Gelişmelere bakılırsa Türkiye, enerji dönüşümü konusunda ciddi aksiyon alan ülkeler arasında. Yeni elektrik üretim yatırımlarında yenilenebilir kaynaklara ağırlık verilmesi, bunun en önemli göstergelerinden biri. Son birkaç yılda devreye giren elektrik üretim tesisleri arasında adet bazında bakıldığında fosil yakıtlara dayalı santral yok denecek düzeyde. Çünkü lisanssız elektrik santrallerini de dikkate aldığımızda bazı aylarda yüzlerle ifade edilebilecek sayıda yeni elektrik üretim tesisi devreye giriyor.
Enerji dönüşümü konusunda ciddi aksiyon alındığına işaret eden bir diğer gösterge ise yoğun elektrik tüketen sanayi kollarındaki enerji verimliliği projeleri. Bu alandaki yatırımların arttığını, enerji verimliliği kredilerini takip ederek görmek de mümkün. Nedeni ne olursa olsun, yenilenebilir kaynaklardan tüketilmiş elektriği tercih edip, aynı miktarda enerji ile daha yüksek çıktı elde etme çabasına girmek şirketler için zaten bir prestiji vesilesi.
Sadece prestij mi, bir rekabet avantajı unsuru aynı zamanda. Markalar için, ürünün hangi enerji türü kullanılarak elde edildiğini kanıtlamak şimdilik bir zorunluluk olmasa da çok iyi bir reklam/ pazarlama argümanı. Bu argümanı kullanmak isteyen yüzlerce firma aynı zamanda güneşten ve rüzgardan kendi elektriğini üretmenin peşine düşmüş durumda.
Son dönemde enerji dönüşümüne dair en çok göze çarpan gelişmelerden bir diğeri de, elektrik depolama yatırımlarına gösterilen ilgi. Elektrik üretim ve depolama yatırımları lisanslı faaliyetler arasında. Bu yüzden EPDK’ya lisans başvurusu yapılmak zorunda. EPDK tarafından elektrik üretimine dair verilen son 100 ön lisanstan tam 35’i elektrik depolamalı üretim projeleriyle ilgili. Ön lisans verilen 35 depolamalı elektrik üretim tesisinden 12’sini depolamalı rüzgar santralleri oluştururken, kalan 23’ü depolamalı güneş santrallerinden oluşuyor.
Üretim lisansı verilmiş depolamalı elektrik üretim tesisi projesi henüz yok. Bu pek de şaşırtıcı değil. Birincisi mevzuat ve düzenlemeler yeni, lisans başvurularının kabul edilmeye başlamasının üzerinden henüz yıl geçmedi. Güneş santrallerinin kurulum süreleri dikkate alındığında, depolamalı GES’lerin kısa süre içerisinde üretim lisansı almaları beklenir. Ancak iş o kadar dolay değil. Çünkü depolama kısmında kullanılacak batarya teknolojileri yeni gelişiyor ve maliyetler konusunda hiç kimsenin kafasında netlik yok. Bu alanda nasıl bir gelişme yaşanacağına dair söz söyleyebilmek için henüz erken. Ancak enerji dönüşümü ve yenilenebilir yatırımlarının ötelenmesine ne iklimin, ne de Türkiye’nin tahammülü yok. O yüzden bu konularda belirsizliklere meydan vermemek lazım. Bu da kamu otoritelerinin görevi. Birkaç depolamalı elektrik üretim tesisi üretime geçince mesele hem daha görünür hale gelecek, hem de girişimciler önlerini daha rahat görebilecek. Bakalım bu alanda İLK unvanını hangi tesis ve hangi yatırımcı olacak, merakla bekliyoruz.