruluşları, kredilerinin nihai vadesine kadar pro­je gelirlerinin borç servisini (projenin devam eden işletme giderlerinin ya­nı sıra) destekleyeceği konusunda ra­hatlık arıyorlar. Bu nedenle, önemli bir güvenilirlik değerlendirmesi olarak, bir projenin gelir akışına ve teminat oranlarına odaklanılıyor.

Kredi verenler, bir projenin nakit akışında öngörülemeyen değişiklik­lerle ilgili önemli riskleri üstlenmek konusunda isteksiz davranıyorlar ve projenin mali modelinin sağlam ekonomik koşullar gösterdiğinden emin olmak istiyorlar.

Genel olarak proje yatırım giderleri ve işletme giderleri konusunda rahat­lık gerektirmesine ek olarak, nakit akı­şı endişeleri, uzun vadeli tedarik, alım ve satış düzenlemeleri yoluyla ve/veya kısa vadeli veya anlık satışları destek­leyen güçlü bir pazar olduğunu göste­rerek ilerliyor.

Bir projenin bunu gösterebilmesi, geçerli zamanda piyasada neyin mev­cut ve alışılmış olduğuna bağlı oluyor. Piyasa ve alım riski, proje bazında de­ğerlendiriliyor, ancak bir projenin "ye­şil" veya "mavi" hidrojenin mevcut "gri" hidrojen arzının yerini alacağını gösterebildiği durumlarda, borç vere­nin güvenilirlik gereksinimlerini kar­şılamak daha kolay olabiliyor.

Uzun vadeli, kredibilitesi yüksek tü­keticilerin ve yeterli talebin olduğu ve ayrıca gerekli alım altyapısının mev­cut olduğunu göstermesi gerekiyor. Benzer şekilde, borç verenler, hidro­jen talebinin zaten sürekli ve uzun va­deli olarak mevcut olduğu endüstriyel pazarlarda alıcılarla girilen anlaşma­lardan daha fazla rahatlık sağlıyorlar. Diğer sektörlerde (ulaşım gibi) artan talep, satış düzenlemeleri için başka fırsatlara da yol açarak, proje kreditör­lerinin alım riski konusunda daha ra­hat hale gelmesiyle sonuçlandığı ifade ediliyor.

Bankacılar; bugüne kadar hidrojen projesinin finans alanında çok sınır­lı sayıda olduğunu ve bunların da da­ha çok küçük ölçekli tanıtım projele­rinden ibaret olduğunu vurguluyorlar. Gelişmekte olan bu sektörün arkasına aldığı güçler göz önüne alındığında; finans karar vericileri, proje finans­manı kredi verenlerinin proje finans­manı piyasasına getirilen hidrojen projelerine daha pragmatik baktıkla­rı görüldükçe, bu tür işlemlerin ölçeği ve sayısının önemli ölçüde artmasını bekliyorlar.

Günümüzde; bir proje finansma­nına yönelik geleneksel beklentilere rağmen, proje finansmanı kredi kuru­luşları, pazar gelişiminin beklenen­den daha erken bir aşamasında hem danışmanlık hem de kredi veren ölçe­ğinde hidrojen projeleriyle ilgilendik­lerini söyleyebiliriz.

Yatırımcılar giderek daha fazla üründen bağımsız hale geldikçe, hem ticari bankalar hem de kurumsal borç verenler, proje finansmanı borç piya­sasında önemli likidite kaynakları ha­line geliyorlar.

Son yıllarda, sürdürülebilir proje­ler için ticari bankalardan gelen likidi­tenin muazzam şekilde arttığı gözle­niyor. Sürdürülebilirlik, birçok banka için temel odak noktası haline gelmiş durumda. Geleneksel olarak fosil ya­kıtlara tahsis edilen sermaye, yenile­nebilir/sürdürülebilir projelere yeniden dağıtılıyor. Bu, birçok yönden, güneş ve rüzgâr enerjisi projelerine sı­rasıyla 200 milyar USD ve 300 milyar USD’den fazla proje finansmanı sağ­layan finansman kuruluşlarının dün­ya çapında temiz enerjinin yaygınlaş­masında oynadığı rolün önemine vur­gu yapıyor.

İklimle ilgili olarak çevresel risk kriterlerinin ilgili banka politikaları­na dahil edilmesi, uygulamaya konu­lan Avrupa Merkez Bankası yönerge­leri, sürdürülebilir enerji projelerinin finansmanına katılım eğilimini daha da hızlandırması bekleniyor. Benzer önlemler küresel olarak uygulamaya konulduğu için, uluslararası bankalar enerji geçiş stratejilerinin bir parça­sı olarak kendilerini yenilenebilir ve sürdürülebilir projelerde konumlan­dırmak isteyecekleri görülüyor.

Bu, şirketleri iklimle ilgili hedeflere (en yaygın olanı yeşil tahviller ve kre­diler) uyumlu hale getirme özel amacı ile finansman seçeneklerinin ortaya çıkmasına yol açtı. Sürdürülebilir pi­yasalardaki gelişmeler hızlı olmuştur ve giderek artan bir şekilde, sürdürü­lebilirlik banka piyasalarında önem­li bir farklılaştırıcı haline gelmiştir. Günümüz sermaye piyasalarında gö­rüldüğü gibi, geleneksel tahvillere kı­yasla yeşil tahviller için likidite büyük ölçüde iyileştirilmiştir ve  banka finansmanının da önümüzdeki yıllar­da aynı yolu izlemesi beklenmektedir.

Hidrojenin finansmanında hükü­metler/devlet kurumları tarafından sağlanacak teşvikler neler olabilir?

Endüstri ve politika yapıcılar ara­sındaki fikir birliğinin ve sağlam des­tek rejiminin, ortaya çıkan hidrojen teknolojisinin benimsenmesinde anahtar rol oynaması bekleniyor. Dün­yada güçlü sübvansiyon desteklerinin ardından rüzgâr ve güneş enerjisi üre­tim piyasalarının gelişim örneği, hid­rojen alanıyla da yakından ilgili. Yeşil hidrojen, özellikle AB'de ve AB bloğu içinde ulusal düzeyde, ancak diğer pa­zarlarda başlatılan benzer önlemlerle, genel destekten özel hedef belirleme­ye ve belirlenmiş finansman kaynak­larına kadar gelişen güçlü hükümet desteği alarak eşi benzeri görülmemiş bir siyasi ivme de kazanmış durumda.

AB'nin Yeşil Mutabakatı, 2020'den 2024'e kadar en az 6 GW yenilenebi­lir hidrojen elektrolizörü hedefi be­lirlemiş durumda ve mevcut hidrojen üretimini karbondan arındırmak için 1 MT'ye kadar yenilenebilir hidrojen üretim hedefleri bulunuyor. Örneğin kimya sektöründe ve diğer endüstri­yel süreçler gibi yeni son kullanım uy­gulamalarında ve muhtemelen ağır hizmet taşımacılığında hidrojen tü­ketimini kolaylaştırmak amaçlanıyor.

Talep yanlı politikalara verilen des­tek de artıyor ve Avrupa Komisyonu, belirli son kullanım sektörlerinde ye­nilenebilir hidrojen veya türevlerinin minimum pay veya kota olasılığı da dahil olmak üzere, AB düzeyinde çe­şitli teşvik seçeneklerini bir arada de­ğerlendiriyorlar.

Önerilen stratejiler, karbon mali­yetlerine uygulanan fark sözleşmele­ri gibi mekanizmaların kullanımını da içeriyor. Bunun, mevcut karbon fiyat­landırması ile stratejik olarak önem­li olarak tanımlanan uygulamalar­da hidrojen maliyetini geleneksel fo­sil yakıtlarla rekabetçi hale getirmek için gereken fiyatlandırma arasında­ki boşluğu doldurabileceğine dikkat çekiliyor. Böyle bir yapı ayrıca, mev­cut hidrojen talebinin hâlihazırda ‘gri’ hidrojen ile karşılandığı endüstriler­de, ‘yeşil’ hidrojen kullanımı için kat­lanılan primi köprülemek için öneri­liyor.

Hidrojen projeleri için teşvik prog­ramlarının geliştirilmesi, projelerin güvenilirliğinde ve herhangi bir proje finansmanının yapılandırılmasında da önemli bir rol oynayacağa benzi­yor. Örneğin, sponsorlar ve projenin finansörleri dâhil olmak üzere pro­je taraflarının bu tür teşviklerin veya maliyet tasarrufu önlemlerinin tahsis edilmesi konusunda rahat olmasını sağlamak için son derece dikkatli de­ğerlendirmeler yaptıkları gözleniyor. Teşvikler, öncelikle sermaye yatırım­cılarına veya bir projenin sözleşmeye dayalı düzenlemelerine ve maliyet ta­sarruflarına yönelik olarak, proje kre­di verenlerinin bu önlemlerden, do­laylı olarak yararlanmak isteyebile­ceklerinin altı çiziliyor. Aynı şekilde, politik ve düzenleyici risk perspekti­finden bakıldığında, proje kredi ve­renlerinin teşviklerin öngörülen sü­resine odaklanmasının da muhtemel olduğunu görüyoruz.

Temiz hidrojenin finansmanındaki riskler

Genel olarak, "temiz" hidrojen, mevcut fosil yakıt bazlı yöntemlerden daha düşük emisyonlarla üretilen herhangi bir hidrojeni ifade ediyor. Her türlü doğal gaza dayalı hidrojen üretimi, yoğun emisyonlu petrol ve gaz tedarik zincirinin temel bir sorununu miras getiriyor: metan sızıntısı.

 ‘TEMİZ HİDROJEN’ çelişkisine dikkat çek­meliyiz; bu konu aktivite planlama aşa­masında çok doğru biçimde analiz edil­melidir.1

Örneğin;

Efsane: Fosil yakıtlardan ‘gri’, ‘kah­verengi’ veya ‘siyah hidrojen’ üretilmesi dışında, hidrojen gökkuşağının tamamı - yeşilden maviye ve ötesine - "temiz" olarak kabul edilebilir.

Gerçek: Her hidrojen üretim biçi­minin farklı emisyon riskleri bulunu­yor. Yenilenebilir elektrikten hidrojen üretmek, emisyonların sıfıra yakın olmasını sağlamanın en basit yolu; ancak tüm üretim yöntemleri, hedefi karşıla­mak için ek düzenlemeler gerektiriyor. Tedarik zincirlerinin, hidrojenin iklim faydalarını en üst düzeye çıkarmak için emisyonlara ilişkin yeni bakış açılarıy­la sıkı ve dikkatli bir şekilde yönetilme­leri gerekiyor.

Hem ‘yeşil’ hem ‘mavi’ hidrojen, karbon azaltma faydaları nedeniyle bunlar arasında en çok üzerinde dikkati toplayanlar. Ancak bu yolların da eşit olmadıkları bir gerçek… Her bir üretim yolunun emisyonları netleştirmek için basit bir renk kodlaması yetersiz kalıyor. Tedarik zinciri ve teknoloji performan­sındaki farklılıklara bağlı olarak, aynı "renkte" iki hidrojen kaynağı çok farklı karbon ayak izlerine sahip olabiliyor. Bu farklılıkları anlamak, tedarik zincirinin karbon yoğunluğunun görülebilmesini sağlamanın, yönetim ve karar süreçleri­ni iyileştirmenin de bir yolu…

"Temiz hidrojen" teriminin evrensel olarak kabul edilmiş bir tanımı bulun­muyor. Hidrojen için neredeyse tüm düşük karbonlu üretim yolları için genel bir terim söz konusu, ancak bu terimin; yani "temiz" in ne anlama geldiğine dair gerçek bir netlik olmadan ortalıkta do­laştığını ifade edebiliriz. 

Genel olarak, "temiz" hidrojen, mevcut fosil yakıt bazlı yöntemler­den daha düşük emisyonlarla üretilen herhangi bir hidrojeni ifade ediyor. Ge­nellikle "renklere" göre sınıflandırılan birçok temiz hidrojen üretim yolu olsa da, ana hususları örneklemek için en yaygın iki türe odaklanabiliriz:

‘Yeşil’ hidrojen: Yenilenebilir enerji kaynakları kullanılarak su molekülleri­nin elektroliz yoluyla parçalanmasıyla üretilen hidrojen.

‘Mavi’ hidrojen: Yan ürün karbondi­oksitin tutulmasıyla bir doğal gaz ham­maddesinden üretilen hidrojen.

Hidrojenin karbon yoğunluğu, doğal gazdan türetilen "mavi" hidrojen duru­munda, üretim yöntemine, metan sızıntı oranlarına ve buhar metan reformasyo­nu (SMR) için karbon yakalama oranla­rına bağlı olarak büyük ölçüde değişebi­liyor. Hesaplamalar, 100 yıllık bir metan ömrü varsayılarak gerçekleştiriliyor.

Temiz hidrojen üretim yolları ara­sındaki temel farklılıkları dikkate alan geliştiricilerle, tüketici ve politika yapı­cıların; aşırı geniş etiketlere güvenmek yerine, hidrojenin karbon ayak izini ni­celiksel olarak değerlendirmeye yönel­meleri gerektiği açıkça ifade ediliyor. Uzmanlarca; daha şeffaf bir hidrojen tedarik zinciri tarafından verilen stra­tejik karar ve eylemlerin, salınan gi­gatonlarca karbonu en aza indirebi­leceğinin altı çiziliyor. Varsayımsal olarak, 2050 yılına kadar ihtiyaç duyulan tüm hidrojen, tipik bir mavi hidrojen emisyon profili (kg H2 başına 4 kg CO2) yerine ‘yeşil’ bir hidrojen emisyon profi­line sahip olsaydı, her yıl 1,2 gigaton CO2 tasarrufu sağlanırdı. Bu emisyon tasar­rufları, 1,5°C uyumu için kalan küresel karbon bütçesinin kümülatif yüzde 8'ine karşılık geliyor. Tersine, iklimle uyumsuz varlıkların ölçeklendirilmesi, gelecekte net sıfıra ulaşmak ve küresel iklim hedeflerine ulaşmak için maliyetli karbon giderme teknolojisine güvenil­mesini zorlaştıracağı muhakkak.

METAN SIZINTISI ÇOK ÖNEMLİ BIR SORUN...

Her türlü doğal gaza dayalı hidrojen üretimi, yoğun emisyonlu petrol ve gaz tedarik zincirinin temel bir sorununu miras getiriyor: metan sızıntısı. Metan, 20 yıllık bir zaman diliminde karbon­dioksitin ısınma potansiyelinin 80 katından fazla olmasıyla yakın vadede önemli bir ısınma riski getiriyor. Büyük ölçüde ekipmandan ve üretim süreçlerinde, havalandırmadan kaynaklanan yıllık metan sızıntısı oldukça değiş­kendir.

Örneğin, Amerika Birleşik Dev­letleri'nde, petrol ağırlıklı havzalarda yüzde 9'a kadar çıkabileceğini öne süren son hava araştırmaları, kaçak oran­larının yüzde 1,5 civarında olduğunu tahmin ediyor. Ortalama ABD metan sızıntı oranlarında, buhar metan refor­masyonu (SMR) yoluyla doğal gazdan hidrojen üretilmesinde, üreticiler bir şekilde yüzde 100’ü bile yakalayabilse­ler, baştan sona emisyonların, üretim sırasında salınan karbondioksit mik­tarının, kg hidrojen başına, 2,5 kg CO2 eşdeğerinin (CO2e) üzerinde olacağına vurgu yapılıyor.

Karbon yakalama performansı, mavi hidrojenin karbon ayak izinin bir başka önemli belirleyicisi. Yüzde 0,4'lük bir metan sızıntı oranı (sertifikalandırma kuruluşu MiQ'dan bir "C" derecesine eşdeğer) ve ~ yüzde 60'lık bir yakalama oranı ile - hem çoğu ABD gaz havzası­nın performansının hem de günümü­zün yakalama süreçlerinin ötesinde - SMR hidrojen üretimi ~ 4 kg CO2e/kg hidrojen. Yüzde 90 yakalama oranıyla bile, bu üretim yolunun, kg hidrojen başına ~2 kg CO2e salacaktır.

Çeşitli metan sızıntı oranları ve karbon tutma oranları ile baştan sona buhar metan ıslahı emisyonları önemli.

Bu arada; ABD, ortalama şebeke karbon yoğunluğunun kWh başına 0,38 kg CO2e ve 100 yıllık metan ömrü olduğunu varsayıyor. ABD'de ortalama %1,5 olan metan sızıntısı oranının, Climate TRACE analizinin bir parçası olarak RMI emisyon modellemesinden kaynaklı olduğu da dile getiriliyor.

Oysa su elektrolizi yoluyla hidrojen üretimi karbon içermiyor: girdileri (elektrik, su) ve çıktıları (hidrojen, oksijen) ve karbon içermiyor.

Bununla birlikte, elektrolizin baştan sona karbon emisyonu üretmemesi için elektriğinin aşağıdaki kaynaklardan birinden gelmesi gerekiyor: Rüzgâr veya güneş çiftlikleri gibi özel yenilenebilir güç dizilerinden…

YENİLENEBİLİR - ELEKTRİK ŞEBEKESİ

Şirketler bugün hidrojen projelerine her iki kurulumu da takip ediyorlar. Örneğin, gübre üreticisi Yara, Norveç'te özel bir rüzgâr dizisine sahip ‘yeşil’ bir hidrojen tesisi kuruyor. Steelmaker H2 Green Steel, yük bölgelerinde hidroelektrik enerjinin hâkim olduğu ve dolayısıyla büyük ölçüde fosil içermeyen elektrik şebekesinden ‘yeşil’ hidrojen üretiyor.

Yenilenebilir elektriğin kullanılma­sı, hidrojen elektrolizinin, enerji üretimi ve elektroliz için gerekli malzemelerde bulunan karbonun ötesindeki her şey için karbon içermediğini garanti etmesi bekleniyor.

Peki, elektriği karbon yoğun bir şe­bekeden geldiğinde, hidrojen elektroli­zinin emisyon profiline ne oluyor? RMI analizi, örneğin Texas'taki günümüzün fosil ağırlıklı şebekesinde üretilen yeşil hidrojenin, kg H2 başına 20 kg CO2'nin üzerinde ortalama yıllık karbon yoğun­luğuna sahip olacağını gösteriyor. Bu, karbon tutma ve depolama olmaksızın doğal gazdan yapılan hidrojenin emisyon ayak izini neredeyse iki katına çıkarıyor. Bu da; “gri” hidrojen…

Neyse ki, dünyanın elektrik şebe­keleri hızla karbondan arındırılıyor ve birçoğunun 2040'larda düşük karbonlu olması bekleniyor. O zamana kadar, şebekeye bağlı elektrolizin yeterince düşük karbonlu olduğundan ve yakın vadede şebekenin dekarbonizasyonuna maddi olarak katkıda bulunduğundan emin olunması gerekiyor. Politika ya­pıcılar, denkleştirmelerin mevcut kay­nakları kullanmak yerine ek karbonsuz elektrik üretimini teşvik etmesi gerekti­ğini şart koşarak bu hususları yakından mercek altına alıyorlar. Her ikisi de şebekeye bağlı elektroliz emisyonları­nı değiştireceğinden, bu düzenlemeler elektrolizörün benzersiz çalışma profilini ve konumunun dikkate alınması gerektiğini de gösteriyor.

TEDARİK ZİNCİRLERİNİ YÖNETME

Karbonsuzlaştırma oranı ve iklim hedef­lerimize nihai olarak ulaşmamız, enerji üretimi tedarik zincirlerindeki emis­yonlarının en aza indirilmesine bağlı. Bugünkü politikaların, iklim hedefle­rimizle uyumlu teknolojilere yatırım yaparak, hem pazar büyümesini hızlan­dırmak hem de uzun vadeli iklim fayda­larını en üst düzeye çıkartmak hedef­lerini öne çıkarmalı. Kötü tasarlanmış bir politika, günümüzün pratik tedarik zinciri kısıtlamaları göz önüne alındı­ğında, hidrojen geliştirmeyi durma nok­tasına getirebilir ve hidrojeni net sıfır ekonomiyle bağdaşmayan bir şekilde ölçeklendirmeyi temelde riske edebilir.

Karbon yakalama teknolojisi veya elektrolizörler gibi sabit varlıklar 2040'tan sonra da piyasada kalacak, bu nedenle performanslarının yüzyılın ortasına kadar net sıfıra ulaşmak için gerekenlerle uyumlu hale getirilme­si bekleniyor. Spesifik olarak, bu, ge­lecekte maliyetli iyileştirmelerden kaçınmak için bu on yılda inşa edilen varlıklar için karbon yakalama oranla­rının yüzde 95'in üzerinde olması gerek­tiği anlamına geliyor. Yukarı akış metan kaynakları veya şebeke yoğun elektrik gibi besleme stoklarından kaynaklanan emisyonların, en katı emisyon azaltımla­rını teşvik edecek şekilde düzenlenme­si gerektiği ifade ediliyor, ancak bunlar aynı zamanda, projenin ömrü boyunca iyileştirmeler için fırsatlar sunarak, sermaye harcaması masraflarını geçtik­ten sonra karbonsuzlaştırmaya devam edebileceklerini söyleyebiliriz.

Spesifik sonuçlar da ortaya koyalım. İyi yönetilen bir hidrojen piyasasında, aşağıdaki hususların da yer alması ve uygulanması yerinde olacaktır: 

  • Tüm tedarik zincirinden kaynak­lanan emisyonların dikkate alın­masını teşvik etmek için hidrojen üretiminin baştan sona eksiksiz bir emisyon profiline göre değerlendi­rilmesi,
  • Basit "renk" belirlemelerinden, hammadde ve karbon yoğunluğu metriğine geçilmesi,
  • Varlıkların uzun kullanım ömrü göz önüne alındığında, sermaye yatırı­mını yalnızca net sıfır ekonomiyle uyumlu veya bu ekonomiye geçiş yapan teknolojilere göre ayarlaması,
  • Her üretim yolu için özel muhasebe rehberliği ile tüm tedarik zinciri emisyon kaynaklarının şeffaf ra­porlanması, ölçümlerinin ve hesap verebilirliğinin arttırılması,
  • Tedarik zinciri boyunca mevcut pazar tabanlı mekanizmaları ve bunlarla tutarlı olan (yani, metan sı­zıntısını azaltmayı teşvik eden MiQ sertifikası, yenilenebilir elektrik için Menşe Garantileri ve son kullanı­cı sertifika programları) yapıların kullanılması,
  • Hidrojenin çeşitli karbon ayak izle­rinin anlaşılmasıyla motive edilen kararların ve düşük veya sıfır emis­yonlu bir tedarik zinciri sağlamak için gereken düzenlemelerle, hidro­jenin iklim faydasının en üst düzeye çıkarılması…

 

Halihazırda uygulanmakta/düşü­nülmekte olan başarılı yapılar var mı?

Örneğin, gübre üreticisi Yara, Nor­veç'te özel bir rüzgâr dizisine sahip ‘yeşil’ bir hidrojen tesisi kuruyor. Steelmaker H2 Green Steel, yük bölgelerinde hidro­elektrik enerjinin hâkim olduğu ve do­layısıyla büyük ölçüde fosil içermeyen elektrik şebekesinden ‘yeşil’ hidrojen üretiyor. 

1- Hydrogen Reality Check: All “Clean Hydrogen” Is Not Equally Clean Hydrogen’s overall emissi­ons can vary substantially between and within each production pathway. October 4, 2022 By Tessa Weiss, Chathurika Gamage, Thomas Koch Blank, Genevieve Lillis, Alexandra Jardine Wall

2- By ING Report (Peter Gorman, Wafaa Ermilate and Sanne Rosendaal) and Vinson & Elkins RLLP (Alistair Wishart, Louise Fisc­hel-Bock and Lauren Davies) 

Hidrojen projelerinin finansmanı kritik önemde

Hidrojen sektörünün gelişiminin bu ilk aşamalarında, projelerin daha küçük ölçekte olması ve mevcut hidrojen talebi olan endüstrilere ‘yeşil’ veya ‘mavi’ hidrojen tedarikine odaklanması muhtemel olarak görünüyor. Sponsor­lar; bu pilot projeleri piyasaya sürmek, finansal sonuca ulaşmak ve ticari faaliye­te başlamak için daha kısa süreli zaman çizelgeleri ararken, finansman sürecini basitleştirmek ve zaman çizelgelerini daha kısa süreli geliştirerek karşılamak için genel durum tespiti kapsamını en aza indirmeye çalışacakları ifade ediliyor. Borç verenler, gelişmekte olan bu alanda eğitime ihtiyaç duymakla birlikte, de­neyimli danışmanların katılımıyla bu alanların uygun şekilde ayrıntılı anali­zini içeren iş kapsamlarının da katılı­mıyla kilit risk alanlarının yeterince ele alınması gerektiği konusunda fikir içinde bulunuyorlar.

Teknik durum harcaması ve har­canmamış bir projenin getirdiği risk giderleri en belirgin olanların başında geliyor. Örneğin, kullanılan elektroli­zör teknolojisi iyi kurulmuş olsa dahi, mevcut ve hedeflenen yeşil projelerde, amaçlanan tüketicilerin sarf ettikle­ri birimlerin çok az emsali bulunuyor. Sektörde; özellikle, maliyet aşımla­rı, inşaatın tamamlanması ve işletme sırasında yeterli performansla ilgili riskler, ilgili durum tespitinin birincil odak noktası olarak işaret ediliyor.

Bu durumun, elektrolizör imalatçı­ları veya EPC yüklenicileri tarafından gerçekleştirilen anahtar teslim sözleş­melerde de görüldüğü; ancak belli bir noktaya kadar hafifletilebileceği belir­tiliyor. Bununla birlikte, risk elektroli­zörü ile üretilen yolları sağlamak için gereken taşıma alanlarından kurtul­mak da mümkün görülebiliyor.

Ayrıca, güvenlik sistemi gereksi­nimleri de proses güvenliği riskleri içinde tartışılıyor. Operatörün deneyi­mi ve sicili bu konuda yaşamsal önem taşıyor.

Pilot oluşturma aşamasında, bu er­ken sonuçlarla, planlamayla büyüme politikalarına yönelik genel hükümet desteğini öne çıkaran kredi verenle­rin, üretim faaliyetlerine genel bakış için, genellikle proje finansmanında görülenden daha fazla sponsorların ve teknik danışmanların uzmanlığına güvenmeye istekli oldukları kaydedi­liyor.

Herhangi bir ülke projesinin gelişti­rildiği yasal ve çerçevenin bağımsız bir incelemesini sağlamak için yasal du­rum tespiti de önemli görülüyor. Ayrı­ca sözleşme düzenlemelerinin, proje anlaşmalarının, izinlerin/ruhsatların ve diğer kontrol konularının yetkile­rinin dikkatli bir şekilde yapılandırıl­ması, geçerlilikleri dâhil güvenliğinin tamamlanması da önemle altı çizilen konular arasında sıralanıyor. 

Hukuki durum tespitinin özel bir odak noktası, muhtemelen korumaya maruz kalana kadar riskin gözden ge­çirmesini ve kısıtlanmasını gerekli kı­lıyor. Hidrojenle büyüme politikaları­na yönelik güçlü hükümet desteği göz önündeki önemli öncelikler arasın­da sıralanıyor. Genel düzenleme riski muhtemelen düşük olsa da, bu erken aşamadaki liderliği elde etmek için merkezden emin olmaya devam edili­yor. Sübvansiyon/hibe başvuruları ve taahhüt konusunda, hem inşaat hem de işletmeyle ilgili sübvansiyonların sağlanması yönündeki risklere önce­likle odaklanılması bekleniyor.

Çevresel ve sosyal unsurlar, genel olarak herhangi bir enerji projesi için merkezi bir öneme sahip olsa da, ya­kın bölgelerde ve mevcut hedef en­düstrilerin bitişinde bulunan projeler için sorun yaratma olasılığı daha dü­şük olabiliyor. Hidrojen sistemlerine siyasi desteğin olduğu bölgelerin aynı zamanda sağlam ilerleme ve sosyal dü­zenlemeye sahip olması da muhtemel görülüyor. Başka yerlerde ve bu depo­lama süreçlerinde büyümekse, üretim ve sosyal durum sonuçların da daha büyük bir süreye sahip olduğu belir­tiliyor.

Hidrojenin çok yönlülüğü ve geniş bir sektör yelpazesinde potansiyel olarak geniş uygulanabilirliği, ticari bankalar ve diğer finansal kurumlar­da hidrojen değer zincirinin sunduğu fırsatların analizine ve müşteri katılı­mına sektörler arası bir yaklaşımı teş­vik ettiğini de söyleyebiliriz.

Bu daha geniş bakış açısı, hidrojenin yarının enerji manzarasında oynaya­ bileceği potansiyel dönüştürücü rolün kendisine takdir edilmesine yol açıyor. Ancak bu coşku, hidrojenin yaygın ola­rak benimsenmesinin ortaya çıkara­cağı teknik ve ticari zorlukların takdir edilmesiyle azalıyor.

Hidrojen projelerinin boyutu ve karmaşıklığı büyüdükçe, proje fi­nansmanının sektörün genişlemesin­de önemli bir rol oynaması bekleniyor. Bu, elbette, hükümetler tarafından yürürlüğe konulan kesin stratejiler­den ve mevcut düzenleyici teşviklerin seviyesinden büyük ölçüde etkilenecek olan, geleneksel fosil yakıtların yerini alması için pazarın hidrojen iştahına bağlı görünüyor. Talebin uygulamalar genelinde artması, maliyetlerin düşüş eğilimini sürdürmesi ve çok çeşitli da­ğıtım altyapısının inşa edilmesini zo­runlu kılıyor.

Bugün sadece az sayıda ticari ölçek­li proje varken, bu ve gelişmekte olan sektörlerde daha az sayıda proje fi­nansmanı mümkünken, ticari gelişi­minin ilk aşamalarında bile proje fi­nansmanı kredi verenlerinin hidrojen sektöründe aktif katılımına dair artan kanıtları önemli.

Bu birkaç ticari ölçekli proje, finans­man parametrelerini test etmek ve sektörü genişletmek için güvenilebi­lecek güvenilir proje yapıları ve dokü­mantasyon paketleri oluşturmak için bir hareket noktası olabilir. Kredi ve­renler daha erken bir aşamada devre­ye girerek sektörü, kilit oyuncuları ve teknolojiyi daha iyi anlayacak ve bu büyüyen pazara zamanında uzmanlık ve mali destek sağlayabilecek daha iyi bir konuma sahip olabilirler.

Uluslararası finans kaynaklarında; küresel ekonominin anlamlı bir şekil­de hidrojene geçmesi halinde, zaman içinde değer zinciri boyunca proje fi­nansmanının daha kilit bir rol oynaya­bileceğine dikkat çekiliyor. 

* YAYIN HAKKINDA: Gelen talepler üzerine, TÜRKİYE ENERJİ ENDÜSTRİSİ (TEE) yıllık yayımını dijitale de aktardık. EKONOMİ GAZETESİ Enerji Yazarı Neslihan Gökdemir Ağar tarafından, 29 Eylül 2023 tarihli gazetemiz eki için içeriği kurgulanıp kaleme alınan çalışma 132 sayfadır.

Yazar’ın dergide yayına giren yazılarından oluşan bir seçkisini beş gün boyunca peş peşe Siz okurlarımızla paylaşıyoruz. 

  1. Gün, 21.12.2023, Perşembe: Enerji dönüşümünde 2030 ve 2050 hedefleri…
  2. Gün, 22.12.2023, Cuma: Karbon piyasaları ve kritik minerallerin yükselen gücü
  3. Gün, 25.12.2023, Pazartesi: Türkiye’nin ‘Enerji Gaz Merkezi’ olma potansiyeli; yeni küresel gaz düzeni; ‘Güney Gaz Koridoru’
  4. Gün, 26.12.2023, Salı: Hidrojen teknolojileri ve temiz hidrojenin finansmanındaki riskler
  5. Gün, 27.12.2023, Çarşamba: BM ‘Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri’; 2050’ye kadar yeni endüstriler ve yeni çelişkiler
Tüm yazılarını göster