Hiç bitmeyen şimdi

Murat BERK UZMAN GÖRÜŞÜ

“Görmek bir kum tanesinde bir dünya, ve bir cennet bir yaban çiçeğinde,
tutmak sonsuzluğu avucunda, ve ebediyeti bir saatin içinde” der William Blake.

Blake’in sözleri kendi dönemi için bile fazla iddialıyken içinde bulunduğumuz “hiç bitmeyen şimdi” sosyal medya çağı için büsbütün manasız bulunabilir. Anlık haber ve veri akışıyla dikkatimiz için kıyasıya rekabet içinde olan medyanın yapısı bizi bilgiye boğarken, tarihsel bakış perspektifinin kaybına yol açıyor. Bu da sonsuz bir geçici içerik tüketimi döngüsü içinde yaşamamıza neden oluyor, insanları uzun deneyimler sonrası oluşmuş bilgelikten uzaklaştırıyor.

Tarihe ve uzun zaman ufuklarına karşı duyarsızlık sadece kültürel ve psikolojik değil, aslında ekonomik. Gittikçe daha ucuza üretme ve kalite yerine fiyat rekabeti tercihleri nedeniyle modern toplum, ikilemlerden muzdarip. Sosyolog Elise Boulding'in ifadesiyle: "Kişi şimdiki zamanla uğraşmaktan her zaman zihinsel olarak nefessiz kalıyorsa, geleceği hayal etmek için hiçbir enerji kalmaz." Boulding’in bu sözünden bu yana çok da önemli bir iyileşme olmadı herhalde. Aslında kültür o zamanın ruhunu yansıtıyor diyebiliriz.  Redd grubunun “Devretmiş dertler şehrinde, aynı güne uyanırken miş’li geçmiş çöker üstüme, istesem de bugünü hiç yaşayamam” dizelerini hissetmeyen dünyada özellikle de önemli finans merkezlerinde piyasalar ile iştigal eden kaç kişi vardır?

Bundan yetmiş küsur sene önce yazdığı “Robert Kennedy Saved from Drowning” isimli öyküsünde Donald Barthelme, Marivaudian varlık diye bir kişilikten bahseder: “Marivaudian varlık, Poulet'e göre, her an yeniden doğan, geçmişsiz ve yarınsız biridir. Marivaudian varlığının bir anlamda tarih anlayışı yoktur. O yüzden de sürekli şaşırır. Her şeyi ilk defa görüyor gibidir. Olaylara kendi tepkisini bile tahmin edemez. Sürekli olayların altında ezilir.”

Teknolojinin hızı ve analiz yerine, çarpıcı haber başlıkları piyasaları da adeta "hiç bitmeyen bir şimdi" ye soktu. Bu olumlu manada anı yaşa değil tam tersi katılımcıların da Marivudian kişiliklerine dönüşmeye başladığı tuhaf bir durum.
 
Geçen haftanın bile çok uzun zaman öncesi sanıldığı bir tekerlek üzerinde koşan hamsterlar gibi, sonsuz bir geçici içerik tüketimi döngüsü içinde yaşamaya - daha hızlı ve daha hızlı dönen ancak hiçbir yere gitmeyen bir tekerlek.
 
Bu da aslında görebilenler, ciddi ve samimi olanlar içinde bir yandan bir üzüntü kaynağı ama bir yandan da sürüden ayrılma riski alabilenler için fırsatlar sunuyor. Kalitenin önemli olduğu ve estetik değil doğrudan maddi sonuçlarda fark yaratabilen ve insani yeteneklerin kolay kolay taklit edilemediği sayısı azalan alanlardan biri ise rekabetçi piyasalar.

Örneğin “Hiç Bitmeyen Şimdi” ortamında müthiş hafızası olan okuyucular, geçen sene Kasım’dan bu yana, yani dört ay gibi “uzun” bir zaman önce piyasalar için daha olumluya döndüğümüzü hatırlayacaktır. Bu sene için emtiaların ön plana çıkacağını, bunlar arasında ise özellikle bakırın ön planda olacağını aktarmıştık. Genel yatırım teması için ise reflasyon, en büyük ekonomik sürprizin ise enflasyonun dünya çapında ana gündem maddelerinden biri haline geleceğini bu dönemde sık sık dile getirdik. Biz bunları gündeme getirdiğimizde bunlar konsensüs yani genel kabul gören görüşler değildi. Bu zaman zarfında piyasalarda bu beklediğimiz trendler doğrultusunda çok önemli değişimler oldu ve bu konuların önemli bir kısmı konsensüs görüş haline geldi.

Enflasyon piyasa gündemine daha fazla gelmeye başladı fakat piyasanın bizce hala tam anlamıyla yeterince analiz etmediği ve sadece haber akışı odaklı izlediği konu FED ile faizler arasındaki ilişki. Görebildiğimiz kadarıyla FED’den likidite sıkılaştırma veya yeterince güvercince açıklamalar gelmediği için faizler yükseliyor gibi bir görüş var. Bizce gerçek dinamik farklı ve özellikle uzun vadeli faizlerde bunun tersi bir durum söz konusu. Yani piyasalar yavaş yavaş FED’in yanına bir de devasa bütçe açıkları eklenip ekonomiler açılmaya başlanınca negatif reel faiz ne kadar makul sorusunu sorgulamaya başladılar.

Yine hafızası daha güçlü olup günlük yaşamamaya çalışanlar son haftalarda özellikle ABD faizlerindeki artış ve ABD dolarındaki bir güçlenme ihtimaline karşı ısrarla uyardığımızı da hatırlıyor olabilir. Tahmin ettiğimiz gibi faizlerdeki bu artış nedeniyle piyasalar biraz karıştı ve daha önce defalarca gördüğümüz gibi FED’den müdahale beklentileri gelmeye başladı. Müdahale gelme beklentilerinin oluştuğu noktanın tüm veri eğrisinin negatif reel faizde olmasına ve borsa endekslerinin rekor seviyelerde gelmesi komik mi yoksa devasa borçların FED gibi gelişmiş merkez bankalarının olmasına rağmen döndürülemeyeceği endişesi gerçekçi ve dolayısıyla trajik mi?

Tarihten bahsetmişken şu an piyasalarda olup bitenler ilk defa olan şeyler değil ufak tefek değişiklikler ile daha önce benzerleri görülmüş şeyler. FED faizi ve bono faizleri arasındaki ilişki olarak 2009 örneği oldukça yol gösterici. 2009 yılının Mart FOMC toplantısında yani efsanevi risk varlıkları boğa piyasasının doğduğu tam dip noktalara yakın bir zamanda FED üzerine basa basa faizleri 0 ve 0,25 arasında uzun süre tutacağını taahhüt etti. Peki faizlere ne oldu? Düştü diye düşündünüz değil mi? Hayır tam tersi, 5 yıllık faizler üç ayda fişek gibi yükseldi ve yaklaşık iki katına çıktı ki o dönem enflasyon değil deflasyon yani eksi TÜFE vardı. 2010 sonu ve 2011 başı arasında benzeri yaşandı faizler iki buçuk katına çıktı. Bu faiz yükselişini ne tersine çevirdi sizce? Bernanke 2011 Nisan başında yaptığı açıklamasında enflasyondaki yükseliş geçici değilse gereğini yaparız dedi, o gün bono faizleri zirve yaptı ve uzun süreli düşüş trendine girdi.

Peki bunların ne önemi var bugünle ilgisi ne? FED’in çıkıp biz enflasyon yükselişi kalıcı olursa faiz arttırabiliriz diyebileceğini tahmin edemiyorum. Fakat o durumda ABD uzun vadeli faizlerin borsalarla birlikte ciddi gerileyeceğini söyleyebilirim. Yani? FED’den uzun vadeli faizleri baskılayacak şahince açıklamalar kısa vadede nerdeyse olanaksız. Peki ne olabilir? Faizlerdeki ve emtialardaki bu yükseliş eninde sonunda talebi yok ederek kendi kendini düzeltir. Fakat bu hem zamanı belirsiz hem de acı dolu olabilecek bir süreç ve politika yapıcılarının buna kayıtsız kalması imkansız. İkinci ihtimal faizlerdeki yükseliş sonrası değer oluştu diye özellikle ABD bonolarına yönelimin artması ki bu hisse ve emtiadan gelebilir ve ABD dolarını güçlendirebilir. Bu geçen hafta meşhur fon yöneticisi Tepper’in ABD’de bir televizyon muhabiri vasıtasıyla piyasaya “duyurmaya” çalıştığı görüşün bir benzeri ki şimdilik piyasa bu görüşü “satın aldı” gibi gözüküyor. Üçüncü ihtimal ise bonolardaki faiz artışına hisse ve emtiaların eşlik etmesi, artık bonoların hedge işlevini yerine getirmemesi nedeniyle özellikle 60-40 mantığı benzeri oluşturulmuş fonların hem hisse hem bono satmaya başlaması, CTA ve başka trend takipçilerinin sinyallerinin de dönmesi ile piyasa karışıklığın derinleşmesi ile FED’in topa girmesi. Bu farklı şekillerde olabilir ama ilk olabilecek olan bence Twist benzeri bir uzun vadeli faizleri baskılayacak bir operasyon. Geçen hafta Powell şimdilik müdahale sinyali vermedi. Bir daha ki FED toplantısına kadar FED başkanlarının para politikası ile ilgili konuşması yasak. Tabii özellikle Wall Street Journal vasıtası ile “sızdırma” haberler ile piyasalara “mesaj” vermeye engel değil. Fakat bence FED haklı olarak balonun havası biraz insin istiyor. Demek ki piyasa FED’in acı eşiğini veya FED put strike fiyatını anlamaya çalışabilir.

Bu gelişmekte olan ülkeler için ne anlama gelebilir? Güney Amerika piyasalarında başlayan zayıflama diğer gelişmiş ülkelere yayıldı ve bu FED gayet de güvercin iken oldu. FED’in faiz yükselişi ve/veya ABD dolarının artışından rahatsız olduğunun sinyalini vermemesiyle bu baskı arttı. Önümüzdeki FOMC toplantısında da piyasalarda önemli karışıklıklar olmazsa böyle bir sinyal vermeyebilir. Yani çıta çok da düşük değil ve FED’in önceliği kendi borsaları olacaktır. Dolayısıyla FED, ABD borsalarının fazla etkilenmediği bir faiz yükselişine ve dolar değer artışına bir süre kayıtsız kalabilir ki bu gelişmekte olan piyasaları baskı altında tutmaya devam edebilir, en azından ABD borsalarını etkileyene kadar. Bu arada gelişmekte ülke (EM) piyasalarına yatırım yapan yatırımcıların bir kısmı da günlük yaşamasa da, dünyanın en sabırlı ve uzun vadeli yatırımcıları olmayabilir. Bu bağlamda sadece haberleri dinliyor olsanız bu kadar olumlu küresel şartlarda gelişmekte olan ülke yatırımcılarının çok ciddi getiriler elde ettiğini düşünebilirsiniz. Ciddi para girişlerine rağmen yılbaşından bu yana getirilere baktığımızda ise EM döviz endeksi bazında hafif pozitif döviz cinsi bonolar için ise negatif. Bu da hata ve olumsuz performans için fazla bir marj bırakmıyor. Bence eninde sonunda olacak olan, ama şu an için biraz erken olduğunu düşündüğüm ise yield curve control gibi kulağa akademik ve sofistike gelen ama günün sonunda merkez bankasının hazinenin bir parçası haline gelmesi anlamına gelecek olan bir durum. Mümkün değil diyen veya sonucu ne olur diye soranlara 1940 sonrası ABD ekonomi ve piyasalarına bakmalarını öneririm. Tabii burada tarihin birebir tekerrür etmediğini belirtelim. Bu çok bariz gibi gelebilir ama Nietzsche gibi bilgili birinin delirmesinde, kaptığı hastalıkların yanında, kadim doğu bilgilerindeki sonsuz döngüleri yanlış anlamış olabileceğini de düşünüyorum. Keşke Nietzsche bugün yaşasaydı da dünün istese de tekrarlanmayacağını bir de Şebnem Ferah ve Redd solisti Doğan Duru’nun güzel seslerinden dinleseydi. Powell ve diğer FED üyeleri için ise henüz geç değil. Arzu ederlerse: “İstesem de dünü sana yaşatamam, yok ki sonrası durmuşsa zaman, günün birinde bozulmuş kalbin çok kırılmadan, sevmeden geçer zaman” sözlerini İngilizceye tercüme edip kendilerine seve seve ulaştırırım.

Tüm yazılarını göster