Hazine ve Maliye Bakanlığı aracı kurum gibi hareket edemez

Prof.Dr. Burak ARZOVA EKONOMİDE GÖRÜNÜM

Uzun zamandır gündemimizi meşgul eden ama yine kendi kendimize çıkardığımız bir sorunla karşı karşıyayız.

Ekonomi yönetiminin önce fısıltı gazetesi aracılığıyla başlayan ve sonrasında kısmen yalanlanan ‘borsada işlem vergisi’ adıyla bir uygulamaya gideceği anlaşılınca, yatırımcılar nezdinde oluşan panik havası kısa sürede Borsa İstanbul’da yoğun satışa ve hacim düşmesine neden oldu.

Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz’ın açıklamasına göre borsada gerçekleştirilecek işlemlere ilişkin hem alımda hem de satımda on binde 1-2 oranında bir işlem vergisi uygulanması düşünülüyor.

Öncelikle sermaye gelirinin vergilendirilmesi konusu yanlış bir husus değil. Vergilendirmenin her kazanca yayılması, vergilendirmede adaletin sağlanması ve böylece adalet duygusunun toplumun genelinde oluşturulmak istenmesi kulağa çok hoş geliyor.

Ancak Hazine ve Maliye Bakanlığı örneğin önceki yıllarda defalarca vergi borcu silinen şirketlerden ya da İstanbul Havalimanı’nı işleten şirketin 2042 ve 2043 yıllarına ertelenen kira borçlarının en azından bir kısmının tahsili yönünde adım atsaydı toplumda ve vicdanlarda adalet duygusunu çok daha fazla sağlayabilirdi.

Getirilmesi düşünülen ‘İşlem Vergisi’ için ekonomi yönetiminin herhangi bir ön hazırlığının da olmadığı açıkça görülüyor. Etki analizi hiç yapılmamış. Sektör temsilcilerinin görüşü alınmamış. Uzaktan görünen; Sermaye Piyasalarının işleyişinden bihaber birilerinin bu alanı kârlı gördüğü ve onların tavsiyesi ile buradan bütçeye katkı sağlayabilecek bir gelirin yaratılabileceği için harekete geçildiği yönünde.

Hep söylediğimiz gibi kamu bütçesi sadece gelirler kısmından oluşmuyor. Harcama kısmında yapılacak tasarruflar da çok değerli. Ancak orada da bir hazırlığın olmadığını görmüştük. Toplum baskısı kamunun tasarruf yapması yönünde oluşunca hatırlayacağınız gibi, bir sonraki seçime kadar ki süreyi kapsayacak şekilde, memurların servislerinin kaldırılması ve sokak lambalarının tasarruflu olanlarla değiştirilmesine indirgenmiş bir tasarruf tedbir paketiyle karşılaşmıştık.

Sermaye piyasasında yapılan işlemlerin eğer ortada bir kazanç varsa vergilendirilmesi en doğru olanı iken, Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın sanki bir aracı kurummuşçasına hem alımdan hem de satımdan vergi alacak olması, Avrupa’da yüzbinlerde olan oranın ülkemizde on binde olarak düşünülmesi ve bunun cüz’i bir oran olarak adlandırılmasına anlam vermek mümkün değil.

Elbette mevcut şartlarda verginin ‘Net Kazanç’ üzerinden alınması çok kolay değil.

Yatırımcının tek bir araç kurumda hesabı olmuş olsa buradaki net kazancının Vergi Otoritesi tarafından vergilendirilmesi mümkün ancak yatırımcıların farklı farklı kurumlarda yatırımı olabilir. Bir yerde kazancı varken diğer yerde zararda olabilir. Yapılması gereken nasıl bankalarda ortak bankacılık sistemi ile başka bankalardaki hesapların da görülebildiği bir yapı varsa, aracı kurumlar açısından da benzer bir yapı kurulduktan sonra bu vergilendirmenin elde edilen net kazanç üzerinden yapılması iken yine kolay olan tercih edilmiş gibi duruyor.

Ekonomi yönetimi tarafından ‘işlem vergisi’ amacının vergi tahsilinden ziyade piyasa bozucu eylemlerin önlenmesi olarak açıklansa da bu işin temel sorumluluğu aslında Sermaye Piyasası Kurulu’nda (SPK). 

Ancak özellikle tek bir hissede yüksek işlem gerçekleştirenlerin neden araştırılmadığı ve eğer gerekiyorsa neden ceza kesilmediği soruların da SPK’ya sorulması gerekiyor. 

Geçtiğimiz hafta piyasaları allak bullak eden Yapı Kredi Bankası’nın satışına yönelik gelen haberler ve bundan kaynaklı işlemler araştırılma konusu edildi mi bilemiyoruz. Ya da yine örneğin; Şişecam Yönetim Kurulu bu hafta içerisinde, 31 Mayıs 2024 tarihinde Borsa İstanbul'da halka açık paylarında görülen işlemler ve şirket yatırımcılarının şikâyetleri sebebiyle, şirketi ve şirket yatırımcılarını zarara uğratan, şirketin sermaye piyasası araçlarının fiyatlarına, fiyat değişimlerine, arz ve taleplerine ilişkin olarak yanlış veya yanıltıcı izlenim uyandırmak amacıyla alım veya satım yapanlar, emir verenler, emir iptal edenler, emir değiştirenler veya hesap hareketleri gerçekleştirenler hakkında gerekli tahkikatın yapılması konusunda SPK’ya başvuruda bulunmaya karar verdiğini açıkladı. Bunu şirket kendisi mi yapmalıydı yoksa SPK kendisi re’ sen mi araştırmaya başlamalıydı bunun da sorulması lazım değil mi?

Özetle; Ekonomi politikaları eş güdümlü değil, Maliye Politikası tarafı hazırlıksız ve zayıf, süreç çok kötü yönetildi, yatırımcı dedikoduya kurban edildi, düşünülen uygulamanın etki analizi hesap edilmedi, kolaycılığa gidildi, sektör temsilcilerine danışılmadı ve herkes detaylı ve doyurucu bir açıklama yapmaktan kaçındı.

Umarım karar yeniden gözden geçirilir.

Tüm yazılarını göster