Marsh tarafından hazırlanan Dünya Ekonomik Forumu (WEF) COVID-19 Riskleri Görünümü Raporu’nu değerlendiren Marsh Türkiye Eş CEO’su Yeşim Aksüt, “Kurumların devamlılığı için ekonomik sorunların öncelik sıralamasında üstte olması olağan. Unutulan şey ise çevresel, toplumsal ve teknolojik risklerin, ekonomik sorunlar ile iç içe geçmiş ve bu sorunlar üzerinde daha yıkıcı etkiler yaratabilecek olması” diyor.
Sigorta brokerliği ve risk yönetimi şirketi Marsh tarafından hazırlanan Dünya Ekonomik Forumu (WEF) COVID-19 Riskleri Görünümü Raporu, 2020 yılı ve sonrasında küresel refahı tehdit eden temel riskleri ortaya koyuyor. Raporda ön plana çıkan temel unsurlar şöyle:
● Uzun süreli küresel durgunluk, yüksek işsizlik, başka bir salgın ve korumacılık, şirketlerin endişe ettiği kısa vadeli risklerin başında geliyor. Katılımcıların üçte ikisi “uzun süreli küresel resesyonu” iş dünyası için en büyük endişe kaynağı olarak belirlerken yarısı da ifl asları ve sanayi konsolidasyonunu, sanayilerin toparlanamamasını ve tedarik zincirlerinin bozulmasını önemli endişeler olarak tanımlıyor.
● Geniş kapsamlı çevresel, toplumsal ve teknolojik risklerin etkisiz hale getirilmesi için henüz hazır değiliz.
● Dünya liderlerine göre, şirketler ve politika yapıcılar pandeminin etkilerini yönetmek için birlikte çalışmadığı sürece ekonomik sıkıntı ve sosyal hoşnutsuzluk önümüzdeki 18 ay içinde artacak. Eğer hemen harekete geçilirse, “yeşil iyileşme” ve “uyumlu, kapsayıcı ve eşit toplumlar” olguları ortaya çıkabilir.
● Pandeminin ortasında ekonominin dijitalleşmesinin hız kazanmasıyla, siber saldırılar ve veri sahtekarlığı büyük bir tehdit oluştururken, Bilgi Teknolojileri altyapısı ve ağlarında gerçekleşecek bozulmalar da önem teşkil ediyor. Jeopolitik çalkantılar ile insanların ve malların sınırlarda daha sıkı kısıtlamalara maruz kalması da endişe listesinin üst sıralarında yer alıyor.
Raporun değerlendirmesini Marsh Türkiye Eş CEO’su Yeşim Aksüt’ten dinledik:
Şirketler yeni şoklar için hazır ve çevik hale gelmeli
“Tüm kurumlar için öncelikli olan insan kaynağının korunması. Bunun yanında şirket gelir akışları üzerindeki olumsuz etkinin de eş zamanlı azaltılması büyük önem taşıyor. Salgın öncesi bütün şirketlerin, öncelikli hedefleri sürdürülebilir büyümeye yönelik iken, kısa vadede hedefin ayakta kalmak olduğunu söyleyebiliriz. Bu yüzden orta ve büyük ölçekli şirketlerin öncelikli olarak risk yönetimi yaklaşımlarının üzerine eğilmesi gerekir. KOBİ ve küçük ölçekli şirketlerin de nakit akışı planlamalarına odaklanmaları önem taşıyor. Eğer hayatta kalmaktan bahsediyorsak dikkate alınmamış riskler ve gözden kaçan basamaklı etkiler, kurumları daha zor bir duruma sokabilir. Orta vadede ise hayatta kalma durumundan yeni iş normaline geçiyoruz ve değişen şartlarla uyumlu hale geliyoruz. Bu sebeple, kurumlar yapılarının işleyişini bu yönde düzenlenmeli. Bu krizin yarattığı ve gelecekte olabilecek diğer şoklar için kendilerini daha hazır ve çevik hale getirmeliler.”
Gerçekleşen her risk öğrenilmiş ders niteliği taşıyor
“Gerçekleşen her risk; hükümetler, kurumlar ve bireyler için bir öğrenilmiş ders niteliği taşıyor. Kurumların devamlılığı için tabii ki ekonomik sorunların öncelik sıralamasında üstte olması olağan. Unutulan şey ise çevresel, toplumsal ve teknolojik risklerin, ekonomik sorunlar ile iç içe geçmiş ve bu sorunlar üzerinde daha yıkıcı etkiler yaratabilecek olması. Kurumların iç ve dış kaynaklı riskleri değerlendirilirken üst yönetim katılımının olması kritik; sonuçta nihai karar verici onlar. Çevre kaynaklı bir riskin hiç konuşulmadığı bir üst yönetim toplantısında, riskin gerçekleşmesi durumunda doğru ve hızlı aksiyonların alınması ne derece mümkün olabilir... En önemli nokta ise farkındalık. Farkındalık olduktan sonra aksiyonlar da alınır, gerekirse ilave yatırımlar da yapılır.”
Türkiye’de gündem ve dinamikler çok hızlı değişiyor
“Türkiye’de aksayan üretim ve hizmet süreçleri ve talepte yaşanan değişiklik şirketler için gelir yaratmada büyük bir sorun haline geldi. Bir de buna bağlı işsizlikte yaşanabilecek artış da diğer bir sorun olarak nitelendirilebilir. Yaşanan sorunların etkilerini en aza indirmek için atılması gereken adımlar mutlaka olacak. Sektörel riskler ve bu risklerin çözümlerine odaklanılmalı, yetkili otoritelerin çıkardığı veya çıkaracağı yeni kurallara uyumun tam anlamıyla sağlanabilmesi için Türk iş dünyasının bu sürece katılımı olmalı. Türkiye’de gündem ve dinamikler çok hızlı değişiklikler gösterebiliyor, firmaların da bu hızlı değişen dinamiklere hızlıca adapte olmaları ve çevik kurum kültürünü benimsemeleri bekleniyor.”