Adettendir bir yıl biterken neredeyse tüm medya geride kalan yıl ile yeni yılın neler getirip, götürdüğünün muhasebesini yapar.
Adedim değil ama ben de bu kez böyle yapayım…
Fakat geride kalan yıla çok takılmadan önümüzdeki yılı mercek altına alayım. Tabii ki bütün yönleri ve alanları kapsayacak bir yazıyı kaleme almak demek günlerce sürecek bir yazı dizisi anlamına gelir. O yüzden belli başlı bir kaç konunun üzerinde duralım. Yeni yılın ilk günü sizi de fazla sıkmayalım.
Aslında hemen her yıl başlangıcı yeni tercihlerin, yeni seçimlerin, yeni vazgeçişlerin zamanıdır biraz da
Hani çokça insanın “bu yıl şunları şunları yapacağım” dediği listeler hazırladığı…
O listelerdeki maddeler gerçekten hayata geçirilir mi bilinmez ama kendimizce bir perspektif içinde hedefler oluştururuz. Çünkü bazı hedeflere varmak isteriz.
Bana sorarsanız bu yıl ekonomide, siyasette ve toplumsal yaşamda geleceğimizi belirleyecek seçimler yapacağımız bir yıl olacak.
Gelin bu başlıklara yakından bakalım.
Öncelikle malum hiç de parlak olmayan bir ekonomik süreç içinden geçiyoruz.
Bir tarafta alınan kararlar diğer tarafta bu kararların sonuçlarına dair beklentiler ve sürecin ne zaman nasıl biteceğine ilişkin tartışmalar var.
Makro büyüklüklerin nereye doğru evrileceği, kurun ve faizin nereye doğru yol alacağı gibi tartışmalar süre dursun, ben işin ekonomik programın yürüyüp yürümeyeceği tarafını merak ediyorum. Gerçekten yerel seçimlerden sonra bu ekonomi yönetimi ve programları rafa kaldırılır mı? İktidar bu konuda nasıl bir seçim yapacak? Bir anda bugüne kadar uygulanan politikalardan birileri sıkılıp vazgeçebilir mi? Peki mevcut ekonomik programa yönelik gerçekten elle tutulur bir muhalefet katkısı / eleştirisi görüyor musunuz? Misal, bu çağda (tüketim alışkanlıkları, yenidünyanın gereksinimleri, sıradan insanın temel beklentileri vb açısından) sadece ve acı biçimde ücreti baskılayarak düzgün bir ekonomik standart oluşturabilir misiniz?
Yani demem o ki içine adım attığımız yıl ekonomik politikalar açısından mevcut kadrolar ve politikalar (tabii ki sürecin zorunlu kıldığı ufak tefek değişiklikler / düzeltmeler haricinde) kökten sapmaya uğrarsa neye yanacağız? Kaybettiğimiz zamana mı? Kaybettiğimiz gelire mi?
Fakirleşmemize mi? İnandırıcılığımızı kaybetmemize mi? Peki “böyle bir tehlike mi var” derseniz, ben de temenni etmemekle birlikte “evet, var” derim. İşte tam da bu yüzden özelikle ekonomik açıdan atacağımız her adım, alacağımız her karar, her şekilde geleceğimizi belirleyecek bir seçim halini alacak.
Öte yandan yerel seçimlere endeksli bir sürece girdik. Kuşkusuz hangi adayların hangi partiden nasıl ve neden aday olacakları, seçimi kazanıp kazanamayacakları bir tartışma konusu ve ilgi odağı.
Özellikle muhalefet partilerinin kendi içlerinde yaşadıkları tartışmalar da hayli can alıcı.
İYİ Parti’nin aldığı kararlar ve bu kararların doğurduğu sonuçlar, CHP’de Özel-İmamoğlu ittifakının seçim stratejileri, ön seçim sözlerinin tutulup tutulmayacağı başlı başına tartışma konusu. Bunlara ayrı ayrı, süreç devam ederken değiniriz ama asıl şu noktaya odaklanmak gerekiyor: Yerel seçimlerin sonucu ne olursa olsun Türkiye’de siyaset, seçimi atlattıktan sonra yeniden yapılanma sürecine girecek. Bu durum gerek partilerin içinde gerekse partilerin arasında yeni ittifakların, yeni işbirliklerinin doğacağı anlamına geliyor. Yeni siyasi figürlerin siyaset sahnesine çıkmak üzere hazırlandığı bu süreçte de ister istemez yapılacak her tercih geleceğimizi şekillendirecek bir seçim haline dönüşüyor.
Bu iki konuyla birlikte ve bunlardan asla ayrılmayacak biçimde işin bir de toplumsal hayatımızı ilgilendiren tarafı var.
Alınacak her karar, atılacak her adım aynı zamanda nasıl yaşayacağımızı, nelerden vazgeçip neleri önceleyeceğimizi belirleyecek. Hayat pahalılığının oluşturacağı toplumsal memnuniyetsizlik ve buna bağlı toplumsal tazyik, misal siyaseti nasıl dönüştürecek? Yahut yanı başımızda yaşanan savaş adı altındaki kitlesel kırım, toplumsal hafızamızdaki hayaletleri nasıl ve ne şekilde harekete geçirecek?
Ne isteyeceğiz, nasıl isteyeceğiz, neyi, nasıl dönüştüreceğiz? Ya da sadece pasif izleyiciler olarak yaşamaya devam mı edeceğiz? İşte o yüzden alınacak her karar, atılacak her adım, söylenecek her söz geleceğimizi şekillendirecek bir seçim olacak.
Ha unutmadan, 29 Aralık gecesi gördük ki bazen tek bir kelime, sadece “oynamıyoruz” demek bile birçok şey için yeterli oluyormuş.
İyi yıllar…