Hafta içerisinde takip edilen global başlıklar arasında iki konunun öne çıktığını düşünüyorum. Bir tanesi için "fena ses getirmedi" ifadesini kullanmak mümkün. Diğerinin gürültüsü ise benim beklediğimden daha az oldu. Hatta hiç olmadı desek yanlış da olmaz hani. Ancak, gölgede kalan başlık gelecek dönem küresel para politikalarının en dikkat çekici konularından birisi olacak. Tabi ki gündemi bir kez daha Fed ve atacağı adımlar belirleyecek. Gelin mayıs ayının son yazısını bu iki gelişme üzerinden şekillendirelim.
Komşumuz yaşlı kıta Avrupa ile başlayalım. Ses getiren madde bu cepheden geldi. Geçtiğimiz hafta içerisinde Macron-Merkel ikilisinden gelen AB Kurtarma Fonu planı-teklifi (Franco-German proposal) Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen tarafından resmen üye ülkelere teklif edildi. Buna göre, 500 milyar euroluk kısmı hibe, 250 milyar euroluk dilimi ise kredilerden oluşacak plana paralel COVID-19 sürecinde oluşan tahribatın tamamı olmasa da bir kısmı telafi edilmeye çalışılacak. Hikayenin buraya kadar olan kısmında herhangi bir enteresan detay var mı? Esasen yok gibi görünüyor. Neden? Ekonomideki erozyona karşı zayıflamanın boyutunu azaltmaya çalışan adımlar atılıyor, bu yönde çalışmalar yürütülüyor. Oysaki "şeytan ayrıntıda gizlidir" sözü tam da bu aşamada devreye giriyor. Hatırlayın; bugüne kadar Avrupa'ya yönelik eleştirilerin iki temel noktası nelerden oluşuyordu? i) Almanya'nın bütçe disiplini –dönem dönem anlamsızlaşan- duruşu. ii) Avrupa'nın tam anlamıyla "Birlik" olmaktan uzak görüntüsü. Öte yandan bu kez tam olarak iki sorunun da çözümünden söz edemesek de bu yönde atılan adımların önemli bir çabayı ifade ettiğini belirtmek gerekiyor. Öncelikle Almanya lideri Şansölye Merkel'in pandemi sürecinde attığı iki kritik adım var. Bunlar, Almanya'da sıkı mali disiplinden çıkış, şirketler kesimine finansman ve kurtarma kapsamında her türlü desteği sağlama çabaları –Lufthansa örneği ve AB içerisindeki en ciddi maliye adımlarının atılması- diğeri ise Kurtarma Fonu konusunda inat etmemesi.
Her kriz döneminde olduğu üzere kuşkusuz salgın sonrasında da AB'nin birlik olma kapasitesi sorgulanacak ve milliyetçi akımlar yeniden sahada alan kazanımı eğilimi sergileyeceklerdi. Hala daha bu ihtimal masadan kalkmış olmasa da Fransa-Almanya adımını bu kapsamda değerlendirmek yanlış olmayacaktır. Ek olarak hikayenin sembolik kısmını da konuşmak gerekiyor. Ne gibi? Ortak tahvil çıkarımı tartışması sürecini hatırlayalım. Özellikle AB borç krizi sonrası gündemi epey meşgul etmişti. Ancak, güçlü durumdaki kuzeyli kesimin tasarruftan imtina eden diğer kıta üyeleri adına harcama yapmaktaki isteksizliği bu konuyu ötelemeye neden olmuştu. Bu kez farklı mı? Tam olarak öyle olmasa da evet. 2021 bütçesindeki paylar üzerinden 500 milyar euroluk kısım için borçlanmaya çıkılacak. İhraç edilen tahvillerden İspanya ve İtalya (GSYH oranla yüzde 6.6 ve yüzde 3.2) başta olmak üzere mali alanda adım atması sınırlı ülkelere destek sağlanacak. Birliğin gelir kaybına karşı da farklı alanlarda vergi artışları yapılacak. Uzun yılların ortak tahvil borçlanması konusu ile birebir olmasa da sembolik anlamı önemli. Elbette bir "Hamiltonian Moment" değil. Gelelim diğer önemli konuya. Farkında mısınız bilmiyorum ama Başkan Powell önderliğinde Fed yöneticilerinin konuşma frekansında artış var. Bunu, bilinçli bir şekilde yöneterek kamuoyu ile iletişim kurmak adına yaptıklarını düşünüyorum. Kamuoyu derken, bu kez esasen hedefledikleri kesim yurtiçindeki vergi ödeyenler olabilir. Elbette global yatırımcılar da gözetiliyor ama bu kez durum farklı gibi. Ne yapıyorlar? Öncelikle net bir şekilde ekonominin içerisinde bulunduğu durumu anlatıyorlar. İşsizliğin yükseldiğini, biraz daha yükselip yılın son çeyreği ile birlikte toparlanma olmasını beklediklerini, bu yolda aldıkları tüm aksiyonları tek tek her konuşmalarında anlatıyorlar. Bir kez daha böylesi ekonomik kriz dönemlerinde iletişim kurmanın ne denli doğru olduğunu ve sağlıklı yorum yapma imkanı yarattığını da hatırlatmış oluyorlar. Sonunda ne mi oluyor? Genel değerlendirmeye dair ekseni şekillendirmiş oluyorlar. Analizleri ile yardımcı oluyorlar.
Fed cephesindeki diğer önemli gelişme ise gelecek dönem para politikasına dair yönlendirmelerden oluşuyor. Muhtemelen Haziran ayı FOMC toplantısında ya da en geç eylülde iki önemli başlığı yatırımcıların önüne sunduklarını göreceğiz. Gayet sağlıklı bir şekilde bunun da yönlendirmesi yapılıyor. Birinci konu, Fed'in para politikasını çıpalamaya yönelik arayış içerisinde olduğu. Takvim ya da makro hedef şeklinde bir yönlendirme yapacaklar. Bunu da açıkça tartışıyorlar, kamuoyunun da tartışmasına izin veriyorlar. Böylece ne mi oluyor? Hep birlikte doğru olan ne ise ona doğru süreç evrilmiş oluyor. Bir diğer başlık ise yine para politikasının nasıl şekilleneceğine dair sinyal taşıyor. Japonya ve Avustralya'nın tercih ettiği enstrüman olan getiri eğrisi kontrolünü hem yüksek sesle tartışıyor hem de aksiyon alınmasının yüksek ihtimal olduğunu belirtiyorlar. Böylece ne mi oluyor? i) Negatif faiz tartışmasını baskılıyorlar. ii) Fed'in araç setinin tükenmediği güvenini tazeliyorlar.
AB'deki gelişmeler oyun değiştirici olmasa da sinyal etkisi taşıyor. Fed'e dair haber akışı ise dönem dönem kendilerinin gayet dağıtarak bozdukları iletişimi istediklerinde nasıl inci gibi şekillendirdiklerini gösteriyor. Bugünlerde şehirdeki herkes biliyor ki Fed ve düşük faiz ortamı kayda değer süre devam edecek ve büyümede pandemi öncesi sürece dönmeden (en erken) tersi yönde adım atılmayacak. Nasıl? Fena iletişim değil sanki.