Hatay Havalimanı depremin üzerinden bir yıl geçmiş olmasına rağmen hala kapalı. Bu yüzden, Hatay’a gitmek için genellikle Adana Havalimanı tercih ediliyor. Uçak yolculuğundan sonra ise iki buçuk saat süren bir yolculuk daha yapmak gerekiyor.
13 Şubat 2024 tarihinde Türkiye Kadın Girişimciler Derneği (KAGİDER) ve Boğaziçi Üniversitesi Yaşamboyu Eğitim Merkezi (BÜYEM) ve L'Oréal Vakfı'nın temsilcileriyle birlikte küçük bir basın grubu olarak bu yolculuğu yaparak Hatay’a gittik. Hatay Expo Fuar Alanı’nda kurulan Eğitim ve Üretim Merkezi’nde düzenlenen bir programın tanımına katıldık.
Proje bölgedeki yorgunluk, bezginlik ve umutsuzluğu aşabilmek ve toplumsal iyileşmeye katkıda bulunma hedefi taşıyor. L'Oréal Vakfı'nın sağladığı bir fon sayesinde, Vichy, Türkiye Kadın Girişimciler Derneği (KAGİDER) ve Boğaziçi Üniversitesi Yaşamboyu Eğitim Merkezi (BÜYEM)I şbirliği ile hazırlanan “Dermokozmetik Uzmanı Eğitimi ve İstihdamı Programı” bölgede istihdam ihtiyacı duyulan alanlara yönelik olarak geliştirildi. Eğitim programı kapsamında mesleki beceriler, kişisel gelişim ve kadının güçlendirilmesi odaklı eğitimler verilecek.
Programın tanıtım toplantısına eğitimi alacak adaylar da katıldı. Depremin yıkıcı etkisinden kurtulmakta zorluk çeken, hayata tutunmaya çalışan Hataylı kadınlar projeden duydukları heyecanı ve memnuniyetlerini dile getirdiler. Onların dayanma gücüne ve kararlılıklarına hayran kaldık.
İki aylık bir eğitim programı
Toplantıda, L’Oréal Türkiye Dermatolojik Güzellik Genel Müdürü ve Ülke Etik Temsilcisi Sinem Saraçer Turanlı, BÜYEM Müdürü Dr. Tamer Atabarut, KAGİDER Yönetim Kurulu Başkanı Esra Bezircioğlu projenin amaçları ve hedefleri hakkında bilgi paylaştılar.
Verdikleri bilgiye göre, katılımcıların yüzde 50’si 30-39 yaş grubundan. Daha genç olan kadınların ailelerdeki çocuk ve yaşlı bakım işlerine odaklanmaları, gündüz eğitim programlarına katılmalarına olanak sağlamıyor. Gelecekte onların da bu imkândan yararlanmaları için bazı çözümler de düşünülüyor.
Başvurular arasından seçilen adayları yüzde 40’ı lise ve eşdeğer okul, yüzde 37’si ise yüksek eğitim mezunu. Programın üç doktoralı katılımcısının olması da, bölgedeki kalifiye iş gücünün varlığını ve istihdam açığını açık bir biçimde ortaya koyuyor.
Toplumsal iyileşmeye katkı
Proje kapsamında, 120 kadına, Hatay Expo’da iki ay boyunca haftada iki gün dört saat olmak üzere toplam 64 saat fiziki eğitim verilecek. 16 seans olarak gerçekleştirilecek program kapsamında; BÜYEM tarafından satış teknikleri, iletişim, müşteri deneyimi ve sürdürülebilirlik konularında; L’Oréal eğitmenleri tarafından ise cilt ve cilt sağlığı, ürün eğitimleri ve vaka çalışmalarını içeren eğitimler gerçekleştirilecek.
Eğitimlerin tamamlanmasının ardından, talep eden kadınlar için Eczacı Odaları ile Vichy referansıyla düzenlenecek görüşmelerle Hatay ve çevre illerdeki istihdam fırsatları değerlendirilecek.
Hatay’daki toplantıda konuşan L’Oréal Türkiye Dermatolojik Güzellik Genel Müdürü ve Ülke Etik Temsilcisi Sinem Saraçer Turanlı depremin ilk gününden bu yana bölgede yaşayan kadınların yanında olmak için pek çok proje hayata geçirdiklerini belirterek şunları söyledi: “Vichy, KAGİDER ve BÜYEM işbirliği ile hayata geçirdiğimiz ‘Dermokozmetik Uzmanı Eğitimi ve İstihdamı Programı’, aslında sadece bir iş fırsatı değil, aynı zamanda kadınların güçlenmesine ve toplumsal iyileşmeye katkıda bulunma çabamızın da bir yansıması. Bu programın, eğitim ve istihdamın ötesinde kadınların kendi potansiyellerini keşfetmeleri ve ekonomik bağımsızlıkları elde etmeleri için önemli bir adım olduğuna inanıyoruz. Projemizin daha güçlü yarınlar için, Hataylı kadınlara yepyeni başlangıçlar sunmasını dileriz”.
Kadınların girişimciliğe ve istihdama tutunmasına destek
KAGİDER Yönetim Kurulu Başkanı Esra Bezircioğlu depremin yaralarını sarmak, yerel ekonomiyi canlandırmak ve bölgeyi yeniden inşa etmek için çalıştıklarının altını çizdi: “Dermo Kozmetik Uzmanı Eğitimi ve İstihdam Programı’ ile güçlü ve kararlı kadınların girişimciliğe ve istihdama tutunmasını sağlayacağız. Bu program, sadece eğitim sağlamakla kalmayıp, aynı zamanda depremden etkilenen kadınlar için bir umut kaynağı olacaktır. Bizler, sürdürülebilir bölgesel kalkınma hedefiyle kalıcı çözümler üretmek için çalışmalarımıza devam edeceğiz.”
Türkiye Doğal Hayatı Koruma Vakfı’ndan Yeşil İyileşme ve Yeniden İnşa Rehberi
WWF-Türkiye (Doğal Hayatı Koruma Vakfı) deprem sonrası süreçte farklı konuları ve sektörleri hedef alan ve tek başına kullanılabilen 10 bölümden oluşan bir eğitim seti olan Yeşil İyileşme ve Yeniden İnşa (YİYİ) Rehberini hayata geçirdi.
WWF, afetlere karşı dirençli ve doğa pozitif yerleşim ve üretim alanları kurmak için doğa temelli çözümleri esas alan, doğayla uyumlu, döngüsel bir yeniden inşa sürecini bizler Yeşil İyileşme İlkeleri olarak adlandırıyor.
Deprem sonrasında ayağa kalkma ve yeniden yapılanma sürecinde hayata geçirilmesi çağrısında bulunduğu Yeşil İyileşme ilkeleri ise şu başlıklar altında toplanıyor: Daha Güvenli ve Doğayla Uyumlu Yaşam Alanları; Yönetişim; Çevresel Etkiler ve Önlemler; Doğa: Ormanlar, Meralar, Sulak Alanlar, Deniz ve Kıyılar; Su ve Temizlik; Altyapı; Enerji Tarım ve Gıda.
Uluslararası uzmanlar tarafından geliştirilen, içeriğinde pek çok farklı kitlenin yararlanabileceği eğitim içerikleri bulunan, çeşitli coğrafi ve kültürel bağlamda felaket senaryolarını detaylı olarak tanımlayan Yeşil İyileşme ve Yeniden İnşa (YİYİ) Rehberinin ayrıntılarına Yeşil İyileşme web sitesinden ulaşabiliyor.
Çalışma, afet sonrası iyileşme ve yeniden inşa sürecinde alanda görevli insani yardım, çevre ve doğa koruma personelini aşağıdaki konularda gerekli bilgi ve stratejilerle donatmayı; Çevresel ve sosyal açıdan daha sürdürülebilir toplulukların oluşmasını sağlamayı ve Gelecekteki felaketlere karşı olası riskleri ve güvenlik açığını azaltmayı hedefliyor.
WWF-Türkiye (Doğal Hayatı Koruma Vakfı) Yönetim Kurulu Başkanı Nafiz Karadere’nin vurguladığı gibi depremin yanı sıra iklim krizinin tetiklediği aşırı hava olayları, seller, kuraklık, yanlış arazi kullanımıyla etkisi artan tüm afetlere karşı dayanıklı ve sürdürülebilir şehirler oluşturmak için doğayı karşımıza değil yanımıza alan bir yaklaşıma ihtiyacımız var.