Aslında bu yazıyı geçen hafta yazmayı düşünüyordum ancak sözleşme konusu öne geçti.
Hatay’ın İskenderun, Belen ve Arsuz yörelerini yakıp doğayı mahveden yangını yazmak istemiştim.
Hataylı olduğumu, hoşgörü ve barış ortamında yetişmiş olmanın gururunu hep seslendiririm.
Delikanlılık günlerimden bu yana uzaklarda yaşamış olsam da her yıl ve hatta bazen yılda birkaç kere memleketime giderim.
Tadına doyulmaz yemeklerinin sofrasından zorla kalkıp, aldığım kalorileri denizde yüzerek atmaya çalışır, yaylalarının çam kokan oksijenli havasını ciğerlerime çekerim.
Bu yıl da COVID-19’a rağmen, korunma tedbirlerini en yüksek seviyede uygulamaya çalışarak, bu âdetimi elden bırakmayıp eylül sonunda Hatay yollarına düştüm.
Arsuz, Samandağ yolu açıldı diyen televizyon haberlerine kapılıp, Arsuz üzerinden Samandağ’a gitmek gafletine düştüm. Neyse ki önümden, arkamdan ve karşımdan gelenlere bakıp, televizyon haberlerine kanıp bu yollara düşen yalnız biz değilmişiz diye teselli buldum.
Bardağın dolu tarafından baktığımda, Domuz Burnu’nu görene kadar geçtiğimiz zor yollardaki doğal güzellikler, bitki örtüsü ve doyumsuz güzellikteki hava, yorgunluğumuzun çoğunu aldı.
Domuz Burnu’ndan sahile indiğimizde de gerçekten güzel bir yola ve muhteşem Akdeniz manzarasına eriştik.
Samandağ’ına gittiğimde hep düşündüğüm şey, Antalya Konyaaltı plajına şapka çıkarttıracak güzellikteki Çevlik sahilinin, neden turizmde olması gereken yerini bir türlü alamamış olmasıdır.
Antakya üzerinden Harbiye’ye, Hidro lokantasına gidip biraz kilo aldık.
Dönüş yolunda çocukluk yıllarımın tatlı hatıralarını taşıyan Belen üzerinden İskenderun’a gelirken, alışveriş yapmayı da ihmal etmedik. Yaptığımız nerdeyse yarım Hatay turunda gördüğümüz çam ormanlarının, çocukluk yıllarımızda nasıl oluşturulduğunu ve bugünkü güzel haline geldiğini büyük bir keyifle konuştuk.
Keyfimiz yerindeydi amma...
Sarımazı içerisinde başlayan yangının, rüzgârın da etkisiyle hızla yayılması ve şüpheli bir şekilde farklı noktalarda yangınların çıkmasıyla yaşanan kâbusun getirdikleri bizleri anlatılamaz bir dehşete düşürdü ve üzüntüye boğdu.
Hatay, özellikle İskenderun, Türkiye’nin ihracatında hep önemli olmuştur. Önceleri bakliyat, canlı hayvan ve krom ihracatında şimdilerdeyse demir çelik ürünleriyle hep öne çıkmıştır. COVID-19 olana kadar Ortadoğu ülkelerin taze sebzelerinin önemli bir kısmı hep Hatay’dan giderdi. Yerel kültür nedeniyle yaygın bir şekilde Arapça bilinmesi nedeniyle hep Ortadoğulu alıcıların gözdesi olan bir kaynak olmuştur.
Son zamanlarda yaşadığımız sıkıntıların üzerine gelen bu amansız yangın, zaten kırık olan gönülleri daha da yaraladı.
O ormanlarda çok dolaştım, çiçeklerini topladım, böğürtlenlerini yedim, kuşlarını dinledim. Tilkilerini kovaladım, yılanlarından kaçtım, kaplumbağalarını sevdim, ağaçlarına tırmandım, dallarından düştüm, yaralandım.
Amma o yaraların hiçbirisi bugün içimdeki yara gibi canımı acıtmadı.
Türkiye’nin neresi yansa içimiz yanar amma burası benim doğup büyüdüğüm yer...
Hep ihracat konuşuruz.
Bugün de yürek acımın bir kısmını sizlere ihraç edeyim istedim.
Sürçü lisan ettiysem affola...