Hamas'ın İsrail'e yönelik saldırıları ile başlayan kaos, Gazze'ye yönelik İsrail hava operasyonları ve ardından gelmekte olan kara harekatı ile iyice kana büründü. Akan da çoğunlukla masum sivillerin kanı ne yazık ki.
İran muhtırası, ABD Dışişleri Bakanı'nın bölge turu
Savaşın genişleme olasılığına ilişkin en net işaret İran'dan geldi. İsrail'i doğrudan "muhattap almayan" İran, BM aracılığıyla "muhtıra" verdi; Gazze'deki sivilleri de kapsayan operasyonlara son verilmesini isteyen İran, aksi halde ya "doğrudan", ya da "dolaylı olarak" müdahale edeceğini bildirdi. "Dolaylı müdahaleden" kasıt, Yemen'de Husi'ler, Lübnan'da Hizbullah, Irak'ta Haşd-i Şabi ile Suriye'deki İran yanlısı milisler. İsrail'i çevreleyen "Şii halkası".
İran'ın bu uyarısı İsrail'e yönelik olsa da, içinde bölgedeki Arap ülkelerine de "dolaylı bir tehdit" var. Suudi Arabistan'dan, Birleşik Arap Emirlikleri'ne kadar pek çok ülkede bastırılmış Şii azınlıklar yaşıyor. Bunların hareketlenmesi, tüm Arap coğrafyasında istikrarın bozulması demek. Nitekim Araplar daha Tahran resmen uyarmadan olabilecekleri gördüler ki, Suudi Arabistan İsrail'e olan normalleşme sürecini dondurdu bile.
Gazze, Batı Şeria'ya mı benzetilecek ?
Savaşın gidişatı, İsrail'in Gazze'de yaşayan iki buçuk milyon Filistinli'yi yerinden edip, yeniden mülteci durumuna sokacağına işaret ediyor. İsrail'in kara operasyonun en büyük destekçisi ABD. İsrail'e gelişinde, "hem ABD Dışişleri Bakanı'yım, hem de bir Yahudiyim" diyen Anthony Blinken zaten tarafını daha ilk dakikadan belli etmişti. Blinken'ı ABD Savunma Bakanı Lloyd Austin'in ziyareti izledi. Washington'un İsrail'e "yanındayım" demek için verebileceği en net mesaj, iki kritik bakanı birden bölgeye göndermesi elbette. Buna bir de Doğu Akdeniz'e gönderilen bir değil, iki Amerikan uçak gemisini ekleyin. Ortadoğu seferine İsrail'le başlayan Blinken, ardından Arap ülkelerini tek tek ziyaret etti. Ziyaretlerden yansıyanlar, ABD'nin İsrail'in Gazze operasyonunu baştan onay verdiğini gösteriyor. Washington yönetimi sadece İsrail'in operasyonu biraz geciktirmesi, bu arada bölgedeki Filistinli ya da yabancı sivillerin tahliye edilmesi üzerinde çalışıyor.
İsrail'in beklenen kara operasyonunu sürekli geciktirmesini ise, bir yandan Hamas'ın aldığı İsrailli rehinelerin yarattığı tereddüt, diğer yandan tam teşekküllü bir kara operasyonunda ortaya çıkacak sivil kayıp görüntülerinin İsrail'in şu anda fazlasıyla yararlandığı "mağdur" imajını ortadan kaldıracağına ilişkin endişeyle açıklamak mümkün. İsrail'in Gazze'yi tümden boşaltmak yerine, bölge bölge ayırıp, buraya İsrailli yerleşimleri konuşlandırmak istemesi büyük ihtimal. Batı Şeria'nın bütünlüğünü, hukuku hiçe sayıp, Batı Şeria'daki Filistin nüfusunun içinde, Yahudi yerleşimcilerden yeni mahalleler yaratarak bozan İsrail hükümeti, kendi politikası açısından işleyen aynı yöntemi neden Gazze'de kullanmasın?
İçinde İsrailli yerleşimcilerin de yaşadığı, parçalı bir Gazze, Filistinliler'in Akdeniz'de olası ve haklı, münhasır ekonomik bölge iddialarına yönelik vurulan bir başka hançer olacaktır. Akdeniz'deki doğalgaz ve petrol yatakları konusundaki son 10 yılda yaşanan hareketlenme unutulmamalı. ABD daha geçen yıl bu günlerde -13 Ekim 2022- İsrail ile Lübnan arasında deniz sınırı anlaşması imzalanmasını kotarmamış mıydı?
Mısır, Refah Kapısı'nı açar mı?
Gazze'nin İsrail dışındaki diğer çıkış kapısı Mısır olduğundan, uluslararası baskılar Kahire üzerine yoğunlaşmış durumda. Batılı ülkeler Mısır'dan Gazze ile olan Refah sınır kapısını açıp, sivilleri kabul etmesini istiyorlar. Ancak Mısır Cumhurbaşkanı Sisi hala bu baskıya direniyor. Gerekçesi; Sivillerle birlikte silahlı Hamas militanlarının da Mısır'a geçip, ülkeyi orta ve uzun vadede karıştırma ihtimali. Bir de elbette gelecek milyonlarca mültecinin ekonomik yükü var. Suriye iç savaşında açık kapı politikası izleyen Türkiye'nin, sadece birkaç milyar Euro verilerek, yaklaşık 4 milyonluk bir sığınmacı yükü ile yalnız bırakıldığının farkında Mısır yönetimi. Kendi başına da benzer bir durum gelmesinden endişeli.
Ancak Mısır'ın içinde bulunduğu ekonomik krizin, ülkeyi Batı baskısına açık durumda bıraktığını da unutmamalı; Batı'dan gelen "borçlarınız silinecek, ayrıca ciddi miktarda nakit ve ayni yardım gelecek" vaatleri -şimdilik- giderek fakirleşen Mısır ekonomisi açısından "ufukta görünen vaha" gibi duruyor. Peki, mültecileri kabul etmek karşılığında verilen bu vaatler tutulur mu? Türkiye örneğine bakmak yeterli.
Yine de Kahire yönetiminin bir "orta yol" olarak, Sina çölünde bir insansız bölge yaratıp, buraya gelecek Filistinli sığınmacıları yerleştireceğine ilişkin haberler yazılıp çizilmeye başlandı. Hatta Mısır ordusunun bölgeye tel örgüler çekmeye başladığı bile iddia ediliyor. Filistinliler, İsrail'in yarattığı Gazze cehenneminden çıkıp, Sina çölünde yaşamaya mecbur bırakılacak gibi...